3 Mart 2015 Salı

SA1195/ÇY4-DB38: Sirk: İngiliz İstihbaratı 'Terör Savaşı'nın İki Tarafını Nasıl Hazırlamış?

"ABD ve İngiliz kuvvetlerinin Müslüman dünyasında kasıtlı sayısız masum sivilin öngörülebilir ölümüyle sonuçlanan acımasız askeri operasyonlar yaptığına inanıyorsanız siz de şiddete başvurmayan bir aşırılıkçısınız."
The circus: How British intelligence primed both sides of the ‘terror war’ 

Ulusal gazete manşetlerinde ne zaman terörist bir saldırı haberi olsa, şu saçma köstebek oyunundaki gibi hep aynı konuşan kafalar ortaya çıkıyor gibi görünüyor. Bunlar sık sık, televizyon gurusundan gazete bayisi alimine kadar başlarını sallayarak peş peşe ortaya çıkıveriyorlar.

Birkaç yıl önce, BBC Gece Haberleri  Quilliam Vakfı aşırılık-karşıtı beyin-takımı direktörü Maajid Nawaz’la, eskiden el-Muhacirun olarak bilinen yasaklı, o zamanda beri sürgün olan fakat sürekli tekrar kendini reenkarne eden İslamcı grup başkanı Anjem Choudary arasında bir tartışmaya gururla ev sahipliği yaptı. Onun daha iyi bilinen son enkarnasyonlarından biri "Islam4UK" (Birleşik Krallık için İslam) idi.

Hem Nawaz hem de Choudary  gazete manşetleri oluşturarak ve büyük Tv Haber kanallarına güncel olaylar konusunda katkı sağlayarak ana akım medyanın büyük ilgisini topladı. Ama birçok kişinin fark etmediği bir şey vardı: Tek bir ortak yönleri vardı: İngiliz Gizli Servisleri. 

Ve ister inanın ister inanmayın, bu tuhaf gerçek İslam Devleti’nin (IS) meşhur kafa-keseni, “Cihatçı John” olarak da bilinen eski Londra’lı Mohammed Emwazi’nin bulunduğu yere nasıl geldiğini açıklıyor.

İki fanatiğin hikayesi

İslamcı grup Hizb-ul Tahrir (HT)‘le olan bağlarını kopardıktan sonra, Maajid Nawaz yoldaşı eski Hizb üyesi Ed Husain ile Quilliam Vakfı'nı kurdu.

Quilliam Vakfı, 2008’de Husain ve Nawaz tarafından İngiliz Hükümeti'nin önemli ölçüdeki mali desteğiyle kuruldu. Kuruluşu Husain’in anılarını yazdığı, hızla uluslararası çok satanlar listelerine giren, yüzlerce röportaj, yorum ve makale üreten “İslamcı”dan da büyük bir reklam desteği aldı.

Ed Husain kitabında- tıpkı Nawaz’ın aynı tantanayla piyasaya sürülen 'Radikal' isimli kitabındaki gibi- Husain, mağdur genç bir Müslümandan İslamcı bir aktiviste dönüştüğü, en sonunda da İslami ideolojiyi toptan reddettiği yolculuğunu anlatıyor. Her iki dönüşüm yolculuğunun hesabı da kışkırtıcı ve samimi anlayışları ortaya sürüyor. Ancak bu hesapların ortaya çıkışında İngiliz Hükümeti'nin kendilerinin kabul ettiğinden daha fazla payı var.

Hükümetin hayalet yazarları

2013’ün sonlarında İçişleri Bakanlığında Husain’in “İslamcı”sının aslında “White Hall’da istendiği gibi yazıldığını” ifşa eden eski bir araştırmacıyla görüştüm.

Bu görevli bana 2006’da Jack Straw ve Gordon Brown’la “yakın bağları” olan bir meslektaşının “taslağın Ed tarafından yazıldığı” ancak daha sonra hükümet tarafından “biberlendiği” bilgisini verdiğini anlattı. Bu görevli ona, “kitabın en az 5 taslağını” gördüğünü ama sonuncusunun dramatik bir biçimde ilkinden çok farklı olduğunu söylemiş.

Kaynağa göre taslak açıkça siyasi, hükümet yanlısı bir şekilde manipüle edilmiş. Ed Husain’in yazdıklarına, yayımlanmadan önce İngiliz Milletler Topluluğu ve İç İşleri Bakanlığı, üst düzey hükümet yetkilileri dahil Başbakanlık Ofisi, Dışişleri  ve Ortak Terörizm Analiz Merkezi, İstihbarat Servisleri müdahale etmiş.

Ben bu iddiaların doğruluğunu Ed Husain’e defalarca sorduğumda bana bir cevap vermedi. Aynı zamanda Nawaz’a da Husain’in yazdıklarında hükümetinin rolü olduğunu bilip bilmediğini, aynı şekilde kendi Radikal’inde de benzer bir deneyimi olup olmadığını sordum, o da bana cevap vermedi.

Husain, 2006’dan Mayıs 2007’de kitabın yayınlanmasına kadar, “İslamcı” üzerinden İngiliz Hükümeti ve istihbarat yetkilileri ile bağlantıya geçiyorken, arkadaşı Navaz Mısır'da cezaevindeydi. Navaz sonunda Husain'in kitabının yayınlanmasından sadece bir ay önce, HT’den ayrıldığını açıklayarak, Mart 2006'da salıverildi. Husain, Nawaz’ın bu kararında büyük etkisi olduğu için oldukça kredi topladı ve Kasım 2007  itibariyle onun yardımcısı olarak Husain ile birlikte Quilliam’ın yönetimine katıldı.

Ancak Husain'a göre, aynı yıl Navaz hükümet yetkilileri tarafından düzenlenmekte olan “İslamcı”nın  metin parçalarının belirlenmesinde rol oynadı. HT zamanlarının bilgilerini doğrulatma ihtiyacı duyan Husain "Yayınlanmadan önce, arkadaşım ve din kardeşim Maajid’le kitabın pasajlarını tartıştık.” diye yazdı

Husain ve Nawaz’ın hesaplarının kronolojisinin bozulmaya başladığı yer de burası. 

“Radikal”de ve kendi ılımlılaşma sürecini anlattığı röportajlarda Nawaz defalarca şiddetle ve kararlı bir şekilde Mısır'da cezaevinde iken  HT'nin İslamcı ideolojisini reddettiğini söyledi. Ancak, serbest kalması ve İngiltere’ye dönüşünün akabinde Nawaz bu karara vardığına dair herhangi bir işaret vermedi. Aksine tam tersini yaptı. 

Nisan 2006’da BBC Hardtalk’da Sarah Montague’ye Mısır’daki tutukluluğunun “Onu daha da çok kısa sürede... hilafeti kurmanın gerekliliğine inandırdığını”  söyledi. O andan itibaren, HT'nin icra komitesiymişçesine ve Hizb.’i şiddetle desteklediği onlarca sohbete katıldı ve röportajlar yaptı.

Nawaz’la ilk kez 2 Aralık 2006’da Suç Örgütlerine Karşı Kampanya (CAMPACC)'nın düzenlediği, “Haklarımızın iadesi” konulu bir konferansta karşılaştım. Panelde “Londra Bombalamaları: İslamcı aşırılıkçılarla İngiliz devletinin gizli anlaşmalarının 7/7 saldırılarını nasıl kolaylaştırdığı üzerine Bağımsız Soruşturma” adlı kitabımdaki bulgularla ilgili bir konuşma yapmıştım. Navaz diğer iki kıdemli HT aktivistiyle birlikte izleyici olarak katılmıştı ve bizim HT ile devam eden işlerinden bahsettiği kısa bir  konuşmamız olmuştu.

Ocak 2007 itibariyle, Navaz, Londra’daki Amerikan Büyükelçiliği önünde, Irak ve Somali’deki Amerikan Ordusu operasyonlarını kınayan bir HT protestosunda ön saflardaydı. Gösteride “Müslüman dünyasında sömürgelerin” sona ermesini talep eden bir heyecanlı bir konuşma yaptı, emperyalizmi ve  diktatörlere Batı desteğini sona erdirmek için bir İslami hilafetin kurulması çağrısında bulundu.

Ancak kendi açıklamalarına göre bu derece şiddetle savunduğu ideolojiyi, 2006 yılı ortalarından itibaren reddediyordu. Nitekim, aynı dönemde, -o sırada Cidde’de bulunan- arkadaşı Ed Husain ile bağlantıya geçiyor ve ona, onun hükümetin en üst düzeylerince incelenen anti-HT manifestosu “İslamcı”da yardımcı oluyordu.

İngiliz Hükümeti'nin kitabının 2007’de basımından bir yıl önce Husain’le bu gizli, samimi ilişkisi gösteriyor ki, resmi biyografisinin aksine Quilliam Vakfı kurucusu kamunun radarına girmeden önce Whitehall’da dönüştürülmüştü.

Cihatçı John IŞİD’e basit bir nedenle katılmayı başardı. Quilliam’dan El-Muhacirun'a, Britanya’nın en ses getiren fanatikleri gizli servisler tarafından yetiştirildi. Photo: Abu Hamza al-Masri speaks at a rally in Trafalgar Square in London 25 August, 2002 (AFP) 

MI5’ın İslamcısı

Londra Üniversitesi, Birkbeck Koleji uluslararası terörizm öğretim görevlisi ve Hizb-ul Tahrir Uzmanı Dr. Numan Hanif’e göre, grubun İngiltere'deki varlığı büyük olasılıkla harekete "Nüfuz etmek veya etkilemek" için Batı istihbaratına birçok fırsat sağladı.

Doktora tezi bu grup olan Dr. Hanif , Husain’in HT içindeki görev süresinin kendi açıklamalarına göre, bugüne kadar İngiltere'de her büyük terör planıyla bağlantılı olan militan ağı El-Muhacirun’u kurmak için 1996’da gruptan ayrılan tartışmalı lider "Ömer Bekri Muhammed'in önderliğinde" oluştuğuna işaret ediyor.

Dr. Hanif, Bakri’nin HT’deki liderliğinin “kendisinin HT doktrinlerine aykırı olarak, şiddet yanlısı olması ve İngiltere’de halifelik tesis etme saplantısı sebebiyle çekirdek fikirlerden oldukça keskin bir şekilde uzaklaşarak İngiltere'de HT'nin varlığının en kavramsal sapkın dönemi” olduğunu söyledi.

Bakri, HT’den ayrılıp 1996’da El-Muhacirun’u kurduğunda, eski ABD Ordusu istihbarat subayı ve Adalet Bakanlığı savcısı John Loftus’a göre Bakri  Balkanlar'da İslamcı faaliyetleri teşvik etmek  için MI6 tarafından görevlendirildi. Sadece Bakri değil, son zamanlarda terör suçundan ABD'de mahkum edilen Abu Hamza al-Masri de.

Bakri 1996’da El- Muhacirun’u İngiliz Gizli Servisleri'nin verdiği nimetlerle kurduğunda, yardımcısı Anjem Choudary’ydi. Choudary programa Britonların eğitimi ve yurt dışında savaşması için dahil edilmişti ve 3 yıl sonra Sunday Telegraph’ta “Bazı eğitimler silah ve mühimmat da içeriyor” diye övünecekti.

Tarihçi Mark Curtis'in ufuklar açan çalışması “Gizli İlişkiler: Radikal İslam ile İngiltere'nin Gizli Anlaşması”nda, bu düzenleme kapsamında Bakri’nin yüzlerce Briton’u ABD ve İngiltere’deki kamplarda nasıl eğittiğini ve onları Bosna, Çeçenistan ve Kosova’daki El- Kaide bağlantılı savaşçılara katılmaları için gönderdiğini belgeliyor.

2005’teki Londra bombalamalarından kısa bir süre önce, Wall Street Journal Pulitizer Ödülü kazanan araştırmacı gazeteci Ron Suskind’e bir üst düzey MI5 yetkilisi tarafından “Bakri’nin uzun süredir MI5’ın muhbiri olduğu ve çeşitli soruşturmalarda MI5’a yardımcı olduğu” söylenmiş. 

Bakri, Suskind “Dünyanın Yolu” kitabında şöyle devam ediyor, bu ilişkiyi Beyrut’ta bir röportajda isteksizce de olsa kabul etmiş- ama Suskind bu ilişkinin sona erdiğine dair bir bilgi vermiyor.

Birkaç yüksek profilli terör davasında müşteri temsil etmiş olan, Londra'da üst düzey bir terör avukatı bana hem Bakri hem de Choudary’nin 1990'larda MI5 görevlileri ile düzenli toplantılar yaptığını söyledi.

Lider bir hukuk firması için çalışan, gizli delilleri içeren kapalı duruşmalar yönetiminde MI5 ile bağlantıları olan avukat, şunları söyledi: “Omar Bakri yaklaşık olarak 1990’ların sonlarından yaklaşık 1993’e kadar MI5 ile 20’nin üzerinde toplantı yaptı. Anjem Choudary görünüşe göre bu toplantıların son kısımlarına yer aldı. Bu aslında o sıralarda İngiltere'de çok sayıda üst düzey İslamcı liderler arasında iyi bilinen bir şeydi.”

Bircbek Üniversitesinden Dr. Hanif’e göre “Bakri’nin gizli servislerle ilişkisi İngiliz istihbaratlarına “gruba sızmak için” büyük bir fırsat olan HT’deki 6 yıllık liderliği sırasında başladı” 

HT zaten, "Ürdün’deki çekirdek destek ve beş yılı aşkın bir süredir Ortadoğu'nun diğer bölgelerinde tutarlı faaliyet seviyesi." sebebiyle MI6’in gözetimindeydi.

En azından bazı HT üyeleri, öyle görünüyor ki, Ed Husain’in kendisi de dahil olmak üzere, Bakri’nin istihbarat bağlantılarının farkındalar. 

'İslamcı’nın bir Pasajı'nda (P 116), Hüseyin anlatıyor: 

"Omar'in siyasi sığınma başvurusu hakkında endişelerimiz vardı. Ben de Bernie (Başka bir HT üyesi) ile birlikte karşı çıktım; “Hayır” dedi, “Tam tersi, İngilizler yılan gibidir, dikkatle manevra yaparlar. Omar’a İngiltere’de ihtiyaç var. Daha büyük olasılıkla, Ömer burada Hilafet için elçi olabilir ya da bunu İslam Devleti’ne bırakırız. Kafirler bilir ki, Omar’ın İngiltere'de kalmasına izin vermek,  İslam Devleti’yle uğraşmak zorunda kaldıklarında onlara iyi bir başlangıç, diplomatik bir avantaj sağlar. Omar’a sahip olmak gelecekte onlara yarar sağlar. MI5 ne yaptığımızı ne yapmak üzere olduğumuzu çok iyi bilir yine de İngiltere'de hareket etmemiz için bize yeşil ışık yakarlar."

 Bakri’nin ardından 2007’de Husain HT’den ayrıldı

Faisal Haque, bir İngiliz hükümet görevlisi ve Ed Husain’i örgütteki zamanlarından tanıyan eski bir HT üyesine göre, Husain’in Bakri’yle güçlü bir “kişisel ilişkisi” vardı. Haque onun HT’den “ideolojik sebeplerle” ayrılmadığını söyledi. “Bu onun Omar Bakri’yle olan yakın kişisel ilişkisinden fazlası vardı (Bakri atıldığında o da ayrıldı), babasından gördüğü baskı ve bahsetmek istemediğim bazı özel nedenler. "

Hüseyin, daha sonra Orta Doğu'da British Council için çalışmaya gitti. 2003'ten 2005'e kadar, Şam'daydı. O dönemde, kendi beyanlarına göre, Beşşar Esad rejimine karşı çıkan ve onların Beşar Esad tarafından İngiltereye geri gönderilmesiyle sonuçlanan İngiliz HT üyeleri hakkında bilgi verdi. Bu arada CIA ve MI6 düzenli olarak olağandışı teslimat programlarıyla ilgili işbirliği yaptı.

Daha sonra Husain, 2005’in sonlarından 2006 sonlarına kadar Cidde’deki İngiliz Konseyi için çalıştı.

O yıl boyunca, konuştuğum eski bir İç İşleri Bakanlığı görevlisine göre Husain, “İslamcı” için yazdıklarını inceleyen üst düzey Whitehall yetkilileriyle yakın temas halindeydi. Kasım ayında, Husain, DeenPort’a, bir çevrimiçi tartışma forumu, gizli servislerin HT içindeki çalışmalarıyla ilgili şu anda buradan silinmiş olan bir çalışma gönderdi. “HT içinde İngiltere'de bugün, ılımlılar ve radikal unsurlar arasında büyük bir bölünme var. Gizli servisler ılımlıların radikalleri uysallaştıracağından umutlu... Ben başka bir bölünmeyi öngörüyorum. Allah en iyisini bilir. Bu konuda gerekenden daha fazlasını söyledim ! Bundan böyle, dudaklarım mühürlü! "

Kısa bir süre sonra, Maajid Navaz HT’den ayrıldığını ve kendisine göre perde arkasında daha önce Husain’le “ekip” olarak çalışmış birkaç kişiyle Quillam’a katılacağını ilan edecekti.

Öyle olmayan “Eski Mücahitler”

Belki de Husain ve Nawaz’ın terörizm konusunda uzmanlık iddialarındaki en büyük problem hiç bir zaman cihatçı olmamalarıydı. Hizb-ul Tahrir sosyal mücadele yoluyla halifeliği inşa etmeye çalışan, Müslüman dünyasındaki politik aktivizm ihtiyacına odaklanmış şiddet içermeyen bir hareketti. Bu sert siyasi ideolojinin dezavantajları olsa da, el-Kaide terör olgusuyla hiçbir ilişkisi yoktu.

Bununla birlikte, Husain ve Nawaz, onların devlet hamileri ile birlikte, kendi kişisel "radikalleşme" ve “radikalleşmeme” deneyimlerinin devam eden bir terör savaşına nakledilebileceğine ikna edildiler, yine de gerçekte hiç birinin gerçek bir terörist ağının dinamikleri veya aşırı şiddete dönüşen radikalleşme süreci hakkında bir fikri yoktu. Sonuç birincil terörizmi önlemek için araç olarak şiddet içermeyen aşırı ideolojileri reddeden bir derece yanlış ve kanıt yoksunu bir saplantı oldu.

Quilliam Vakfı aracılığıyla, Hüseyin ve Nawaz’ın şiddet içermeyen aşırılık hakkındaki temel fikirleri, Batı dünyasının genelinde resmi terörle mücadele söylemlerini etkilemek için ağır geldi. Bu fonlama, medyayı kullanma hatta Quilliam'ın yöneticilerini ve personelini ABD ve Avrupa'da “Ilımlılaştırma eğitimleri”ne alma olarak milyon poundlara mal oldu.

İngiltere'de, Quilliam’ın yaklaşımları hükümetin şiddeti önleme programlarını etkileyen Sosyal Uyum (CCS) ve Politika Borsası gibi merkez-sağ ve sağ görüşlü düşünce merkezlerinde ele alındı.

Bu yaklaşımın tam olarak nasıl iflas ettiği Başbakan David Cameron'ın koalisyon hükümetinin Orwell'in yeni 'Terörle Mücadele ve Güvenlik Yasası' önemli bir özelliği olan şiddet içermeyen aşırılıkçılık anlayışıyla açıklanabilir. İkincisi elektronik gözetim ve önleme görevi tüm kamu kurumları için bireylerin "risk değerlendirmesi" profilleri geliştirme amacıyla görülmemiş kuvvetleri inşa etmesi.

BM’de geçen yıl yaptığı konuşmada, Cameron terörle mücadele önlemlerinin şiddeti desteklemeyebilen, ama dünya görüşü bunu haklı gören insanları da hedef alması gerektiğini açıkladı. “Tehlikeli fikirler terörizmin ana sebebidir” diye tespitte bulunan Cameron, “Komplo teorilerinin en önemlisi, dünyadaki bütün Müslümanların zulüm görmesinin Batı politikalarının kasıtlı bir eylemi olduğu fikridir.” dedi.

Diğer bir deyişle, örneğin, ABD ve İngiliz kuvvetlerinin Müslüman dünyasında kasıtlı sayısız masum sivilin öngörülebilir ölümüyle sonuçlanan acımasız askeri operasyonlar yaptığına inanıyorsanız siz de şiddete başvurmayan bir aşırılıkçısınız.

Geçen yıl yayınlanan bir zihin açıcı akademik gazetede, Fransız terör uzmanı ve İçişleri Bakanlığı politika memuru Dr. Claire Arenes, “Tanım olarak, Radikalleşme'nin şiddet içerip içermediği, sadece bir kez şiddet noktasına ulaşılmış olsa da ,bu sürecin sonunda öğrenilebilir. Bu nedenle Radikalleşme sonucu önceden tespit edilemez bir politik mücadele amacıyla herhangi bir biçimde mücadele etmek yapısal eğilimi gerektirir ."

Çok açık ki şiddet içermese bile radikalizmin herhangi bir formunu tespit edip durdurmaya olan bu aptalca saplantı, bu saçma “riskler”le zihinleri bulanan  polis ve güvenlik araştırmalarının işini zorlaştırıyor.

Çifte Oyun

Bu noktada, Navaz ve Choudary’nin  BBC Newsnight’ta karşı karşıya  geldiği unutulmaz vizyon sadece saçma değil, bugünün ulusal güvenlik krizinin İngiliz gizli devlet bağırsakları tarafından nasıl istismar edildiğini ve körüklendiğini  de sembolize ediyor.

Son on yıl içerisinde- yani İngiliz Devleti’nin eski cihatçıları yetiştirip medyada geçit töreni yaptırdığı zamanlar- güvenlik endüstrisi kompleksi şiddet içermeyen aşırılığı yükseltiyordu. CIA ve MI6 Suudiler liderliğinde, Orta Doğu ve Orta Asya’da El-Kaideye bağlı aşırılıkçıları İran Şii etkisine karşı fonluyordu.

2005 yılından itibaren, ABD ve İngiliz istihbarat servisleri, bölgesel İran ve Suriye etkisini zayıflatmak için el-Kaide ile bağlantılı militanlar dahil olmak üzere İslamcı muhalefet gruplarını desteklemek için bir dizi gizli operasyonu  destekledi. 2009 itibariyle, bu operasyonların odağı Suriye'ye kaydı.

Önleme amacıyla 2010 yılında İngiltere parlamentosuna kanıt olarak sunduğum yazılı bir belgede de belgelediğim şekilde bu tür finansmanın alıcısı bir seferinde bir gazeteciye, "Bugün, kızgın Lübnanlı Sünniler Şiilere karşı kendi cihatlarını organize etmemi istiyor... Lübnan’daki El-Kaide... Hizbullah'ı yenilgiye uğratacak olan sadece onlardır.” diyen Omar Bakri’den başkası değildi. 

Aynı zamanda, Bakri internet üzerinden yardımcısı Anjem Choudary ile düzenli temastaydı ve hatta İngiltere'deki takipçilerine online konuşmalar aracılığıyla İslam Devleti’ne katılıp sivilleri öldürmeleri için talimatlar veriyordu. O şimdi gözaltında ve Lübnanlı yetkililer tarafından ülkede terör hücreleri kurmakla suçlanıyor.

Bakri ,ayrıca, "Suriye sınırlarında ve aynı zamanda Filistin tarafındaki kamplarda mücahit [savaşçıları] eğitimi ile de yakından bağlantılı." Bu kursiyerlere daha sonra Suriye’deki savaşa katılacak olan dört İngiliz İslamcı da dahil.

Bakri, Lübnan'a geldiğinden bu yana, Almanya ve Fransa'dan gelen insanlar da dahil olmak üzere "birçok savaşçıyı" eğittiğini iddia etti. Moammed Emwazi bunlardan biri miydi? Geçen yıl, Bekri'nin müridi Mizanur Rahman, en az beş Avrupalı Müslümanın Bakri’nin yardımlarıyla Suriye’de IŞİD saflarında savaşırken öldüğünü doğruladı.

Yine de 2013 yılında, Suriye’li isyancılara destek için silah ambargosunu kaldıran David Cameron oldu. Biz şimdi askeri yardımlarımızın çoğunun içerideki aşırılıkçılarla El Kaide uzantısı İslamcılara gittiğini biliyoruz. İngiltere Hükümeti'nin kendisi önemli sayıda Briton'(Britanyalı, Birleşik Krallık vatandaşı)un Batı çıkarlarına karşı saldırıları araştırmak için Suriye’de savaştığını itiraf etti.

Yine de eski İngiliz terörle mücadele istihbarat subayı Charles Shoebridge’e göre, bu riske rağmen orada kendi suçlarının video vb. bol kanıtları olmasına rağmen, yetkililer Suriye'de kendi cihatçılarının hareketlerine göz yumdu, çünkü bu İngiltere ve ABD’nin anti-Esad politikalarına uygundu.

Emwazi gibi şahıslara, MI5 terör izleme listesinde olmasına rağmen, rahatça Suriye'ye gidip IŞİD’e katılma olanağı sağlayan şey bu terör hunisidir. 2010 yılında Kuveyt'e seyahati güvenlik servisleri tarafından bloke edilmişti, Suriye’ye neden edilmedi? 

Metropolitan polisine katılmadan önce eski bir ordu subayı olan Shoebridge bana, bu tür yurt dışı terörizm 2006 yılından bu yana İngiltere'de yasa dışı olmasına rağmen, ancak 2013 yılı sonuna doğru IŞİD’nin Batı'nın tercihi asilere döndüğünde belki de dış politika kullanışlılığı sona erip MI5’ın yerli terör korkuları arttığında İngiltere makamları İngiliz cihatçılarının akışını mücadelede ciddi adımlar atmaya başladı.

ABD-İngiltere'nin cihatçılara bu sessiz desteği, Shoebridge’in  dediğine göre, Suriye’yi iki yıldan fazla bir süre hava saldırılarından korkan bölgesel teröristler için güvenli bir yer yapmıştı. Suriye, ABD İnsansız Hava Araçları veya tutuklanma korkusu olmadan Suriyeli savaşçıların rahatça savaşabildiği tek yer oldu, tam tersine bu sayıda İngiliz cihatçı örneğin Yemen veya Afganistan'a gitseydi bu, anti-Esad politikasına daha uygun olurdu.

Batılı rehineler ve hedeflere karşı IŞİD bağlantılı terör zulümleri, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet oldu, hükümet şimdi kendi iflas etmiş “aşırılık-karşıtı” anlatıları için Husain ve Nawaz gibi, özenle seçilmiş, devlet bakımlı uzmanlar kullanıyor.

Onların reçetesi, tahmin edilebileceği gibi  Müslüman dünyasında İngiliz dış politikasının kendine hizmet eden,sivil ölümlere kayıtsız olduğunu düşünen herkesi tespit edip ılımlılaştırmak için polis devletinin gücünü arttırmak. Hükümet kaynakları, 'Şiddet ve Aşırılığı Önleme Stratejisi'nin son enkarnasyonunda Navaz ın verilerinin David Cameron'ın düşüncesinde önemli bir rol oynadığını teyit ediyor. Geçen yıl ise, Husain, ironik olarak, din veya inanç özgürlüğü konusunda Dışişleri Bakanlığı danışma grubuna atandı. 

Bu arada, Bakri'nin yardımcısı Choudary, anlaşılmaz bir şekilde İngiltere'nin "Terör Dini Lideri" vasfıyla medyanın sevgilisi oldu. Anlamsız bir polis tutuklaması ile herhangi bir suçlama olmadan pasaportuna el konulmasının  ardından İngiliz Müslümanların yaygın şüphelerini körükleyen nefret dolu konuşmalar yapmanın rahatlığıyla kalın kafalı İngilizlere IŞİD’ne katılmaları için kışkırtmak üzere serbest kalıyor.

Eğer Quilliam ve el-Muhacirun'u fanatiklerini bir araya toplayıp,bir tekneye atıp, bir hiçliğin ortasına  gönderseydik kendi içlerindeki “radikalleşme” ve “ılımlılaştırma” tartışmalarıyla eğlenebilirlerdi, biz de biraz huzur bulurduk. Belki de onların menajerlerini de oraya gönderirdik.

Nafeez Ahmed,(*) 27 Şubat 2015, Middle East Eye

Derya Beyaz, 03.03.2015,Sonsuz Ark, Çırak-Çevirmen Yazar,Çeviri


(*)
Nafeez Ahmed- araştırmacı gazeteci, uluslararası güvenlik uzmanı ve rotasını uluslararası krizlere çevirmiş bir yazardır. Bölgesel jeopolitik ve çatışmalar ile küresel ekolojik, enerji ve ekonomik krizler kesiştiği raporlama yaptığı Guardian Üstün Araştırmacı Gazetecilik Proje Sansürlü Ödülü kazanmıştır. Ayrıca Independent, Sydney Morning, Herald, The Age, Scotsman, Foreign Policy, The Atlantic, Quartz, Prospect, New Statesman, Le Monde Diplomatique, New Internationalist için yazılar yazmıştır.

Orijinal Metin:



Seçkin Deniz Twitter Akışı