8 Temmuz 2022 Cuma

SA9738/KY1-CÇ796: Şâir'in Ödülü

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Tokalaşıyorlar.. genç öğrenci uzatılan zarfı alıyor.. protokole bakıyor.. Rektör yumuldukça yumulmuş koltuğuna.. Mülkî Âmir'in gözünden kaybolmak için neler vermez ki.."

Yıl yine 85'ler.. genç üniversite öğrencisi.. bu genç öğrenci daha lise çağlarında şâirliğini kendince tescil ettirmiştir.. lise çağlarında katıldığı şiir yarışmalarında birincilikleri vardır.. sadece yarışmalar değil, yerel gazetelerde şiirleri-öyküleri yayınlanır.. ve Mavera dergisinin de sıkı takipçisidir.. ki, Mavera dergisi şairlerinden -Allah selâmetlik versin- Mustafa Özçelik'ten de icâzet almıştır.. neyse konumuz icâzetli şâir genç değil.. yıl 85.. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi öğrencisi.. 

Bir gün rastlantı sonucu üniversiteler arası mı, yoksa sadece okuduğu üniversitedeki öğrenciler arası mı şiir yarışmasına ilişkin duyuruyu okur.. ilgisini çeken birinciye verilecek ödüldür.. boru mu, en azından evden gönderilen dört aylığa bedel bir ödüldür söz konusu.. neyse.. 'Lili' adlı şiiriyle katılır yarışmaya..

Birkaç hafta sonra, aynı zamanda Jüri Başkanı  olan Türk Dili Bölüm Başkanı, bu genç Sosyoloji öğrencisini yanına çağırır.. Genç öğrenci her zamanki kılık kıyafetiyle (kirli bir sakal.. saçlar karma karışık.. ayaklar yalınayak😂) ve genç öğrenciye, 'İki gün sonra şiir ödül töreni yapılacak.. birinci geldin.. yalnız törene düzgün bir kıyafetle katılmanı istiyorum.. hani takım elbise olmasa da derli toplu olmalısın.. zira mülki amir tarafından ödül verilecek.. devleti temsilen.. protokol olacak!" der.. 

Bizim genç öğrenci başını sallamakla yetinir.. hemen hemen dört aylığa denk ödül.. cuma iple çekilir.. ve ödül töreninin yapılacağı rektörlükteki büyük salona Seyit Ölmez, Gürer Mostura, Talat Yıldırım, Abdullah Ergi ile birlikte giderler.. en arkadan ikinci sıraya otururlar.. konuşmacılar konuşmayı uzattıkça uzatır.. bizim genç öğrenci yanındaki arkadaşlarına;

"La Allah vere de bankalar kapanmadan töreni bitirseler.. çeki alıp gitsek!" der.. iki de bir böyle benzeri konuşmalar geçer.. gülüşmeler.. arka sırada oturan bir iki bayan öğrenci de bu sözleri söyleyenlerle alay eder.. birinciliği yakıştıramazlar.. 

Hoş umurunda da değildir öğrencimizin.. tören bitse.. bankalar kapanmadan yetişseler.. derken birincilik ödülünü vermek için sahneye önce Vali çağrılır.. Vali sahneye çıkar.. şâirin adını bir iki kere söyler.. Vali'nin karşısında bir öğrenci duruyor.. fakat Vali bir türlü kabullenemiyor.. başka kimse gelmeyince karşısında duran öğrencinin birincilik ödülü alan kişi olduğunu kabul ediyor.. 

Bu kere tepeden tırnağa öğrenciye bakıyor.. gömlek dışarda.. bir karış sakal.. karma karışık saçlar.. ayaklar çıplak.. sonra Vali zarfı açıyor.. çek'e bakıyor.. sonra biraz hüzünlü, biraz acıklı bir sesle:

"Kusura bakma! Biraz az olmuş ama.. belki bir dahakine.." diyor.

Tokalaşıyorlar.. genç öğrenci uzatılan zarfı alıyor.. protokole bakıyor.. Rektör yumuldukça yumulmuş koltuğuna.. Mülkî Âmir'in gözünden kaybolmak için neler vermez ki.. 

Genç öğrenci zarfı aldığı gibi soluğu dışarda alıyor arkadaşlarıyla.. banka kapanmadan çek bozdurulmalı.. cepte beş kuruş yok.. meğer ödül töreninden sonra hep birlikte yemeğe gidilecekmiş.. birincilik ödülü alan gencin adını anons edip duruyorlar.. ne gelen var ne giden.. protokol yemeğini pas geçmiş..

Pazartesi günü.. Jüri Başkanı genç öğrencinin yolunu keser ve ona sitemle:

"Gele deseydin ki hocam ayakkabım yok.. tıraş olacak param yok.. giyecek pantolonum-gömleğim takacak kravatım yok.. hepsini alırdım.. 😂" der.

Not: Keşke deseymiş😜


Gönül Metamorfozları / Lili

"Kays ve Ben ölüm masalları yontarız bir bir düşlerimizden

Lili’nin ayak izlerinde gezinirken gözlerimiz"

 -1-

biz devrimlerin yakamadığı çocuklarız

sen kaç devrim yaşadın Lili

kaç su yıkandın her yüz dönüşte

-2-

-göç-


siz kazanla su alıp

kalburla su satarsınız

biz develerin yakasından tuttuk

bir kaktüsün yakasından tuttuk

biz kenti terk edip çölü yurt tuttuk Kays’la

avcıya ağladık ağladık avladıklarına

biz Lili’ye yas tuttuk

hayran hayran bakarken Jüliet’in saçlarına

bir günde bin yıllık ağladık

Lili’inin kentte olmasına kentte kalmasına

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınır

***

Lili çölde her akşam yıldızlarla oynaşır

çölde düşünce dizi acımaz canı yanmaz insanın

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınır

***

ateşler yakılır akşamdan akşama

güneşin kızarttığı ufuklara dek

yorgunluk çıkarılır aydınlığında alevlerin

ayın gölgesi taşar ülkemizden

ölüm dileriz göklerden

Kays ve ben

ölüm masalları yontarız bir bir düşlerimizden

Lili’nin ayak izlerinde gezinirken gözlerimiz

gölgemiz kadar yakınımızdaysa Lili

ölüm bile güzeldir

Lili’siz güne varmak elde mi

soluk almak elde mi

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınır

***

Lili’nin gözü uzaklarda

Lili bir tutsak çağdaş aynalarda

yalnızlık yanılsamalarında

yalnızlık ki gözyaşı kadar sıcak

gözyaşı kadar saf

gözyaşı kadar kutsal

Lili’nin gözü aynalarda

toprağı vuran gözyaşlarından uzak

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınır

-3-

-sanrı-


bu sis kentten ülkemize kadar varan bu sis

bir ikindi üzeri vurdu bizi

iliğimize kadar kanımızı emdi bu sis

gözümüz nereye baksa

öksüren etimiz kemiğimizdi

üşüyen beynimiz kalbimizdi

senin ellerin üşürdü Lili

ne Kays ısıtabildi ellerini ne de ben

silik bir gölgeydi ellerini ısıtan

bu sis ısırdı

umutlarımızı kopardı taa kökünden

bir perdeyi kapayıp bir başka perde açtı

Kays ve ben haykırdık

haykırdık çölü saran bu sis içinden

olanca gücümüzle haykırdık

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınır

***

Biz unuttuk düşler unuttu bu sisi

kuşlar unuttu

güneş kenti terk etmek üzereyken

morun tutsağı böcekler

sisin unutulacağını bilir gibiydiler

kuşlara savaş ilan ettiler

bir sis ilk kez unutuluyordu

denizin yer yer titrediği bir vakitte

denize küsen martılar eşliğinde

kentin çokça saldırılarından ilk unutulan

bu bilinen ilk sisti

Kays’ın ve benim unutmamamız

kuşların hiç unutmaması gerekendi

hep aklımızda tutmalıydık

Lili’yi çölde tutmalıydık

kent ötesi çölü duyurmalıydık

türevi alınan çay gibi saklamalıydık

artık sevinç gözyaşlarını unutup

mor giysili böceklere kanacaktır

serçeler için ağlamayacaktır

üveyikler için

çiçekler için

kaktüsler için bile ağlamayacak

bundan böyle oyun içinde olacak soluk alışları

göz kamaşması

kirpik kırılması

hep bir oyunun girizgahı olacak gülüşleri

gözyaşları

bir oyunun kastanyeti olacak inançları aşkları

ya gün gelecek ya zaman geçecek

Lili de oyuna katılıp oyuncu olacaktır

çölden insan avlayacaktır

çöl insanı avcıdır avcı olmasına

ama Lili için hep avdır

Lili’nin kentten olacağına inanmaz çöl insanı

Lili’yi yaşıyor belleyecektir

gördükçe soluk alışlarını

***

ben artıkçı değilim

kent artıkları tutamaz beni

dağlı bir bilgeden okudum yaşamı

dağların kutsanmış suları çağlar içimde

görkemli deli sevdalar besleyen

pişmanlık çığlıkları değil bu

özlem değil arzu değil bu

kemirilen umudun parmakları

sizi gün boyu sırtlayan

anne hep ağlıyor olacaktır dönekleştiyse düşler

ya da çağ aldatmasıysa düş

çığlıklara doğacaktır çocuklar

çocuklar yürek hafifliğinde kelebek avlayan

kuş böcek ve kelebek avlayan çiçekler

o kutlu çiçekler bir perdeye taşınıp

başka bir perdede solacaktır

bu bir sisten çok bir örümcek ağı

allı-morlu kanarya sarısı giysilerde örülen

bir ad sancıması mı bu

aşk bağıtlarından

sevda gömütlerine kadar

haykırılan sessizce haykırılan bir aşk şarkısı mı

kıyamet mi yaşanan

sur’un soluğu mudur solunan

hayattan yoksun üretilmiş aşklarla at başı

daha çok bir sayıklama

ürkek bir korkunun saçlarına tutunan

bu sis kentten ülkemize kadar varan bu sis

bir ikindi üzeri vurdu bizi

Kays ve ben haykırdık can havliyle

Lili daha çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınırdı

Lili yine çocuk

Lili yine cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği aldatmak için çırpınır

-4-

-yanılsama-


bir öğlen üzeri tam tepedeyken güneş

çölü tam kaplamışken

sarıp sarmalamışken

türküler söylendi şiirler okundu Lili’ye

Lili tam yolunu şaşırmışken sevildiğini öğrendi

Bir koşuş koştu ki kent için kentler için şölendi

Lili Lili kadar güzeldi

Afrodit kadar Belkıs kadar güzeldi

Meryem kadar saf

Züleyha kadar içliydi

Kays’taki Lili

Bendeki Lili

bir öğlen üzeri tam tepedeyken güneş

Lili sevildiğini öğrendi

yer yer sarsıldı kent ulumalarla

bir çiğnemlik tütünlerde

kederler acılar yenildi

bir kent için sevda anlaşılmaz bir şeydir

ve hatta bir tür bozgundur

çünkü kentlerde her şey sezonluktur

kentte yaşam mevsimlik insanlar içindir

***

bir öğlen üzeri tam tepedeyken güneş

sevgi yokladı bizi

bilindi sevginin ölümü öldürmek olduğu

zamanı aşmak olduğu bilindi

bu bir kent için değil olağan

olağanüstüden de öte bir şeydi

***

bir öğlen üzeri tam tepedeyken güneş

kentin büyücüleri toplanıp olanca güçleriyle

Lili’nin duyduğunu vurmayı kurdular

Her gün biraz daha soldu Lili

Ciğerlerinde kentin küflü soluğu

Lili küskün gözlerinden yüreğinden yana

Lili daha çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği aldatmak için çırpınırdı

***

Lili’nin gözü vitrin gezintilerinde

ilkel gezgin merakıyla

Lili daha çocuk

Lili yorgun mu yorgun

kentin kapkara sokak izleri

çölde iz bırakan o narin ayaklarında

firengili veremli sokak izleri

sesim uğuldar arada bir Lili’nin kulaklarında

“sen ağlama dayanamam!”

***

bir akşamüzeri tam batmışken güneş

Lili hıçkıra hıçkıra çölü terk eden ay ışığında

Gözyaşlarını saydı kentin ayazıyla çatlayan

İncecik parmaklarıyla

Lili yağmura kırgın

Lili daha çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği sevmek için çırpınırdı

-5-

-aksiyomlar-


kentin bir gündüz

bir de gece uyuyan yakası vardır

teoride iki kere iki dörttür ama adamına göredir

bu yüzden “göreli” bir kavramdan çok bir imkandır

Lili bu imkanla tek tek gezdi tüm vitrinleri

kentin tekerlekli sandalyelerini

yenildi rujun mor renklisine

pembedeki albeniye

renklerin her biri muştuladı büyücülerin her birini

renklerce ululandı büyücüler

keyfine diyecek yok büyücülerin

Lili’nin dudakları pembe

Lili dudakların neden pembe

seni vuran mor da neden pembe

Lili yanakların neden pembe

yüzünde renkler neyi kutluyor

bu renk cümbüşü renk kokteyli ne

ölgün yüzündeki renk rölyefi

öyle suskun durma Lili

başını eğip durma kent yücelir sen öyle durdukça

boynunu büküp kalma sakın

durma bu sokaklarda

çevir bakışlarını seni emziren çöle

sakın korkma Lili kent yutmaz seni

büyücüler vitrinler ve renkler tuttuklarını

tutacaklarını sansalar da kent tutamaz seni

aynaların büyüsünden sonra renklerin vitrinlerin

çikletlerin büyüsü mü

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği kurtulmak için çırpınır

-6-

-Kays’ın söylevi-


Lili çocuk ben çocuktum

henüz kent yoktu ortalıkta

toprak henüz topraktı sizin anlayacağınız

karganın ayak izleri silinmemişti henüz

kabil’in canavarlığından başka utancı yoktu toprağın

bu günü andıran bir gün gökler sarsıldı ay tutulmasıyla

çöl sakindi

bu günkünden daha sakin

aya bakıp dururdu insanlar

her biri düştükçe kör kuyulara

göğe ağdıklarını sandılar

iyice takmışlardı kafalarına

bu ay kurtarma operasyonunu

bayat bir sinek bile anlardı bu deliliği

gerçek bir delilik olsa

***

toprak henüz toprakken

Lili’yle ben yağmurları okşardık onca iş arasında

Lili benim kadar mecnun

benim kadar sarhoştu

sizin anlayacağınız vitrinler yoktu

beyazdan başka renk yoktu

bu yüzden beyazdı elleri Lili’nin

yüreği beyaz

alnı bu yüzden beyazdı

kabil terk edince göçünce çölden

bir sevinçle doldu ki yürekler

öylesine mutlu oldu ki anneler

öylesine coştu ki Lili öylesine coştu ki

şölen yaptık kırk gün kırk gece

günler bile yorgun çıkmıştı güne

Lili günün yorgunluğuyla

-solgunluğunu da alarak-

şeffaf bir perdeyi aralayıp hafifçe

uzatıp başını çölden uzağa baktı

kabil’in yaktığı boz bulanık ışığa takıldı bakışları

ve ben ayrılık kokusu aldım

“sancılı bir gün!” diye haykırdım

hınçtan bir duvar gördüm Lili’nin gözlerinde

kalbim sanıldı düğümlenen ayaklarım yerine

***

kentin o uzaklardan kokusunu aldığım kentin

ilk vuran kılgısıydı

Lili bir garipti

garip bir özlemdi yüreğinde yer edinen

yer edip devinen

kah sönük kah alev alevdi

kabil’in kurduğu kent Lili’nin yüreğinde özlemdi

yaratıcı olmak yerine bilmeden tutsaklığına koştu kentin

aydınlık yerine karanlığı

Lili’nin yüreğinde bir özlemdi kent

yakılması gereken bir özlemdi

Lili daha çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği koşmak için çırpınırdı

***

Lili çölde bile tutsaklığı arardı

masal inlerine koşardı cadı bayramlarında

kırk kulpu kırık kırk küp içinde saklambaç oynardı

saçlarını okşardı cücelerin

farelerin kedilere baktığı gibi bakardı kedilere

köpekler tutsaksa severdi

itimadı yoktu özgür nesnelere

kent bulmadı Lili’yi Lili’ydi kenti bulan

kırk kulpu kırık kırk küp içinde

kenti okşadı durdu gözleriyle

aynalara baksa bile anlamayacaktı

Lili daha çocuk

Lili cıvı cıvıl

Lili’nin yüreği yanmak için çırpınır

***

katırların izlerinden yürüdü Lili

boynu tasmalı köpeklerin ve otomobillerin

her gün bir şeylerini aldığı kedilerin gözetiminde

günlerce aylarca

çağlarca sürecek bir yürüyüştü

ölümü aratacak bir ölüştü

***

günlerce gezinip durdum

güneşi yoldaş kıldım en ıssız köşelerinde çölün

bir çare bulsam hemen taşıyacaktım kente

çare olsa tüm kandil gecelerinin kandillerini taşırdım kente

kuşlar diyemedi

örümcekler söylemedi

akrepler bilemedi

Lili bu arayış türküsünü dinlemedi

allı-morlu giysiler içinde

dinlemek istemedi bu şarkıyı

ben Mecnun oldum kaçırdım ağzımdan gerçeği

değil kent

çöl bile bu gerçeğe tahammül edemedi

mecnundan mecnun oldum

Lili’den de çocuk oldum

çöl kumlarından saraylar kurdum

ceylanlardan hızlı koşuyordum

güneşi vuruyordum içimdeki ateşle

Lili bir oyuncak şimdi

kadim zamanlardan kalma

kırık bir oyuncak

içimin mahzenine atılan

***

kırk kulpu kırık kırk küp içinde

saklambaç oynardı Lili

ağlardı kağıt mendillere

dudaklarında rujun kirli izleri

Lili’yi çölden koparmadılar

benden çalmadılar Lili’yi

o bende yaratandı

o ölünce yaratanı buldum içimde

dışımda solup içimde doğmasaydı

tahammül ederdim Lili’ye

çöl bile tahammül edemedi bu gerçeğe

***

zaman artık hep gurub vaktidir

geçit yoktur ne doğuş ne batış için

ayrılık aykırılık serencamıdır zaman

ayrılıklar aykırılıklar koynuna almışken beni

Lili daha çocuktu

Lili hiç büyümeyecek mi diye düşünüp dururdum

düşünüp dururdu tüm çöl halkı

kurdu kuşuyla çöl tam bir filozoftu

gün geldi Volter bile bildi bunu

bilebildi bunu

***

çöl başka bir dünyadır

ötelere açılan tılsımlı bir kapıdır

çöl yaşar ve yaşatır

kent deyince ne anlıyorsanız

nereleri sancıyorsa beyninizin

nasıl sızlıyorsa burnunuz kükürt dumanlarıyla

egzoz gazlarıyla nasıl yanıyorsa gözleriniz

çöl tersini yaşatır bunların

bunun için sıcaktır çölde göz yaşları

çölde yalanlar bile gerçektir

gerçek gibi değil gerçektir.

Lili çocuktu

gerçeği yalandan ayıramayacak kadar çocuk

gün geçti çocukluk ruhunda kaldı Lili’nin

boy aynalarında vitrinlerin kucağında aradı kendini

ruhuyla orantısız olduğunu ayrımsayamadı

büyüyen yanlarının

serap sandı oysa kent baştan sona seraptı

moru tutan

moru bilen giysiler kadar serap

Lili daha çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği yanmak için çırpınırdı

Lili yine çocuk

Lili yine cıvıl cıvıl

ama Lili’nin yüreği aldatmak için çırpınır

-7-

-toprağın seyir defteri-

-gündem dışı bir konuşma-


ben toprak

ilk ölümün ve öldürüşün tanığı

belki bu yüzden insanlar beni asfalta boğdular

belki bu yüzden kopardılar yağmurdan

yağmurla arama

perde germeleri bu yüzden belki

kimilerince masal

kimilerince arkaik bir öykü

Habil Kabil türküsü

oysa ben tanığım

tek tanığı yaşattıklarının

bir de bir karga vardı

ak paktı gördükleriyle karardı

kabil’e ne yapmasını pençeleriyle anlatmıştı

öldürüşün şaşkınlığıyla dikilirken baş ucunda ölünün

sade bir törendi

kabil tırnaklarıyla kazdı beni

gizledi cesedini habil’in

siz bilemezsiniz ne hazineler

ne ölümler gizlidir derinliklerimde

karga bile sonunu getiremedi o sade törenin

kabil yaşattı ilk utancı bana

tufanları bir bardağa doldurup içmenin

utançlara iyi geleceğini söylemişlerdi

denemedim

yakama iliştirilen utançla yaşamayı öğrendim

dün yeniden zehirlendim

dölden döle zehirlemenin yolunu aktarmasını bildi kabil

***

ben toprak bitkin ve yorgunum

kaydı silinmiş zamanların avareliklerini dinliyorum

hasret ve hüzün

iki bilinmeyenli denklemden fazlaca bir şey

güçlülüğün ve direnişin üstüne çektiğim söylevden

pek bir şey anlamadı derinliklerimi yurt edinen böcekler

hala karnımda duruyor dudak büküşlerinin izleri

***

pek bir hevesle demiştim;

muştu ey kardeşim çöl

muştu evlatlarım muştu ağaçlar

derinliğimde gizlenen sular

üveyikler

kumral böcekler

o kutlu insana binek olacak hecin develer

otlar

düldülü damarlarında saklayan küheylanlar

muştu bize dirildi Habil

karıncalardan dirildiğini öğrendim Habil’in

çölde başlamış diriliş törenleri

çöle gönderdim bütün böcekleri

böylesi bir sevinç duymamıştım

yaşamamıştım uzun zamandan beri

kentte tutsak düştüğümden beri

buruk bir kuşku yokluyor yine de

ya öğrenirse kabil’in soyu dirildiğini Habil’in

dayanamam bunca zamandan sonra

dayanamam bir daha ölümüne habil’in

sıkı sıkıya tembih ettim karıncalara

çöl uyansın her türlü tedbiri alsın

savsaklamasın hiçbir ihtimali

gözü gibi baksınlar bu kere Habil’e

-(...)-

-seyir defterine ek; kayıtlardan çıkarılmış ek-


derinliklerimde biriktirdiğim artıkların

yağmurla arama gireceğini nasıl bilebilirdim

hüznüm ölüm kadar eski

hükmedemiyorum rüzgarlara

isyan içinde depremler

korkum kabil’den miras sabır Eyyub’dan

itimadım yok insanlara

nicedir hasret kulaklarım kuş sesine

gül öfkesine kar serzenişine

güneşin ılık nefesine

ayın sunduğu lezzete

“ ahh.. nerde o eski günler” diyebilirim

insan hayıflanması olmamış olsaydı eğer

güneşten çok ay’la mutluydum

ne tatlı bir lezzetti o

ne hoş ninniydi gecenin ayak sesleri

bütün bunlar birer hatıra bile değil şimdi

yağmurlar beni arıyor

rüzgarlar beni soruyor olmalı

yağmuru yine tutabilirim

asfaltla örtülü olmasa yüzüm

-8-

-son söz-


Kays dirilişe erdi Lili’nin çölü terk etmesiyle

Lili de bir hınç öylesine bir hınç doğdu ki

ürpertilere boğuldu tüm kent

Lili’nin yüzü ürperdi maskesinin ardında

Lili bir çöplükte uyandı

frengili veremli sokaklarda

Kays’ın sancısıyla uyandım ben

bir temmuz ayında mahlep ağaçlarının altında

türküler söyledim ağıtlar yaktım

şiirler yazdım Lili’ye oyunlar buldum

çöl büyüklüğünde bu çöplük içinde Lili vurduğunu sandı

Kays’tan olmasa da çölden alınan bir intikamdı aklınca

Lili çocuktu

Lili cıvıl cıvıldı

Lili’nin yüreği aldatmak için çırpınırdı

***

aynalara inanmaz oldu Lili

aynalar haykırsa da çirkinliğini

güzelliğini övecek bir meczup bulurdu

kaç aynanın kanına girdin günahını aldın

bu ana kadar kaç ayna kırdın Lili

şu kısacık ömründe kaç meczup saydın

o kaypak kentin çürük mezatlarında kaç mecnun sattın

Lili daha çocuk

Lili cıvıl cıvıl

Lili’nin yüreği sevilmek için çırpınır

...


Cemal Çalık, 08.07.2022, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Siyasi Hatıralar, Kafa Koçanıma Göre





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.


Seçkin Deniz Twitter Akışı