7 Mayıs 2023 Pazar

SA10162/SD2745: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 16

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"O ânda fark etmiştim. O benim kitap rafları kokulu bu analitik cümlelerimi seviyordu, onunla böyle konuşmam onu hayatın bayağı yönlerinden daha da fazla tiksinmesini ve tiksintisinde haklı olduğunu anlamasını sağlıyordu sanırım. Daha önce çokça kez bayağı insan ilişkilerinden nefret ettiğinden bahsetmişti."

İD’ye uzaktan bakmaya devam ettim. O da kararlı bir şekilde bana bakıyordu; sınırsızlığını durdurmaya niyetli değildi. Ne olursa olsun amacına ulaşmak istiyordu, gözleri karaydı. İçim derinden burkulmuştu. Sınamak istediğim buydu ve İD de hiç tereddüt etmeden ileri atılmıştı.

Ona baka baka yürümeye başladım. Güneş ikimizin tam ortasından güney batıya doğru eğmişti başını. Yüzünü hiç başka tarafa çevirmeden beni izlemeye devam etti. Yaklaştım ve tam önünde, doğal soframızın bitiminde, eski yerimde ayakta durdum. Güneşte tamamen kararan gözlük camlarımın arkasından ona bakıyordum, sessizdim.

Sağ elini kaldırdı ve güneş gözlüğünü saçlarının tepesine astı, bana ‘Sen de gözlüğünü çıkarır mısın?’ dedi sevecenlikle. ‘Gözlerini görmek istiyorum!’

Susmaya devam ettim, sadece bakıyordum. Gözlerini kırpıştırıyor ve bakışlarıyla ısrar ediyordu. Ona yine uzun bir nutuk çekecektim. Meyve suyu kutusunu yere bıraktım, kollarımı göğsümde birleştirdim ve karşısına çömeldim.

‘Erkekten kadına, kadından erkeğe uzanan yolların tümü karşılıksızlık ilkesine dayanır. Nedir karşılıksızlık?’ dedim neredeyse fısıldayan bir sesle. ‘Her cinste var olan şeyin diğer cinste aynısı yoktur, bu sebeple bütünleşirler kadınla erkek, bu sebeple ararlar birbirlerini ve sırf bu sebeple limanlaşırlar diğerlerinde...’

O da bana inat acemi bağdaşı kurdu, dirseklerini dizlerine, avuç içlerini de yüzüne dayayarak beni dinleme pozisyonu aldı.

‘Çatışma bu ilkeye ihanetle başlar; kendilerinde var olanları karşılarındakilerde görmeye çalışırlar akılsızca... Bu handikap zaafların görülmesine iz sürer, zaaflar görüldükçe karşılıklılık aranır, karşılıksız kalan arayışlar çoğalır ve kaos devam eder.’ dedim analitik ve didaktik bir serinkanlılıkla.

Gülümsemeye başlamıştı.

‘Oysa hata, başlangıçtaki ilkenin unutulmasıdır; kadın kendisidir, erkek de kendisi... Erkek kadına dönüşemez, kadın da erkeğe. Çelişkilerdeki sebep, doğal ilkelere aykırı davranmakla var olmuştur. Belki çok sonra izdüşüm başlar geriye, ama her şey için artık çok geçtir; karşılıksızlığın oluşturduğu çekim gücü, karşılıklı benzetme kaygılarından kaynaklanan çekişmeleri doğurduğu vakit, gerçek ve şiddeti yüksek bir itme gücüne dönüşür.’ dedim uzun uzun.

Sessizce ve bir çocuk masumiyeti sinmiş yüzüyle dinliyordu.

‘Erkekte var olan herhangi bir şey kadında, kadında var olan herhangi bir şey de erkekte var değildir; bütünlük kompozisyonları bu temel ve farkında olunmayan kalıtsal gizliliğe bağlıdır. Çekişenler ve değiştirmeye çalışanlar, bu gizliliğe ihanet ederler...’

Çekişiyordu benle; bunu ikimiz de biliyorduk, ama emindim, bahsettiğim gizliliğe ihanet ettiğinin bile farkında değildi. Çünkü o giz çıplak modernizmin, özgürlük fetişizminin kurbanı olarak Batı toplumlarından çekilip alınmıştı, belki genlerinde biraz artıkları duruyordu, hepsi o kadar.

Daha yumuşak bir sesle fısıltılarımın rengini kalınlaştırdım:

“Elbette uyumsuzluk, karşılıklılık ilkesine ihanetle başlar, ancak uyum insana saygı duymakla yeniden dirilir. Unutulan bu basit davranış o kadar masum ve içtendir ki; insanlar, diğer basit çözümler gibi, onu da göremez ve yeniden başlamayı başaramaz, doğruluğu sergilemeyi akıl edemezler...”

‘Ben sana çok saygı duyuyorum!’ dedi sakin bir itirazla.

‘Ama arzularının ya da hırslarının seni büyülemesine ve aklını almasına karşı çıkamıyorsun!’ dedim sesimi bir kitabın duvarlarına dokuyarak. ‘Sen ya da batılı herhangi bir kadın, artık kadının doğasındaki o gizi, erkeği çeken gizi taşımıyorsunuz. Yeter ki isteyin ya da beğenin, bir erkeğin bile bazen atmak için günlerce çaba sarf ettiği ilk adımı atmakta tereddüt etmiyorsunuz. Size âşık olunmasına bile zaman bırakmıyorsunuz. İstiyor ve almaya çalışıyorsunuz... Bildiğiniz ve etkisinin gücünü defalarca ölçtüğünüz, o karşı konulmaz cazibenizi ve güzelliğinizi arkanıza alarak ‘I want you!’ diyebiliyorsunuz özgürce. Oysa insanlık tarihinde siz batılı kadınlar kadar rahat bir şekilde bu cümleyi kurabilen bir erkeğin olma olasılığının var olmadığını düşünüyorum!’

‘Çok tatlısın sennn!’ dedi o ciddiyetle yoğurduğum cümlelerim biter bitmez. ‘İşte sen bu yüzden benim için değerlisin!’

O ânda fark etmiştim. O benim kitap rafları kokulu bu analitik cümlelerimi seviyordu, onunla böyle konuşmam onu hayatın bayağı yönlerinden daha da fazla tiksinmesini ve tiksintisinde haklı olduğunu anlamasını sağlıyordu sanırım. Daha önce çokça kez bayağı insan ilişkilerinden nefret ettiğinden bahsetmişti.

‘Ben beklesem, sen bin yıl geçse de ilk adımı atmazdın!’ dedi açık sözlülükle. ‘Çünkü sen evli bir erkeğin göstermesi gereken duruşu gösteriyorsun. İnançların seni engelliyor!’

‘Seni durduramıyorum ama!’ dedim sağ elimle gözlüğümü çıkararak.

‘Gözlerinin rengi çok güzel, güneşte daha açık görünüyor bak!’ dedi heyecanla. ‘Gözlüğünü takmasan?’

‘Uzağı net göremem o zaman!’ dedim. ‘Bu da beni rahatsız eder!’

‘Çok mu bozuk gözlerin?’ dedi üzüntüyle.

‘Hayır fazla değil, gözlüksüz de yaşayabilirim, ama o zaman da senin gibi hayata bulanık bakarım!’ dedim ince ince.

Güldü usulca.

‘Ben sana çok güven duyuyorum!’ dedi. ‘Ki hiç kimseye kolay kolay güvenmem, ama sen benden korkuyorsun, neden?’

Yeniden bağdaş kurdum ve yemeğime kaldığım yerden devam ettim.

‘Ye, hadi!’ dedim. ‘Sen yine büyük bir kriz çıkarmadan, şu işi bir an önce halledelim!’

‘Tamam!’ dedi beni şaşırtarak. Elini peynire uzattı ve küçük bir parça peyniri ağzına attı.

Pek yemek yemeği hatırlamazdı, ama ben yedikçe o da yiyordu. Ben de biraz o yesin diye yemekte ısrar ediyordum.

Evet, ondan, onunla olabilecek hâz merkezli muhtemel bir ilişkiden kaynaklanacak günahlardan, veballerden korkuyordum. Ona Mahir’in tavsiye ettiği ve uzun zaman önce izlediğim bir filmden bahsedecektim. Ondan neden korktuğumu başka türlü anlaması mümkün değildi.

‘Bir filmden bahsedeceğim sana!’ dedim. ‘Vladimir Nabokov’un aynı adlı romanından uyarlanmış, Adrian Lyne’ın yönettiği, başrollerinde Jeremy Irons, Dominique Swain ve Melanie Griffith’in oynadığı 1997 yapımı bir film. İzlemiş miydin ‘Lolita’ adlı filmi?’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[01.05.2023, (5/33 (457))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 07.05.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı