3 Mart 2015 Salı

SA1196/AŞ59: Cumhurbaşkanı Erdoğan'a... 2015'ten Uyarılar, Tavsiyeler

"Türkiye'nin geleceği artık Erdoğan'ın iki dudağı arasındadır. Çünkü; Ak Parti kurumsallaşmamıştır, Devlet kurumsallaşmamıştır."


Söz söyleme hakkı kendisi için talepte bulunmayanındır... Yazıya başlarken aklıma takılan ilk cümle buydu. Cümlenin içeriğine, felsefesine ve söyleniş biçimine baktığım gibi kim tarafından kime söylendiğine de baktım. Bu cümle her tarafıyla 'dosdoğru' bakanların aklına gelen bir cümledir; diğerlerinin aklına bu şekilde gelmesi imkânsızdır. 'Dosdoğru' bakanlar diyorum her şeyleriyle dosdoğru olanlar demiyorum; böyle bir haslete sahip insan var mıdır günümüzde ki böyle diyebilelim? Kişisel beklentileri için talepte bulunanların dosdoğru bakmadıklarını da hepimiz biliyoruz.

Dosdoğru bakan bir insan gördüğü, anladığı, fark ettiği şeylere dair düşüncelerini ölçer, biçer, tartar ve muhatabına olduğu gibi, eğip bükmeden sarf eder. Bugün 2015 yılının üçüncü ayında dünya, özellikle müslüman coğrafya kan gölüne dönmüşken, Türkiye, 37 yıllık PKK Terörü'nden kurtulmak üzere iken her şeye çok daha dikkatli bakmak zorundayız.

Bu memleketi idare edenlerin artık bize mâni çıkardılar deme lüksü yok. Bu sebeple herkesi dikkatle dinlemek zorundalar. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, buna kıldığı Namaz, gittiği Umre kadar dikkat etmeli; onun  her hatası telafisi mümkün olmayan bir yolda artık. Bıçak sırtında her şey; Erdoğan batarsa Türkiye batar, müslümanların ve sömürülmüşlerin umudu batar. Büyük Duruşu, onu bugüne taşıdı, tarihinin en büyük saldırısı altında iken halktan %52 oy alarak Cumhurbaşkanı oldu. 

Her şey bitmedi, asıl her şey şimdi başladı. İhmal edilemez büyüklüğe ulaşan Türkiye'nin itibarı 13 yıllık bir yokuşu tırmandı, ama en küçük bir hasarda çökebilecek kadar da kırılgan bir profile sahip.

Bir süredir Erdoğan'ın tarafsızlığı tartışılıyor; haklı bir tartışma bu. Fakat ona oy verenler onun tarafsızlığını istemiyorlar, tartışılmaması gereken de bu. 

Erdoğan, kendisini seçenlerin ve seçmeyenlerin hayat standartlarının iyileşmesine hayatını adayarak tarafını belirledi; Başbakan iken nasıl herkesin yararına yol yapıyor idiyse Cumhurbaşkanı iken de kurduğu halka hizmet düzeninin sürmesini istiyor.  Bu sebeple, birbirine düşman olarak bugüne gelen CHP, MHP, HDP, SP, VP ve Cemaat onun karşısında saf tutarak taraflarını Erdoğan karşıtlığı olarak belirlemiş durumdalar ve bu partilerin halka hizmete yönelik herhangi bir programları yok.

Seviyesi gittikçe düşen söylem ve eylem grafikleriyle 2015  Haziran Genel Seçimleri'ne hazırlanan muhalefet partilerine karşı Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak taraflı olması yürütmenin ve devletin tüm organlarının sağlıklı işlemesine yönelik anayasal sorumluluğunu yerine getirme görevi var. Devleti ve halkı muhalefet partilerine karşı korumak onun tarafının sınırlarını belirliyor.

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'ni tüm kurum ve kuruluşları ve insanları ile birlikte koruma kollama sorumluğuna sahiptir, tarafı budur ve bu zorunlu taraf tutuş,  tarafgirlik gerektiriyorsa içeriden ve dışarıdan gizli, anlaşılmaz, izah edilemez bağlarla, terörü bitiren, halkı zenginleştiren bir anlayışa karşı saf tutan muhalefete karşı olan bir duruşu da tarafsızlık olarak algılayabiliriz.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Ak Parti Genel Başkanı, Başbakan Davutoğlu'na söz söyleme hakkım doğuyor. Sözlerimin çoğunluğu Erdoğan'a yönelik, zira Davutoğlu 13 yıldır iktidar olan bir partinin genel başkanı ve başbakan olarak sınırlı sorumluluklarla karşı karşıya. O bir Erdoğan değil, ondan da Erdoğan'dan beklediğimiz şeyleri beklemek ona haksızlık olur. Erdoğan gibi bir liderin kurduğu partide Erdoğan'dan başkasının sözünün geçmesi beklenemez, beklenmemelidir. O halde Erdoğan, olanlardan sorumlu olduğu gibi olacak olanlardan da sorumludur. Erdoğan'ın Başkanlık Sistemi'ni istemesi bu sorumluluğu aldığının da ilanıdır.

Başkanlık Sistemi'ni isteyen Erdoğan'dan ne isteyebilirim? Kendimle ilgili olmayan, ama sonuç itibarı ile yaşadığım ülke ve dünya dolayısıyla her açıdan yaşayacağım ekonomik ve sosyolojik sıkıntılardan ya da refahtan da etkileneceğime göre, en az Erdoğan kadar kendim için de isteyebileceğim şeyler neler?

Erdoğan'dan, hangi sâiklerle olursa olsun, kendisiyle bugüne dek sadakatle yol alan yol arkadaşlarına karşı aşırı hassas davranmasını bekliyorum. Siyasette nihâî otorite esas olduğu gibi, tevâzû da, kadirşinâslık da esastır. Halk, o sessiz duruşuyla buna çok dikkat eder.

Bugün Obama, kıskıvrak bir halde yalnızlaştırdığı  ve açıkça savaştığı Putin'e karşı, geleneksel Amerikan alışkanlıkları gereği, tahrik edecek bir dil kullanmayı tercih etmez. Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, sözlerini eskiden olduğundan çok daha dikkatle seçmek zorundadır. Bunun için geçmişte kendisine yardımcı olan ekiplerden daha profesyonel ekiplerle çalışmak, birçok sorunu kolaylıkla çözmesine yardımcı olacaktır. Aksi halde söylemlerinde belirgin zikzaklar oluşacak, süreklilik kaybolacak ve bugüne dek sadece kendi inisiyatifiyle aldığı yol görevini lâyıkı ile yerine getirmeyen ekipleri tarafından tahrip edilecektir.

Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan'ın çelişkilerle, zikzaklarla işi olamaz. Açıkça kavga edemeyeceği ülkelere karşı diplomatik bir dil kullanma zamanı gelmiştir. Uzun süredir sürdürdüğü BMGK karşıtı söylem, arkasında güçlü devletlerin desteğini bulamadığı için etkisizleşmiştir. Erdoğan gittikçe yalnızlaştığı bir fotoğrafta, ikna edici olma özelliğini yitirecektir.  Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti'ni tek başına seslendirme alışkanlığını değiştirmelidir; sorumluluk alanlarını net bir şekilde belirlediği yürütmeyi ve sözcüleri düşüncelerini seslendirmek üzere görevlendirmelidir.

Türkiye Haziran ayında çok kritik bir Genel Seçim yaşayacaktır. Başbakan Davutoğlu'nun açıkladığı üzere milletvekili seçilmek üzere’Ak Parti’ye 1040’ı kadın adaylar olmak üzere 6223 müracaat yapıldı. Şu anda Temayül Seçimleri yapılıyor. 6-15 Mart’ta mülakatlar başlayacak, 16-22 Mart’ta komisyon toplantıları gerçekleşecek, 23 Mart’ta üst kurul toplanacak, 7 Nisan’da aday listesi, 14 Nisan’da geçici aday listesi açıklanıp 24 Nisan’da Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aday listeleri tamamlanacak.

Gönül isterdi ki bu aday adaylarının tamamı, kişilikleri, ilkeleri ve idealleri yüzünden mecliste halkı temsil etmek üzere müracaat etmiş olsunlar. Maalesef bu böyle değil. Türkiye'nin her yerinden  kişisel beklentileri olmayan insanlar, aday adaylarından bir kısmına yönelik itirazlarını seslendirmeye başladılar.

Bürokratlar, işadamları ve eski siyasetçiler bir süre daha iktidarda kalacağından emin oldukları Ak Parti listelerinden meclise girmek için çabalıyorlar. İçlerinde samimi hizmet duyguları olanlar olduğu gibi, tamamen iki yüzlü tutumlarla eski siyasî görüşlerini inkâr ve reddederek yer, makam, itibar ve para kazanma peşindeler. Erdoğan bu aday adaylarını hakkıyla eleyebilecek bir sistem kurmalıdır ve bu kritik seçimde, halkın istediği bir meclis grubu oluşturmayı esas görev olarak bilmelidir. Bu seçim öncekilerden çok daha farklıdır ve çok daha dikkatli bir liste hazırlamaktan başka çare yoktur.

Türkiye'nin geleceği artık Erdoğan'ın iki dudağı arasındadır. Çünkü; Ak Parti kurumsallaşmamıştır, Devlet kurumsallaşmamıştır. Kurumsallaşmak yetkili kurullar oluşturmak ya da kurum binaları inşa etmek demek değildir. 17 Aralık sonrası devletin yaşadığı zaaf, bahsettiğim kurumsallaşma eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Devlet tek tip memurlardan oluşturulamaz. Devlet cemaat, tarikat, dernek ya da STK adı altında faaliyet gösteren yapıların kendi aralarında paylaşarak yöneteceği bir yapı değildir, olamaz. Herkes hak ettiği yere gelebilmelidir.

Devletin ve Ak Parti'nin ihtiyaç duyduğu strateji eksikliği, kurumsallaşma eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Devletin ve Ak Parti'nin özgürce düşünen kurulları yoktur. Erdoğan'ın mutlu olacağı bir fikir üretme kaygısı ve bu kaygıyla malul danışmanlar ya da başka yapılar devletin kurumsallaşmış bir geleneğe sahip olmasını engelliyor. Oysa devlet her türlü olasılığı hesaplayacak ve buna göre politika üretecek özgür düşünceli beyinlere muhtaçtır.

Erdoğan 'Yeni Türkiye'yi yeni olarak tasarlayacak bir kurul oluşturmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, yıkılmış olan Osmanlı Devleti'ni model olarak alamaz; o devlet yıkıldığı için alamaz. 13 yıllık iktidar süresince eksiklerini tamamlayan devlet, henüz kendi başına güven verecek bir tutarlılığa, sistematik organizasyon ruhuna sahip değildir. Söz ettiğim kurul bu aksaklıkları giderecek yeni bir devlet algısı üzerinde çalışmalıdır.

Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, devletin kurum ve kuruluşlarına atadığı bürokratların işine ekranlardan karışmamanın yollarını araştırmalıdır. Çünkü; onları atayan da kendisidir. Bir bürokrat danışmanların etkisiyle hırpalanmaktan hoşlanmaz.

İbadet ederken çekilmiş fotoğrafların basında dolaşması çok hoş bir görüntü sergilememektedir. Bu hususlarda Türkiye çok yol aldı, algılar değişti; bundan sonrası samimiyet testinden başarısızlıkla çıkmış olmak demektir.

Son olarak, Türkiye, caydırıcılık özelliği açısından nükleer silaha sahip olmadığı sürece uluslar arası bir kural inşa edemeyeceğini unutmamalıdır. Kimlerle hangi tür işbirliği yapıldığını, doğru bilgilendirme adına, uygun bir dille halka izah etmelidir. ABD veya İngiltere ya da Almanya-Fransa, İran'la yapacağı işbirliklerinin gerekçesini halka anlatmalıdır.

Bütün bunlarla birlikte devlet, bir ahlâk sahibi olmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan beklediklerim bunlardır.

Bundan sonra her şeyden sorumlu olacak olan da Erdoğan'dır. Zirvede olmanın günahı da büyüktür sevabı da...

Allah hayırlı işlerinde yardımcısı olsun.


Arif Şahin, 03.03.2015, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 59



Seçkin Deniz Twitter Akışı