6 Mayıs 2023 Cumartesi

SA10161/SD2744: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 15

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İD güneş gözlüğünü takmıştı, benden tarafa bakıyordu ve yakan güneşin altında pozisyonunu bozmadan oturmaya devam ediyordu; gözlerim kafasının üzerinden Batı’ya doğru uzanan uzaklardan billur gibi su fışkırtan dizili fıskiyelere doğru yükseldiler. Genişleyen sessizlikte çocuklar ve genç kızlar fışkıran sularla ıslanıyorlar ve neşeyle haykırıyorlardı."

30 Temmuz 2019, salı günü, yine zihnimin derinliklerinde yankılanan birbirinden bağımsız görünen, ancak bugüne kadar insanların bütün olarak incelemeye cesaret edemediği, etseler de bir şekilde ulaşamadıkları -ulaştıkları anda da öldürüldükleri ya da sistem dışına itilerek tecrit edilmelerine neden olan- binlerce içerikle boğuşuyordum.

Stefan J. Banach’in korktuğu da buydu, ‘Bekçiler’in, benim ve benim gibilerin bu içeriklere internet yoluyla ulaşması onları korkutuyordu: “Gerçeğin en avantajlı zamansal ve evrimsel algısına ulaşmak için yapılan şemâ, hem değişimin hem de yerli ve yabancı aktörlerin amacıdır. Bu stratagem (tuzak-savaş hilesi), Amerika Birleşik Devletleri gibi uluslar için tehlikeli bir yıkılma noktasına yaklaşan, sanal savaş ilkelerini ve onun kitlesel aldatma silahlarını ele almaya başlamıştır.”

Saat: 14:10’du. Garfield Abidesi’nin önünde İD ile etrafı incelemeye devam ediyorduk. Sol tarafımızda Noel Ağacı gibi duran, çeşitli sembolik şeylerin asıldığı, ‘Dilek Ağacı’na benzer bir çam ağacı vardı, her renkten insanlar gelip onu inceliyorlardı. 

Öğle namazını kılmam gerekiyordu ve acıkmıştık. İD arabadan yiyecek ve içecek poşetlerini çıkardı, oturacak yer arıyorduk. Garfield Abidesi’nin arka tarafına yürüdük, Kongre Binası’na doğru uzanan yürüyüş yolunun sağ tarafında çimlerin bulunduğu alana gittik.

Ben Kongre Binası’na doğru bakarken İD poşetleri çimlerin üstüne sermiş ve sırtını abideye dönerek dizlerinin üstünde ve topuklarını dikerek yere oturmuştu; ben de bağdaş kurarak karşısına oturdum, Kongre Binası arkamda kalıyordu.

‘Ben de senin gibi oturacağım!’ dedi İD oturuşunu değiştirmeye kalkarak.

Durdurdum onu, ‘Hayır!’ dedim. ‘Sen bildiğin gibi otur, kadınlara bağdaş kurarak oturmak yakışmıyor, siz kadınlar, bırakın da bu oturuş biz erkeklere özel kalsın!’

‘Bağdaş kurmak mı deniyor o oturuşa?’ diye sordu ilgiyle ve sonra yine itiraz etti. ‘Neden oturamayacakmışım, çok rahat!’

‘Evet, çok rahat olduğu için siz kadınlar bu tip ve daha dekolte kıyafetlerle oturmamalısınız zaten. Dikkatimizi dağıtacak şekilde yaratılmış kıvrımlarınız var.” dedim yine soğuk soğuk. “Sen oturuşunu bozma ve izin ver de kafamız karışmadan yemeğimizi yiyelim!’

‘Senin mi kafan karışacak?’ diyerek kahkaha attı İD. ‘Sen bir robotsun, senin kafan karışmaz!’

‘Hadi ama, acıktım!’ dedim sertleşen sesimle.

Sözü uzatmaya çok istekliydi. ‘Çok safsın!’ dedi ve şeytanî bir kokuyla kıkırdayarak sordu: ‘Siz bağdaş kurup oturunca sizin ‘kıvrımlarınız’ bizim kafamızı karıştırmıyor mu sanıyorsun?’

Su şişelerinden birini aldım ve ‘Bak su ısınmış!’ dedim dikkatini dağıtmaya çalışarak.

‘Evet!’ dedi o da bir şişe su alarak. ‘Duş alınacak kadar değil ama!’

Tepki vermeden bir şeyler yemeye başladım. Çünkü İD’nin nereden nereye nasıl yol çıkaracağını biliyordum.

Durmadı. ‘Hiç, bir kadınla birlikte duş aldın mı?’ diye sordu dudaklarını ileri doğru uzatarak.

‘Şu alanda bu dediğini yapmış olan onlarca insan var!’ dedim hiç geri adım atmadan. ‘Onlara sorsana, bunu yaptıkları için çok mu mutlular, doymuşlar mı, egemen Amerikan stratejilerinin dayattığı sınırsız hâz için daha fazla ne yapmaları gerekiyor?’

Suratını astı ve yine ‘Gıcık!’ dedi İD, elini peynire uzattı.

Bu kez ben durmadım. ‘Amerikalıları ve dünyanın bütün insanlarını kolay ulaşılabilir hâle getirilen hâzlarla ruhlarındaki cehenneme gömdüklerini görmüyor musun?’ diye sordum. ‘Çok kolay seninle hâz duvarlarına birlikte tırmanmak. Peki ya sonra? O duvarlardan nasıl iniyor insanlar ya da sağlıklı bir şekilde inebiliyorlar mı? Yoksa orada açılan ahlak dışı hâz bataklıklarına geçiş mi yapıyorlar?’

Sessizce kendi doğradığı domatese uzandı, ben de Afghan Naanı’ndan biraz kopardım ve ona uzattım.

‘Şu anda bu ekmekle anılan Afganların afyon ve diğer cinsel hâzlarla nasıl bir cehenneme sürüklendiklerini bilmiyorsun sen!’ dedim. ‘Ekmekleri Richmond’da ama kendileri ülkelerinde kelimenin tam anlamıyla önce Rusların, sonra da 9/11 Eylül ve El Kaide bahanesiyle Amerikalılarla Avrupalıların ürettiği cehennemde tam kırk yıldır yaşıyorlar ve bu cehennem hayatının daha ne kadar süreceği belirsiz!’

‘Sıkıldım!’ dedi keyifsizce.

‘Sıkılmamalısın!’ dedim ve ‘Sence Washington’u neden geziyorum ben, bu anıtları niçin inceliyoruz?’ diye sordum ısrarla. ‘Kendi vatandaşlarını büyük bir iç savaş çıkararak birbirine öldürten ve sonrasında dünyanın her yerinde çıkardıkları savaşlara göndererek kendi amaçları için öldürtmeye devam eden, Richmond’da ve kurdukları ‘Tepedeki Şehir’ Washington’da güç merkezleri inşâ eden satanistlerin ölmelerini sağladıkları Amerikalılar adına diktikleri anıtları, abideleri neden inceliyorum sanıyorsun? İkinci Dünya Savaş’ından beri sadece bedenlerini değil ruhlarını da öldürüyorlar Amerikalıların ve bu katliamı hâz üzerinden yapıyorlar. Sen benim de ahlak dışı hâzza yenilmemi mi istiyorsun?’

İD yemeyi-içmeyi bırakmıştı, gözlerini gözlerime dikmişti ve neredeyse derin bir uçurumun bütün karanlık noktalarını gözlerime gönderiyordu. ‘I want you!’ dedi fısıltıyla. ‘Legal ya da illegal, ahlakî ya da ahlak dışı, anlamıyor musun?’

Meyve suyu kutularından birini aldım ve bağdaş kurduğum yerden seri bir hareketle ayağa kalkarak geriye döndüm ve Kongre Binası’na doğru yürüdüm. Az sonra geriye döndüm ve baktım...

İD güneş gözlüğünü takmıştı, benden tarafa bakıyordu ve yakan güneşin altında pozisyonunu bozmadan oturmaya devam ediyordu; gözlerim kafasının üzerinden Batı’ya doğru uzanan uzaklardan billur gibi su fışkırtan dizili fıskiyelere doğru yükseldiler. Genişleyen sessizlikte çocuklar ve genç kızlar fışkıran sularla ıslanıyorlar ve neşeyle haykırıyorlardı. 

<< Önceki                      Sonraki>>


[30.04.2023, (5/31 (455))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 06.05.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı