14 Ocak 2024 Pazar

SA10531/SD2982: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 38

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Toplantının tam ortasında ‘Poe Kolyesi’ gelmişti aklıma birdenbire. Güvenlik risklerine dair bir sunum yapıyordu siber ekip üyeleri. Ardından Fırtına’nın sıkıntılı bir şekilde yerinde kıpırdadığını fark etmiştim. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama cesaret edemiyor gibiydi."

Tam akşam namazı vaktiydi; şirket mescidinde namaz kıldıktan sonra toplantıya başladık. Fırtına'nın anlattıklarına göre, şirket işlerinde herhangi bir koordinasyon sorunu yoktu. Dört günlük ‘fiziksel’ yokluğum her zamanki gibi herhangi bir sorun oluşturmamıştı. Teknoloji dünyanın herhangi bir yerinde iken yan odada imiş gibi etkileşim ve iletişim imkânı veriyordu bize. İnsan için zaman sorunu sürüyordu, ama mekân sorunu eskisi kadar önemli değildi artık.

Bizim iş alanımızda sınırsız yararları olmasına rağmen bu durum çok farklı sorunlar üretme kapasitesine sahipti. Aynı işyerinde ya da aynı evde yaşayan insanlar dış dünya ile kurdukları bağlar nedeniyle birer adada yaşar hale gelmişlerdi. Mekânlarını teknoloji öncesi zamana göre daha az paylaşan insanlar, daha çok uzaklaşıyorlardı birbirinden ve buna karşılık dünyanın herhangi bir yerindeki başka insanlarla mekânsız etkileşime girebiliyorlardı.

Bütün bunların sonucunda başa çıkılması zor yeni sorunlar ortaya çıkabiliyordu. Hong Kong’daki biri sosyal medya üzerinden iletişim ve dostluk kurduğu İstanbul’daki birini kolaylıkla dolandırabiliyordu. Evde, işte, toplu taşıma araçlarında yanı başınızdaki herhangi bir insan herhangi bir ülkenin casusu olabiliyor ya da onun kullandığı cep telefonu ya da tablet-bilgisayar-televizyon bir gözetleme aracı haline dönüşebiliyordu. Bir başkası için de siz aynı şekilde tehdit üreten biri olabiliyordunuz.

Biz mümkün olduğu kadar teknolojik güvenliğimizi korumaya çalışıyorduk. Siber Güvenlik sorumlusu mühendislerimiz vardı ekibimizde; ki siber tehditler çalışma alanımızın en büyük risklerini oluşturuyordu, çalıştığımız birçok şirketin veri güvenliğinden de sorumluyduk.

Toplantının tam ortasında ‘Poe Kolyesi’ gelmişti aklıma birdenbire. Güvenlik risklerine dair bir sunum yapıyordu siber ekip üyeleri. Ardından Fırtına’nın sıkıntılı bir şekilde yerinde kıpırdadığını fark etmiştim. Bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama cesaret edemiyor gibiydi.

Onu cesaretlendirdim. Kaynağı belirsiz birkaç gönderi geldiğini, siber ekibin bu gönderileri engellediğini söyledi Fırtına. Sisteme düşmemişti gönderiler ve ben de onları görmemiştim. Siber ekip üyeleri detayları anlattılar. Çözümledikleri solucanlı içeriğin benimle ilgili olduğunu söylediler, Amerikan istihbaratının şirket ağına İD ile fotoğraflarımızı kullanarak sızmaya çalıştığını anlamıştım.

Sızma girişimlerinin ne zaman başladığını ve devam edip etmediğini sordum. Bu tür detaylardan bahsettiler; The Jefferson Hotel’de istihbaratçılarımızın fotoğraflarla ilgili bilgi verdiği zamanla örtüşüyordu girişimlerin vakti, ertesi gün de kesilmişti. İD’yi tanıyordu şirket çalışanlarının hemen hepsi.

‘Manipülatif bir kurgu ile karşı karşıya olduğumuzu anladık. Size şantaj yaptılar değil mi Richmond’da?’ diye sordu Fırtına.

Şirket olarak aldığımız bütün işlerde çalışan herkes temel bilgi sahibi oluyordu her zaman, çünkü iş akışının sorunsuz ilerlemesi için bu şarttı. Ben de yaptığım görüşmelerdeki sonuç alıcı stratejik hamlelerimizi anlatıyordum yaptığımız bu tür toplantılarda.

Richmond toplantılarının giriş-gelişme-sonuç dahil tüm aşamalarını anlattım; fotoğraflarla yapılan şantajı, istihbaratçılarımızın yaptığı bilgilendirmeyi, ikinci gün girdiğim toplantıda söylediklerimi, İD-Cevval konusunu, Senatörün Kongre davetini, giderilen problemleri, tamamlanan anlaşmaları.

Fırtına kendini tutamamıştı:

‘İD’nin size olan aşırı ilgisinin farkındaydık!’ dedi gülümseyerek. ‘İtalya ve Fransa seyahatlerinizde onun bulunması tesadüf değildi. Çok çabaladı sizinle iş görüşmelerine gidebilmek için. Sizin bu durumu fark edeceğinizi umuyorduk!’

Şaşkınlıkla Fırtına’ya baktım. Ne kadar iş ve aile odaklı yaşadığımı anlıyordum şimdi. Dış etkenlere açık değildim; nefsimin ittiği akıntılardan uzak duruyordum. Bana yönelik ilgilere dikkatle bakmıyor ve doğal olarak bu tür ilgileri görmüyordum. Bu güzel bir şeydi ve iç huzurum, aile huzurum bozulmuyordu. Ne var ki şimdi durum hiç de eskisi kadar huzur verici görünmüyordu.

Şirketimizde kadın çalışan yoktu. Doğal olarak toplantı salonundaki bütün evli ve bekar erkekler yapacağım yorumu bekliyorlardı.

Bana merakla bakan Fırtına’dan Avrupa veya ABD’den herhangi bir defile videosu bulup büyük ekrana yansıtmasını istedim. Herkes merakla olacak olanları bekliyordu. Fırtına defilenin içeriğinin önemli olup olmadığını sordu, ‘Rastgele seç!’ dedim.

Tekstil sektörü ile de çalışıyorduk ve bu sektöre yabancı değildik; tasarım, üretim, finansman gibi alanlarda olduğu gibi reklam, tanıtım, iletişim gibi alanlarda da yaşanan sorunlarına destek verdiğimiz yerli ve yabancı şirketler vardı.

Ekranda Paris merkezli ünlü bir moda firmasına ait 2019 İlkbahar-Yaz koleksiyonu defilesinin görüntüleri belirdi. İlk kare ekrana gelir gelmez, ‘Defileyi on dakika izleyeceğiz, bu süre zarfında herkes kameraların konumlarına ve kaç kamera olduğuna dikkat etsin lütfen!’ dedim.

Toplantıdaki herkes dikkatle kameraların yerini tespit etmeye çalışıyor, not alıyordu. On dakika sonra Fırtına’ya videoyu durdurmasını söyledim. Durdurduğu ekranda ekrana dikey olarak art arda yürüyen yarı çıplak mankenlerin donmuş hâlleri vardı.

Önce Fırtına’ya ve sonra toplantıdaki herkese tek tek bakarak sordum:

‘En güzel manken hangisiydi?’

Neredeyse koro halinde ‘Ama siz…’ dediler.

Fırtına sorduğum soru karşısında kontrolünü kaybetmişti; o an durdurduğu ekrana bakarak en güzel mankeni tespit etmeye çalışıyordu.

Gülümsedim ve bu kez, ‘Kaç kamera var ve nerede konumlanmışlar?’ diye sordum.

Şaşırmışlardı, yüzleri allak bullaktı. Hiçbiri cevap vermedi önce. Fırtına da ekrana bakmaktan vazgeçmiş; hayran hayran bana bakıyordu. Anlamıştı yaptığım şeyi.

‘İşte!’ dedim yumuşak bir ses tonuyla. ‘Neye odaklanırsanız onu görürsünüz. Herkes yaptığım yönlendirme ile kameraların kadrajlarına giren nesneleri ya da insanları değil kameraların sayısını ve konumunu görmeye çalıştı. Ne mankenlerin güzelliğine ne de giydikleri kıyafetlere odaklandınız. Doğal olarak da baktığınız halde onları görmediniz. İşte ben de, hepinizin bildiği ve şahit olduğu gibi, işimde ve özel hayatımda sadece odaklandığım şeyleri görüyorum. İnsanların iş ilgilerini dikkate alıyor ve onlara öyle bakıyorum!’

Toplantı salonunda büyük bir alkış tufanı kopmuştu. Hem kahkahalarla gülüyor hem de alkışlıyorlardı. Ben de yaptığım bu küçük gösterinin etkisini gülümseyerek izliyordum. Ertesi günkü iş planımıza dair birkaç şey konuştuk, her şey normale dönmüştü. Ben de herkese teşekkür ederek yaklaşık yetmiş dakika süren toplantıyı bitirdim. Saat 21.15’ti.

Bizim şirketin zaman sınırlaması yoktu, günün herhangi bir saatinde toplantı yapmak normal bir şeydi, çünkü dünyanın birçok ülkesi biz uyurken uyanıktı ve sorunların ne zaman ortaya çıkacağı belli olmuyordu. Nöbet sistemi ile çalışıyorduk, ama her gün düzenli olarak 8.00-17.00 mesaisine tabi olan çalışanlarımız da vardı.

İş arkadaşlarımın algılarında yaptığım düzeltme iyiydi, ama ‘Poe Kolyesi’ zihnimi meşgul etmeye devam ediyordu; birazdan eve geçecektim ve hiç rahat değildim.


<< Önceki                      Sonraki>>


[12.01.2024, (6/77 (602))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 14.01.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı