4 Mart 2015 Çarşamba

SA1197/KY20-MEK16: Süleyman Şah'ın Yurdu

"Şii mezhebine mensup halk üç ayrı devlete dağıtılmıştır. Türkmenler aynı şekilde üç ayrı devlete dağıtılmıştır. Lübnan'da sayıları o dönem çok az olan Dürzi halk bile üç ayrı devlete paylaşılmıştır. Aynı şekilde Kürtler köylerin dahi ortasından sınır geçirilmek suretiyle üç ayrı ülkeye dağıtılmışlardır. Hiçbir ülkenin sınırlarında, hiçbir ülkenin iç işlerinde gözümüz yok. Ülkelerin toprak bütünlüklerini savunmak noktasında Türkiye her zaman en ön safta olacaktır. Ancak burada coğrafi sınırların değil, zihinlerdeki sınırların, gönüllerdeki sınırların mutlaka ve mutlaka tartışmaya açılması taraftarı olduğumu özellikle belirtmek isterim. Bu bizim için önemli."
 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesi Akademik Yılı Açılışı Konuşması, 
3 Ekim 2014
 "Amerikan namlusunun ucunda, Kanlar İçinde 5 Yaşındaki Türkmen Kızı Samar Hüseyin, bütün bu kardeş halkların arasına gerilen saçma husumet ve sınıraların ahlaksızlığını haykırıyor."

Samar Hüseyin beş yaşında, dünya tatlısı bir Türkmen kızı. Dört kardeşi, annesi, babası ve kuzeni ile birlikte Telafer’de küçük ve mütevazi bir hayat yaşamaktaydı. Ta ki kabuslarda bile görülmeyecek bir vahşetle ailesinin Amerikalılarca katledildiği 18 Ocak 2005’e kadar. Binlerce kilometre ötedeki Amerikan toplum ve devleti Samar Hüseyini, ailesini yakın ve büyük tehdit kabul ederek onlara saldırdı. 

O gün ailenin en küçüğü Muhammed hafifçe ateşlenir, bir hava alma vesilesi de kılıp ailece hastaneye götürürler. Doktor Muhammed’in ciddi bir şeyi olmadığını belirtip aileyi eve yollar. Aile içine doluştuğu eski araç ile neşe içinde bir akşam turu atıp eve yollanmak üzere hastaneden ayrılır.

Yabancı bir ülkeyi, bilmedikleri sokakları, hiç bir ilişkileri olmayan masum ve sivil halkları binlerce kilometre öteden düşman belleyip işgale eden sömürge ordusu, hareket eden her şeyi tehdit ve tehlike olarak görür ve Samar’ın babasının kullandığı aracı yaylım ateşine tutar. 

Otomatik silahlarla taradıkları aracın ön koltuğunda oturan anne Kamila ve aracı kullanan baba Hüseyin’i delik deşik ederler. Arka koltukta oturan çocuklar; Kuzen Rajda, kardeşler; Samar, Ceylan, Rana, Muhammed ve Rakan bir anda kanlar içinde kalırlar. 

Rakan karnından ağır yaralanıyor ve sağ ayağını hissetmiyor. 14 yaşındaki abla Ceylan, yüzü ve üstü başı kanlar içinde, gözleri dehşetle açılmış,yaşananların bir kabus olması için dualar ederek, tercümana avazı çıktığı kadar bağırıyor: ”Biz sadece eve gidiyorduk! Sadece eve gidiyorduk, Amerikalı askerler neden ateş ettiler?”

Aksiyonu yüksek bir televizyon filminden bir sahne değil bu. Gerçeğin, insanı derset eden, insanın omurgasına, karnına gümleyen gerçeğin ta kendisidir bu. Bu gerçek, kadim müslüman milleti ve onun dost/akraba halklarının arasına gerilen sınırların, her birimizi nasıl güçsüz duruma düşürdüğünün resmidir.

Bu gün ülkemizde, bir kabir nakli dolayısı ile esen fırtınanın mekanizması da tam olarak bu sınırlar ve bu sınırlara dayandırılan husumetler ile ilgidir. Tam yüz yıl evvel, bu toprakları sömürgeleştirmek üzere buralara üşüşen emperyalizm, cetvellerle çizdiği bu saçma sapan sınırları, her biri emperyalizmin has evladı olan diktatörler eliyle adeta kutsallaştırarak mazlum halklar arasına, sadece toprakta değil, gönüllere ve kafalara birer put gibi yerleştirmeyi başarmıştır.

Bu gün kabir nakli dolayısı ile, en milliyetçisinden en antiemperyalistine kadar her cenahtan ortak bir şekilde çıkan ‘o toprak bizim, uğruna ölürüz’ nakaratının altında oraları yabancı bir ülke, içinde yaşayan kardeş ve akrabaları yabancı halklar olarak görme hastalığı yatmaktadır.

Şimdi amcaları, abileri, Samar’ın hüzünlü gözlerinin içine bakın, orada mazlum bir müslüman evladı göreceksiniz. Orada Süleyman Şah’ın mezarının neden Suriye’de, Karakozak’da olduğunu göreceksiniz. Şah Süleyman’nın uğruna öldüğü YURTLUK’un ne demek olduğunu, özgür bir vatanda onurla ve korkusuzca yaşamanın ne demek olduğunu anlayacaksınız. O zaman ‘fitne ve fesad düzeni kurmaya kalkışmak insan öldürmekten çok daha büyük bir suçtur’ diye buyuran Kur’an’ın ne demek istediğini anlayacaksınız.

Sadece sembolik anlamı dolayısı ile devletin üzerine titrediği Süleyman Şah kabri değil, bütün bu topraklar boyunca, özgürlük/adalet ve Allah için vuruşmuş, kahramanca bir şekilde şehid olmuş, varlığını bu mübarek kavram ve bunlara iman eden mübarek halklar için dökmüş olan, adı sanı bilinmez onbinlerce şehid kabrini anımsayın. 

Onları nereye taşıyacaksınız, onların buna rızası var mıdır, onların uğruna şehid oldukları bu YURTLUK’lar kimlerin yurdudur?

Şimdi uçakları düşürerek, köyleri kasabaları bombalayarak, akla hayale gelmez desiseler ile oyunlar, tuzaklar kurarak içine çekmeye çalıştıkları bu pis oyunlarına, bir kabri taşıyarak milletin derin aklı onları tiye almış bulunmaktadır.

Millet bu dünya tatlısı evladını, bu güzel Samar’ı yüreğine basmıştır, İslam topraklarında ki her karış toprağı, içinde ki kardeş ve akraba halklar ile birlikte kutsamış, bir kabri bir tuzağı boşa çıkarmak için taşıdığını ama oradaki binlerce şehidinin ve yaşayan milyonlarca evladının yanı başında olduğunu deklare etmiştir.


Mustafa Ekici, 04.03.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 

Seçkin Deniz Twitter Akışı