Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
"Bildiğim bir yer değildi beni getirdiği balıkçı. Ama sade ve öz güveni yüksek bir yerdi. Bir mekânın ona sahibinin kazandırdığı öz güveni başka bir şeydi; temiz bir geçmiş, ustalık, kararlılık ve istikrar gerektirirdi. Bir de nezaket, ağırbaşlılık ve incelik kokan bir tefrişat."
‘Evsiz bir beyaz!’ dedim gülümseyerek. ‘Bu çok önemli bir sorun Cevval. Birçok dairenin, villanın sahibisin oysa; senin neyin var? Aşık mısın? Kadının olmayınca, evinin olmadığını mı söylemek istiyorsun?’
‘Çok kabasın, Mühendis!’ dedi Cevval sağ sinyal lambasını yakarken. ‘Ataerkil bir dil kullanıyorsun. Ne demek ‘kadının olmayınca’? Konu sadece kadın değil, yuva; içinde çocukların da olduğu bir ev!’
‘Anlatacak çok şeyin var, dostum!’ dedim neşeli bir sesle. ‘Önce namaz, sonra yuva; sen bu değildin, ne oldu sana?’
Araba yavaşladı ve sağda kaldırımın kenarında durdu. Bana baktı ve ‘Balık yerken dostum, balık yerken!’ dedi Cevval. ‘Ben çok acıktım!’
Bildiğim bir yer değildi beni getirdiği balıkçı. Ama sade ve öz güveni yüksek bir yerdi. Bir mekânın ona sahibinin kazandırdığı öz güveni başka bir şeydi; temiz bir geçmiş, ustalık, kararlılık ve istikrar gerektirirdi. Bir de nezaket, ağırbaşlılık ve incelik kokan bir tefrişat.
Bütün hepsini aynı anda fark ederdiniz bir mekâna girince. Sahibinin kim olduğu önemli değildi, zaten nasıl biri olduğunu mekândan anlıyordunuz.
Bize ayrılan masaya geçtiğimizde, ‘Seçkin zevklerin var biliyorum, Cevval!’ dedim oturmamı bekleyen dostuma. ‘Ama bir balıkçı için de bu titizliği göstermen beni şaşırtıyor, yüzlerce kadınla zaman geçirmiş bir zevksiz olarak!’
‘Hepsi güzeldi bir kere!’ diyerek itiraz etti Cevval otururken. ‘Ama evet; haklısın ben aslında bir çöpçüyüm, artıkçıyım!’
‘Kendinden başlamaya karar verdin o halde, iyi bir çöpçü olarak temizliğe!’ dedim onu kışkırtarak.
‘Evet!’ dedi sakin sakin. 'Kışkırtmalarına kapılmayacağım Mühendis; burada benim seçtiğim balıkları yiyeceksin ve asla unutamayacağın bir balık ziyafeti olacak bu!’
Balıkçının çıkış kapısının iç kısmının üstüne, duvara asılan, balık, tekne ve deniz desenli büyük saat 15.33’ü gösteriyordu.
‘Karadenizli sanırım buradaki her şey!’ dedim dikkatle etrafı incelerken. ‘Karadenizlilerin asla sahip olmadığı dikkat çekici bir ağırbaşlılık her yere sinmişken üstelik!’
‘Balığından çalışanına, şu her yere özenle yerleştirilmiş el yapımı ahşap gemi, kocaman dümen, çapa ve diğer antika unsurlardan sahibine kadar her şey Karadenizli!’ dedi Cevval garsonu çağırırken. ‘Balıklar Karadeniz’den günlük geliyor ve balık bitince mekânı kapatıp gidiyorlar; akşamdan sonrasına açık kaldığını pek görmedim burasının. İçki yok, aile salonu ayrı; karanlık tipler buraya giremiyor!’
‘Çok güzel!’ dedim özel bir alanda sergilenen ve üzerinde ‘on altıncı yüzyıl’ etiketi bulunan mantar tıpalı şişeye bakarken.
‘O, çok özel bir parça!’ dedi Cevval. ‘Hikayesi beni hep derinden etkilemiştir. O şişeyi, Karadenizli bir genç kızın bir mektup yazıp içine koyduğu ve aşık olduğu levende ulaşsın denize attığı söylenir. Şişeyi denize attıktan sonra o genç kızın piştovla kendini vurduğu da dilden dile anlatılır. Babası, dedelerinden miras kalan kan davası yüzünden o gence kızını vermemiştir!’
‘Yazık!’ dedim hüzünlü bir sesle. ‘Ne kadar derin travmaları var bu toplumun. Büyük çoğunluğu da halen sürüyor!’
‘Maalesef!’ dedi gözleri dolan Cevval. ‘Her şeyden nefret ettiren özel travmalar da sürüyor!’
Annesini hatırlamıştı; babasının ölümünü. ‘Amcam masondu!’ demişti bir gün. ‘Ahlaksız, ilkesiz değersiz, namussuz alçağın tekiydi!’
‘Bu toplumun hikayelerini de anlatan olmadı Cevval!’ dedim. ‘Çünkü kölelerin bir ruhunun olabileceğini asla kabul etmedi beyazlar!’
‘Beyazların acılarını da anlatan pek yok, dostum!’ dedi Cevval. ‘Hep sadece beyazların anladığı şeyler anlattılar; anlatarak sustukları şeyleri metaforlarla sakladılar!’
Gelen garsonun işletmenin sembollerini taşıyan üniforması ne kadar dikkat çekicisi ise, Karadenizli olduğunun resmi belgesi gibi duran o muhteşem burnu da o kadar dikkat çekiciydi.
Cevval, fırında Çipura, Levrek, Somon ve Alabalık’tan oluşan geniş bir tabak sipariş etmişti. ‘Sos istemiyoruz!’ demişti dikkatle. ‘Pişerken sadece tuz ve serviste erimiş sıcak tereyağı!’
Garson ‘Tamam efendim!’ diyerek dikkatle elindeki tablete not alırken; o arada diğer garsonlar tarafından masaya balıktan önce servis edilen salataları da dikkatle kontrol ediyordu. İçecek olarak sadece su, kırmızı pancarla birlikte sıkılmış turuncu havuç suyu, doğal limonata, soda ve şalgam vardı.
Ben garsonun burnundan hizmet sektöründeki yerine bakıyor ve oradan zihnimdeki akıntıya kapılıyordum. Cevval’in neşesini kaçırmayacaktım, ama düşüncelerimin akışına da müdahale etmeyecektim.
Kürtler, Zazalar, Araplar, Lazlar ve Yörükler. Siyaset dünyası yarım yüzyıldan daha fazla kendi küçük sorunlarında boğulmuş bu mağdur ve mazlum insanların sırtından politikalar üretmiş ve bu politikaların sürmesi için söz konusu etnik grupları mevcut durumlarını korumak üzere motive etmişti.
Devlet, üçüncü dünya ülkelerine has özelliklere sahip sinema ve müzik sektörünü desteklemiş; üniversitelerin felsefe ya da düşünce üretmelerini engellemiş ve sonuç olarak kemikleşmiş sınırlara sahip, birbirlerine karşı sert yargılı ve kastlara ayrılmış bir toplum yapısı üretilmişti.
Katı kast sınırlarını aşmaya çalışanlar da yerleşik iş dünyasının elitleri tarafından tasfiye edilmiş ya da daha alt kastlarda kalmak kaydıyla yaşamalarına izin verilmişti. Girişimcilik özelliği kısıtlanan alt tabakanın fikirlerinden yoksun kalan ticaret ve sanayi sektörü de yeterince gelişmemiş; işinin ehli bilim adamı, bürokrat, diplomat kasıtlı olarak yetiştirilmemişti. Her etnik grup ait olduğu toplumsal sınıfa itilerek mevcut düzen korunmak isteniyordu.
‘Beyaz Türkler’ olarak tanımlanan, devletin ve sosyal hayatın tüm seçkin kademelerinde belirleyici bir konum edinen Sabetayist kökenlere sahip azınlık mensupları, Türk etnik grubuna ait insanlara daha fazlasını sunmasalar da daha kötüsünü yaşamalarına da engel olmuşlardı, ama Yörükleri ayırarak ve aşağıda kalmaya zorlayarak.
Türkler de sahip oldukları ile yetinmek zorunda bırakılmışlardı, ancak Cevval ve aile üyeleri gibi, etnik grupların içinde de sayılmamışlar ve devletin tek sahibi olarak öne çıkarılarak beyazların hizmetinde tutulmuşlardı. Bu stratejik tutum, Türkler ve diğer etnik gruplar arasında derin bir ayrım ve benzersiz uçurumlar oluşturmak için tasarlanmıştı.
Hiç kuşkusuz, Kürtler, Zazalar, Araplar ve Lazlar cumhuriyet tarihi boyunca küçümsendiler, hatta aşağılandılar. Sonuç olarak, tasarlanan her şey gerçekleşti; periyodik olarak gerçekleştirilen darbelerden sonra, diğer etnik grupların aleyhinde yapılan anayasal-yasal değişiklikler ve uygulamalar toplumsal barışı ortadan kaldırdı.
Sıkıntı
Takip et: @SonsuzArk
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
- Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.