20 Ocak 2024 Cumartesi

SA10541/SD2988: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 39

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İş yükümüzün büyük çoğunluğunu insanların ürettiği sorunlar oluşturuyordu. Bütün bunlara rağmen ne olursa olsun çözüm buluyorduk, ama konu kendimiz olunca başkasına yönelttiğimiz yeteneklerimiz birdenbire işlevsiz hale geliyordu; zihnimiz düğümleniyordu ve tek kelimeyle donuyorduk."

İşimiz, anlaşma yaptığımız şirketlerdeki sistematik dengesizlikleri gidermekti; mekanik, finansal, ticarî sorunlarla birlikte personel sorunlarına yönelik çözümlerimiz de işimizin bir parçasıydı. İnsanın dahil olduğu hiçbir şey sorunsuz değildi çünkü. İnsan bambaşka bir varlıktı.

İş yükümüzün büyük çoğunluğunu insanların ürettiği sorunlar oluşturuyordu. Bütün bunlara rağmen ne olursa olsun çözüm buluyorduk, ama konu kendimiz olunca başkasına yönelttiğimiz yeteneklerimiz birdenbire işlevsiz hale geliyordu; zihnimiz düğümleniyordu ve tek kelimeyle donuyorduk.

Ben, işimde yaptığım gibi, daha çok geriye çekiliyor ve ‘düğüm noktası’ dediğim bulunduğum sorunlu noktaya odaklanıyor, her şeyi yeniden değerlendiriyordum.

Bu tür anlarda sorduğum sorular daima aynıydı;

Hangi vektörler, hangi nedenlerle ve hangi etkilerle bu noktaya odaklanmışlardı? Değiştirebileceğim şeyler nelerdi? Bulunduğum noktada ürettikleri dengesizlikten sonra, hangi vektörler hangi sonuçlara bağlı olarak hangi açılarla, nereye doğru yöneleceklerdi? Diğer insanların oluşan düğüm noktalarındaki etkisi ne kadardı ve bu etkiyi azaltmanın ya da yok etmenin herhangi bir yolu var mıydı?

İnsan hayatı milyonlarca düğüm noktasından oluşuyordu. Düğüm noktaları çok olan insanların yaşadıkları sık dengesizlikler nedeniyle dağınık ve huzursuz olduklarını, düğüm noktaları azaldıkça insanların denge problemlerinin de azaldığını tespit etmiştim. Her düğüm noktası çok büyük bir travma sonucu oluşuyor ve insanı hırpalıyordu.

Heyecan faktörü en büyük vektör üreticisiydi; olumlu ve olumsuz heyecanlar, karma heyecanlara göre çok daha sadeydi. Karma heyecanlar çok daha tehlikeli sonuçlar üretiyorlardı. Oysa büyük düğüm noktaları üretmedikleri sürece sıradan şeylerdi heyecanlar; gelir ve giderler, biz yine ve hep onları unuturuz, bu arada hayat devam eder; ama bazen bazı heyecanlar zorla gelir ve ısrarcı olurlar, sık ve sürekli bir şekilde düğüm noktaları üreterek insanları içlerine kapatırlar.

İçime kapanıp kapanmadığımı ben hiçbir zaman ölçemiyordum; çünkü zihnim ve dilim mesleğim gereği farklı işlem alanlarında farklı soğukkanlılıklarla çalışmaya alışkın olduğundan içsel problemler dışarıya yansımıyordu. Ama karım ne olursa olsun hissediyordu. Annemden de hiçbir şey saklı kalmıyordu. Kadın genetiğinin onlara verdiği, erkeğin de zayıf olduğunu gösteren bir güçtü bu bana göre.

Şirketten çıktım, otoparka doğru gidiyordum; ‘Poe Kolyesi’ aklımdan hiç çıkmıyordu. Onu karıma nasıl verecektim? Karıma diğer kolyeden bahsedecek miydim? Bahsettiğim anda da karım korkularında haklı olduğunu düşünmeyecek miydi? Hamileydi; bu haldeyken bunları ona yaşatmaya ne hakkım vardı?

İki seçeneğim vardı: kolyeyi karıma verecektim ve diğer kolyeden bahsetmeyecektim ya da kolyeyi verecektim ve diğer kolyeden bahsedecektim. İlk seçenekte asla sevmediğim ‘gizli işler’ vardı, ki bu işler asla tek başlarına kalmazlar, yanlarına daha başka gizli işler de alırlardı ve ben bundan sonraki gizli işler zincirinden oluşan süreci yönetecek bir yapıda değildim. Ne olursa olsun, ben beni var kılan içtenliğimi, iç-dış dengemi kaybedemezdim.

İkinci seçenekte ise, karıma haksız bir üzüntü yaşatacaktım ve bu bugüne kadar asla yaptığım bir şey değildi. Karımın iç huzurunu bozamazdım, çocuklarımın hayat akışına olumsuz bir şey yansıtamazdım, doğacak çocuğumuzun geleceğine dokunamazdım. Ki bu seçenek zihnimdeki bütün denge noktalarını yakıp geçiyordu.

Üçüncü bir seçenek daha parıldadı zihnimde; köprüden geçerken ‘Poe Kolyesi’ni baraj gölüne atmak, karıma vermemek. Peki karımdan hiçbir şeyi gizlemeyen ben, o andan sonra nasıl biri olacaktım?

Arabama bindiğimde, hangi yoldan gideceğimi düşünüyordum. İlk yoldan gidersem köprüden geçmeyecektim, köprüden geçmek için ikinci yoldan gitmem gerekiyordu. Kararsızdım; zaman kazanmak için ikinci yoldan gitmeye karar verdim; fazladan 15 dakika elde edecektim. Eve vardığımda saat 22.00 olacaktı.

“Olumsuz şeylerin insanın ruhunda biriktirdiği koku çok ağırdır. Negatif enerjiden söz edenler haklıdırlar, insanın bu durumun farkında olması da stresini sürekli arttırır. Eğer sık yaşadığı olumsuzluklar insanda olağan bir yapı oluşturmuşsa o insanın bundan rahatsızlık duyması çok zordur.” diye yazmıştı, insanın ruhunda arkeolojik kazılar yapmakta ustalaşan ‘Ova Yazarı’.

“Dinî literatürde 'günah' olarak adlandırılan bu olgu, yasaklanan davranış kalıplarını normalleştirmenin sonucu olarak insanın ruhunda biriktirdiği negatif enerjinin diğer değerlemesidir. Fakat 'yığmalı günahkarlık' sorguların bitmesini gerekli kılmaz. İnsan olumsuzluklara eğer alışkın değilse ve kurallara uygunsuz yaklaşımı nadiren söz konusu ise, kısa zamanlı olumsuz aktiviteler insanı yoğun bir şekilde rahatsız ederler.

İçsel sorguların sürmesi yapılanlardan vazgeçilmeyi gerektiriyorsa, insanın yaptıklarından vazgeçmesi içinde biriken günah kıskacından çıkmasında ona kolaylık sağlar. Vazgeçmek demek, sık geriye dönüşlerden kopmak demektir; insan ruhunun geriye dönüşlerinde de kullanabileceği bu zihinsel ve davranışsal değişim negatif enerjinin baskısının da azalmasını sağlar.”

‘Bekçi’ günah çıkarma odaklı mekanik ve yararsız terapi ve ilaçla tedavi modelleriyle aslında iflas eden Samirî kökenli psikiyatrinin zorbalığını hırpalıyor ve yeni bir bakış açısı kazandırıyordu ovadaki insana:

"İnsanlar 'af genişliğini' yaşamaya alışkın olmayan varlıklardır, toplumsal sorunların temel sebepleri arasında bunlar vardır. Kolay affedemezler ve unutamazlar. 

İnsanın ailesinde gözlemlemeye alışkın olduğu tüm modeller hayatını izler; af, çok sık yaşanmışsa 'vazgeçişler' çok sık yaşanır; ancak tutarsızlıklar azalmaz.

Af az varsa, dirençler de fazladır ve vazgeçiş minimum düzeydedir; vazgeçişi sağlayacak davranış özgürlüğü yoktur. Bu nedenle af ve vazgeçiş denge gerektirir. Hataların olması, insanların hareketli oluşuna kanıt olarak alınırsa, kesin vazgeçişler de sorgulamanın olduğuna kanıttır.”

İnsan düşüncelerinin kaldığı yerleri ziyaret etmeliydi; nerede vazgeçmeye karar verirse, orada vazgeçmeliydi. Ben düşüncelerimin nerede kaldığını tespit etmekte zorlanıyordum. Poe Kolyesi, düşüncelerimin kalakaldığı yeri bulmak için tutunduğum bir simgeydi. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[17.01.2024, (6/79 (604))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 20.01.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı