14 Ocak 2023 Cumartesi

SA10012/SD2656: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 33

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Bir kadın için bir erkeği durdurmanın yolu onu içtenlikle sevmek ve kendi iradesiyle baş başa bırakabileceği önemli karar anlarında doğru bir tutum almaktı. Kadın erkeği bağırarak, kavga ederek veya küserek durduramadığı gibi onun başka kadınlara kaçmasını da hızlandırırdı."

Cevval’e mesajla ‘Neredesin, oraya geleceğim?’ diye sordum. Saat 22:13’tü. Cevval her zamanki gibi anında cevap verdi: ‘Jefferson’dayız, arkadaşlarla çalışıyoruz, gel!’

Aklıma Mahir gelmişti. Cevval ile aynı yaştaydı. Ona mesaj gönderdiğim zamanlarda ya mesajı okur anında cevap yazar ya da bekletir, birkaç zaman sonra yazar veya arar, kafasında evire çevire pişirdiği şeyleri tane tane anlatırdı. Ben de geç cevap verdiği her seferinde fırçayı basar, onu sıkıştırırdım. Mahir’le Cevval’in ne kadar zıt karakterlerde olduğunu bildiğim için gülümsemiştim. İkisinin ortak iki yönü vardı; kadınlar ve yapılacaklar listesindeki her şeyi hemen yapma.

Galiba üçümüzün ortak tek özelliği yapılacaklar listesindeki her şeyi hemen yapma alışkanlığımızdı, kadınlar konusunda ikisiyle de anlaşamazdım. Cevval ruhen çok hoyrattı kadınlara karşı; işini görür hayatına devam ederdi, kendisi gibi olan kadınlarla eğlenmeyi severdi, sonrasını istemeyen ve beklemeyen, kendisine hem ekonomik hem de psikolojik yük olmayan, onun tabiriyle ‘anlık kadınlar’ onun hayallerini süslerdi.

‘Sen de anlık erkeksin!’ demiştim bir seferinde. ‘Alan razı veren razı, ne var ki bunda?’ demişti. ‘Herkes senin gibi fosil mi?’

Cevval buydu. Çevresindeki hayat algısı böyleydi. ‘Fosiller de dirilecek, sen de!’ demiştim hafifçe gülümseyerek. ‘Yaptıklarının hesabını herkes verecek, kaçamayacaksın Cevval!’

O da ‘Amaaan!’ demişti. ‘Bir kadınla evlenerek başka kadınlardan kendimi mahrum edemem!’  Ve sonra eklemişti: ‘Kendimi seviyorum, kendimi üzemem!’

Mahir ise bambaşkaydı; her kadının incinebileceğini düşünür, ‘kadın incitilmemeli’ der ve incitilen kadını tanıyıp tanımamasına aldırmadan, kadınları incitenlere karşı en kabadayı tavırları sergilerdi. Kendisini seven incelikli her kadına âşık olabileceğini kabul eder ve sevmeyi, sevilmeyi ve en önemlisi acı çekmeyi kıymetli bulurdu. Cevval gibi gözü yatakta değildi, o sevmeyi seviyordu. Franz Kafka’yı ikiye ayırsak, bir parçası Cevval diğeri Mahir olacaktı.

Ki kimi zaman Mahir’le Cevval’in tam olarak simetrik zıtlar olduğuna şahit olmuştum. Cevval ne kadar çok sevgisiz ve bedencil ise Mahir o kadar çok sevgi dolu ve ruhçuldu. Karısı onun bu romantik taşkınlıklarını hissetse de sevdiği kocasının başka kadınlarla yataklarda zaman geçireceğine ihtimal vermezdi. ‘Bir gün,’ demişti Mahir. ‘Biliyor, bir kadınla buluşmaya gideceğim. Birikmiş bir miktar parasını aldı geldi, ‘Hiç olmazsa üstüne güzel bir kıyafet al!’ dedi ve bana verdi!’

Şaşırmıştım karısının bu tavrına. Ama ne kadar akıllı ve kocasını seven bir kadın olduğunu da Mahir hikâyenin sonrasını anlattığında anlamıştım. Buluştuğu kadın daha fazlasını isteyince Mahir kilitlendiğini söylemiş ve yaşadığı o ânı unutamadığını ısrarla vurgulamıştı: “Üzerimde karımın yıkadığı, ütülediği kıyafetler vardı, karımı üzecek bir şey yapamazdım!’

Bir kadın için bir erkeği durdurmanın yolu onu içtenlikle sevmek ve kendi iradesiyle baş başa bırakabileceği önemli karar anlarında doğru bir tutum almaktı. Kadın erkeği bağırarak, kavga ederek veya küserek durduramadığı gibi onun başka kadınlara kaçmasını da hızlandırırdı. ‘Oysa!’ demişti Mahir. ‘İstersem gider başka kıyafetler alır, onları giyer ve istediğimi yapardım, ama yapamadım!’

Peki Mahir niye böyleydi? Ne arıyordu başka kadınlarda? İflah olmaz romantikliğinin köklerinde çocukluğu vardı. ‘Babası askerdi!’ demişti. ‘Onlar taşındıktan sonra oturdukları apartmanın önüne gider balkonlarına bakardım, ama onu bir daha hiç görmedim!’

Hatırladığım kadarıyla ilkokulda ya da ortaokulda okurken sınıf arkadaşı olan bir kızdı bahsettiği. Yağmurlu bir gün ona eşlik etmiş, sırılsıklam ıslandıkları için, üzerindeki ceketi çıkarıp ona giydirmiş ve öylece evlerinin önüne kadar bıraktığını anlatmıştı. Kızın annesi onları eve almış, kıyafetlerini kurulamış ve giydirmiş, kızın babası da Mahir’i, ‘Demek sen kızım ıslanmasın diye ona ceketini giydirip eve kadar getirdin?’ diyerek sevmiş, iltifatlar etmişti.

Bir erkeğin kadınlarda sevdiği kadını araması çok garip bir şey olsa da durum böyleydi. Erkeğin genetiği böyleydi aslında. Mahir’e ‘Sen hâlâ o çocuksun!’ demiştim. ‘Hiç büyümemişsin!’ O da gülmüş ve ‘Valla azizim bilemiyorum, belki de haklısın!’ demişti.

Mahir Mahmure’ye çok fena kapılmıştı. ‘Mahmure’ de benim taktığım bir isimdi, tıpkı Mahir’e sıfatını isim olarak giydirdiğim gibi. Onunla tanışmamıştık, adını da bilmiyordum. Zengin bir ailenin kızıydı; evlenebileceği erkeği bulmak umuduyla uzun süre bekâr yaşamış, kendisine çılgınca âşık olan amcasının oğluyla evlendikten bir süre sonra da ondan boşanmıştı. Bir iş toplantısında tanıştığı, Anadolu’nun kara yağız delikanlısı Mahir onun dikkatini çekmiş ve o andan sonra da Mahir’in gölgesi gibi olmuştu.

Çok konuşmuştuk Mahir’le. Aşk’ın bir saplantı olduğunu ilk ona anlatmaya başlamıştım. Bu tür maceraların geride birçok harabe bırakacağını, kendi keyfi ve tutkuları için çocuklarının ve karısının hakkına girmemesi gerektiğini söylemiştim. Mahmure’nin o kuşatıcı varlığını ve ilgisini fark ettiğimde de ‘Bu kadın çok bencil, kendi arzularından başka bir şey düşünmüyor!’ demiş ve onu uyarmıştım. ‘Karımı kıskanmıyor ki, ona saygı duyuyor, hatta incinmesini bile istemiyor!’ demişti. ‘Ama başka kadınları çok kıskanıyor!’

Ben de ‘Saygı duyduğu kadının kocasını elinden almak istiyor ama!’ diye itiraz etmiştim. ‘Bu saygı falan değil!’ Gülmüştü Mahir, paylaşılamamak hoşuna gidiyordu. ‘Kadınlar şövalye seviyor azizim!’ demişti.

‘Mahir’in Kadınları mı var yani?’ diye sormuştum kinayeli. ‘Var birkaç tane!’ demişti gülerek, uçarı roman karakterleri gibi. Şâirlerin, romancıların, müzisyenlerin, ressamların ve diğer sanat erbâbının çok kadınları olurdu; bu bir gelenek gibiydi.

Mahir son zamanlarda anlatmıştı. Bir gün bir apartmanın önünden geçerken bir çocuğun bir balkona bakıp ağladığını görmüş, dikkatini çekmiş, durup bakmaya devam etmiş. Apartmanın kapısında da bir kadın çocuğa seslenip duruyormuş ‘eve gel artık’ diye. Çocuk da omuz silkip ağlamaya devam ediyormuş, hem de içini çeke çeke. 

‘Yağmur gibi gözyaşı akıyordu gözlerinden, bir de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu!’ demişti Mahir. ‘Yaklaştım, çocuğun omzuna elimi attım, herhalde anası idi, döndüm ona da ‘iki dakika konuşalım delikanlıyla’ dedim. Konuştuk, baktım aynı ben. Kız taşınmış, çocuk ‘unutamıyorum, aklımdan çıkmıyor ki’ diye ağlıyor. Bir şeyler anlattım ikna ettim, apartmana girdi, anası bana öyle bir minnettar bakıyor ki! Ya işte öyle azizim, benim de aklımdan çıkmıyordu, çıkmıyor!’

Kendi yarasından ilaç yapıp çocuğa sürmüştü Mahir; ama yara ömür boyu iyileşmiyordu. Romantizm böyle bir şeydi işte. Ama Cevval bir şey anlatmazdı. Her şeyi örter geçerdi, konuyu değiştirirdi hemen, saldırıya geçer, beni eleştirirdi. Kim bilir onu böyle yapan neden neydi? 


<< Önceki                      Sonraki>>


[13.01.2023, (4/67 (391))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 14.01.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı