7 Ekim 2023 Cumartesi

SA10390/SD2887: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 9

     Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Geri çekildim. Her insanın anlama çabasının temelinde bir itki vardı ve bu değişmeyecekti: ‘giz’. İD beni daha iyi anlamak için okumak istiyordu yazılanları, kendisini geliştirmek için değil. Söylediklerimin onu çok fazla etkilemediğini biliyordum, ama sanırım ‘Ova Yazarı’, İD’yi etkilemeyi başarmıştı."

İD şaşırtıcı bir şekilde ilgiyle okuyordu ‘Ova Yazarı’nın notlarını. Okumaya ara verdi ve bana döndü:

‘Bunları sen mi yazdın?’ diye sordu. ‘Senin fikirlerine çok benziyor!’

Gülümsedim ve gözlerimi pencereye doğru çevirdim.

‘Romanımda olacak hepsi!’ dedim. ‘İnsanlığı ilgilendiren kısmına bakalım, ne önemi var kimin yazdığının?’

‘Kim ama?’ dedi ısrarla.

‘Matematik yazmış olabilir mi acaba?’ dedim. ‘Kendisini anlatmak için?’

‘Dalga geçme, uzaydan gelmiş gibi anlatıyor!’ dedi. ‘Sen de uzaydan geldiğine göre, bu sen misin?’

‘Bütün uzaylılar akrabadır yahut değildir ya da biricik olan her kimse o yazmıştır!’ dedim yine sorusuna cevap vermemek için. ‘Önemli olan neler yazdığı. Roman bitince okuyacaksın ve anlayacaksın nasılsa!’

Israrından vazgeçmişti, ‘Şurası çok dikkatimi çekti; inanmak ve ikna olmak!’ diyerek bilgisayarı ekranını ikimizin göreceği şekilde aramıza koydu:

“İnanmak ve ikna olmak arasında ne gibi bir fark var? Endişelenmeyin hemen; felsefî bir paradoks/kısırdöngü arayışında değilim. Zaten, bu iki düşünsel eylem ya da karar aralığında herhangi bir paradoks/kısırdöngü yok. Yerinde bir kısıtlama yaptım, hoş görürseniz. İnanmak ve ikna olmak, düşünsel eylemlerdir. Bir diğer kısıtlamama göre, bir bütünün ayrılmaz iki karar aralığıdırlar. Biri diğerinin ardılıdır. İkna olmadan inanamazsınız. İkna olduktan sonra da tek seçeneğe sahipsiniz; inanmak. Söz dizisini anlamı kalınlaştırmak için değiştireyim; İnanmışsanız, ikna olmuşsunuz, ikna olmuşsanız inanmak zorundasınız.”

‘Çok doğru!’ dedi sevinçle. ‘Ama işte herkes işine geldiği gibi davranıyor!’

‘Sen de dahil misin buna?’ diye sordum açık bir iğneleme ile.

‘Olabilir!’ dedi açık yüreklilikle. ‘İşime gelmeyen konularda inansam da ikna olsam da canımın istediğini yapıyorum!’

Neredeyse sesli gülecektim. Çok dobraydı, ‘Bak ruhumuzu deşifre etmiş!’ diyerek okumaya kaldığı yerden devam etti:

“Çok karışık bir mesele değildir bu. ‘Onlar’ için gerçekten değil, içtenlikle söylemeliyim ki; sizin için de değil. Aranızdaki tek fark, bu matematiksel bütünlüğü bozmak için ‘onların’ bir neden aramayışı.

Siz, ayrışmak, farklılaşmak ve yukarıda/özel görünmek için, daha açık bir deyişle kibrinizin etkisinde kalıp meydan okumak için, inanmak eylemini ikna olmadan teslim olmak olarak sınıflandırıyor; sınıflandırdığınız teslimiyetçileri de ilkel/geri kafalı diye nitelendirerek kriterlerini belirlediğiniz toplumsal yapının dışına itiyorsunuz. Kendinize de ikna olmak aralığını layık görüyor; gelişmekte olan bilgilerinizin içeriğine bağlı olarak kanıtlanmış önermeleri, kesin bilgi cetvellerinde görmekten mutlu oluyorsunuz.”

Kıkırdadı yine, ‘Yazar kesinlikle haklı!’ dedi ve metne odaklandı:

“Atom’un parçalanamaz olduğunu iddia etmiştiniz ve bunu kanıtlamıştınız da; fakat atom bombası yaptığınızda yanıldığınızı anladınız. Bu ciddi yanılgıdan ders aldınız; şu anda parçacıklar teorisini kanıtlamaya çalışırken, kuşku içindesiniz. Bin yıl önce maddenin sonsuzca kez bölünebileceğini iddia edenleriniz vardı, kanıtlayamadıkları için söyledikleri ciddiye alınmamıştı. Belki de ciddiye almamanızın temel nedenlerinden biri de sonsuz parçalanma sonucunda karşınıza çıkan yokluğun, varoluşun temeli olduğunu kanıtlayacağını düşünerek korktunuz.

Korku’nun ikna olmak eylemi ile hiçbir ilgisi yok. Bugün yokluktan madde üretmeye çalışan bilim adamlarınız korkularını bu işe bulaştırmamaları gerektiğini anladılar. Korku’nuz insan entegre tesislerinizin yüceliğiniz için hizmet edemeyecek duruma gelmesi olasılığından kaynaklanıyordu. Biliyorsunuz, her şeyin kendiliğinden olması, bir şeyin yoktan var olamayacağı gibi iddialarınız maddenin evrilmesinde kendiliğindenlikten sonra siz güçlülere değiştirme hakkı veriyordu. Sanat ve bilim sizin zekânızla ürettiğiniz ‘yaratı’lara sahipti. Teslimiyetçileri, ikna olmadan inanmış olanları kendinizden daha zeki olarak sınıflandıramazdınız.”

Bir ân okumayı bıraktı ve bana baktı İD:

‘Anlamamaya başladım, ama yazar çok zeki!’ dedi. ‘Gerçekten bunu sen mi yazdın?’

‘Sıkıldıysan okuma!’ dedim, bilgisayarı almak için uzandım.

‘Hayırrr!’ dedi heyecanla. ‘Okumak istiyorum, hepsini anlamasam da. Çünkü seni anlamamı kolaylaştırıyor!’

Geri çekildim. Her insanın anlama çabasının temelinde bir itki vardı ve bu değişmeyecekti: ‘giz’. İD beni daha iyi anlamak için okumak istiyordu yazılanları, kendisini geliştirmek için değil. Söylediklerimin onu çok fazla etkilemediğini biliyordum, ama sanırım ‘Ova Yazarı’, İD’yi etkilemeyi başarmıştı.

‘Güzel kadınların en büyük zaafı zekâ sanırım!’ dedim. ‘Ama konuşmuştuk, burada asıl olan zekâ değil, akıl!’

Güldü ve ‘Her neyse!’ dedi. ‘Ben zeki insanlara karşı daha çok ilgiliyim, aptallara tahammül edemiyorum, bunu da inkâr etmiyorum!’

‘Bence kolayca elde edemedikleriniz size göre ‘zeki’ oldukları için onlara ilgi duyuyorsunuz siz güzel kadınlar!’ dedim tatlı-sert bir dokunuşla. ‘Ben de güzel kadınların bu haksız özgüvenine karşı zekânın değil aklın erkeklere direniş gücü sağladığını düşünüyorum!’

‘Nasıl yani?’ dedi merakla.

‘Güzellik sizin işgücünüzün, emeğinizin ürünü değil; Allah vergisi!’ dedim. ‘Oysa akıl bir emek ürünü!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[02.10.2023, (6/19 (544))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 07.10.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı