2 Ekim 2022 Pazar

SA9867/SD2551: Sıkıntı (Roman); 4. Bölüm-Cehennem 4

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

 "Aklımda hiçbir şey yoktu, ancak birine hatıra olarak vermek istediğimde neden iki tane almadım dememek içindi bu, karım böyle hediyelerle ilgilenmezdi, ‘Aşktan öte bir aşkla sevdik’ değildi bizim evde hayat; sevgi ve merhametti bütünüyle."

Üç kemerli girişi olan mekânda masa gibi bir şeyin üstüne yerleştirilmiş büstünün üstüne, yanına rastgele konmuş bir dolarlar çok anlamlıydı; Poe’nun ömrü parasızlıkla geçmişti. Ziyaretçiler bu yoksulluğun anısına para bırakıyorlardı. İnsanın içinden çıkıp ansızın gelen bir merhamet duygusuydu bu ve Avrupalılarda asla göremediğim, ama elit olmayan Amerikalılarda sıklıkla rastladığım bu duygu, beni insanlık adına umutlandıran bir şeydi.

Rehber kadın geri döndüğünde elinde bir sürü broşür vardı. Hepimize birer tane verdi. Richmond’daki bu eski taş eve dairdi broşürün içeriği. Kadın anlatmaya devam etti, bir eliyle gözlüğünü, diğer eliyle saçlarını düzelterek:

‘Poe aslında bu evde yaşamamış olsa da, bu taş ev Richmond'da hayatta kalan en eski evdir ve dünyadaki en büyük Poe eserleri koleksiyonlarından birini içermektedir. Müzemizi gezip gördüğünüz gibi, Poe'nun akrabalarının resimleri, Poe'nun yaptığı bir çizim ve Poe'nun ölmeden hemen önce giydiği cekette bulunan bagajının anahtarı da dahil olmak üzere görülecek çok şey var. Başka bir oda, Poe'nun zamanındaki Richmond tarzında döşenmiş. Kuzgun ve diğer Şiirler'in 1845 kopyası da dahil olmak üzere Poe'nun çalışmalarının ilk baskılarını gördünüz. Müzemizden bir anı olarak verdiğimiz elinizdeki broşürden de okuyabileceğiniz gibi, bu eski taş ev, 1738'de Almanya'dan Philadelphia'ya göç eden ve James River Yerleşimlerine ve Albay Byrd'ın hibe ettiği, şimdi Richmond olarak bilinen topraklara gelen Jacob Ege tarafından yaptırılmıştır. Poe'nun 1909'daki yüzüncü doğum yılında, bir grup Richmond sakini, şehrin yazarı daha iyi tanıması için kampanya yürütmüş; belediye meclisinden Monument Avenue'ye bir Poe heykeli dikmesini istemişlerdir, ancak o dönemde Poe itibarsız bir karakter olarak görüldüğü için istekleri reddedilmiştir. Aynı grup Poe Müzesi'ni kurmaktan vazgeçmemiştir. New York Times, Richmond müzesinden bahsederek, 1909 yılını Poe Yılı olarak anmış, ardından 1911'de Virginia Eski Eserlerini Koruma Derneği evi almış ve 1922'de Eski Taş Ev, Poe Müzesi olarak açılmıştır.’

Cevval’in bahsettiği bir saatlik ara bitmek üzereydi. Rehbere içtenlikle teşekkür edenler kervanına katıldım, rehber kadına takılmadan edemedim, açık mor gömleğine ve uzun siyah eteğine bakarak ‘Kasvetin renkleri’ dedim; o da iri gözlük camlarının arkasından yeşil yeşil gülümseyerek heyecanla başını salladı, ‘Evet, evet’ dedi ve ben az sonra elimde broşürle bahçeden eve geçtim.

Satış reyonunda Poe tişörtleri, kupalar, otantik Poe portreleri, ‘Poe Museum, Richmond, Virgina’ yazılı çıkartmalar, Poe rozetleri, maskotlar ve Edgar Allan Poe imzalı, siyah harflerle beyaz zemininde, ‘We loved with a love that was more than love- Aşktan öte bir aşkla sevdik’ yazılı siyah çerçeveli, ince ve siyah zincirli metal 1 TL büyüklüğünde kolyeler vardı. Birkaç tane Poe maskotu ile birlikte bu kolyelerden de iki tane aldım. Aklımda hiçbir şey yoktu, ancak birine hatıra olarak vermek istediğimde neden iki tane almadım dememek içindi bu. Karım böyle hediyelerle ilgilenmezdi, ‘Aşktan öte bir aşkla sevdik’ değildi bizim evde hayat; sevgi ve merhametti bütünüyle.

Çıkışta kahverengi, eski bir ahşap masanın üzerinde duran ‘Poe için bir not bırakın’ uyarısına uygun bir not yazdım: ‘Poe… Bana göre milyonlarca yıllık insanlık tarihinde henüz ergen, iriyarı ve savruk bir çocuk gibi davranan Amerika Birleşik Devletleri’nin sıkıştırılmış, insan kılığındaki en önemli örneklerinden biridir: ‘Poe eşittir Amerika- Poe equals America’ Poe nasıl öldü? Gerçek şu ki, hiç kimse hayatının son birkaç gününde neler olduğunu kesin olarak bilmiyor. Poe, soyuldu ve dövüldü mü? Alkolizmden mi öldü? Delirdi mi? Zehirlendi mi? Kuduz mu oldu?’

Eski Taş Ev’den çıkarken içimde anlam veremediğim bir kasvet vardı; sanki bir şeyleri yanlış yapmışım gibi, sanki yerli yerinde olmayan bir şey varmış gibi, zihnim yabancı bir sızıyla kuşatılmıştı. Uzaktan bir ses bütün dikkatimi boğuyordu, anlamadığım bir dilden sesleniyordu, akıl dışı bir dilden. ‘Belki de aşırı sıcaktan, nemden…’ diyordum, ancak Adana buradan hiç de farklı değildi. Bu geçerli bir açıklama olamazdı.

Poe benim gündemimden artık çıkmıştı, araç olarak toplantı gündemime girmişti ve şimdi görevi bitmişti, ancak durum öyle değil gibiydi sanki. Poe Müzesi gezisi, beni zorla Richmond’a sürükleyen Cevval’e koştuğum bir şarttan ve toplantıdaki konuşmama dahil ettiğim değerden başka bir değere sahip değildi ki… Bu delinin, tıpkı Amerika gibi benim anlam dünyamdaki yeri belliydi; deli. Kaldı ki Cevval de yoktu bu gezide yanımda. İD’den de ses çıkmamıştı. Rasyonel bir açıklama bulamıyordum, aklım irrasyonel çıktılar üretiyordu artık; Poe beni zehirlemiş olabilirdi.

Ya da  zihnimdeki kaosun sorumlusu İD olabilir miydi? Bilmiyordum. Sanki çöl sıcağında yalazlanmış gibi yanıyordu yüzüm. Sol elimdeki küçük Poe Müzesi poşeti ağır geliyordu, sağ elimdeki telefon anlamsız. İçimde gittikçe ağırlaşan bir sıkıntı; ‘Burada benim ne işim var?’ diyordu içimdeki bir ses. ‘İşim var, işim için buradayım.’ diyordu bir başka ses. ‘Hayır, senin işin bu değil, bu senin işin değil!’ diye itiraz ediyordu öteki ses.

Karıma telefondan kısa bir mesaj gönderdim. ‘Selamlar Hatun, işim bitti, ama toplantı sürüyor, ben iyiyim, sen nasılsın, çocuklar nasıl?’ Durup öylece telefona bakıyorum, anında cevap gelsin istiyorum, sanki içimdeki sıkıntıyı alıp gidecek bir cevap. Cevap gelmiyor; “İşi vardır, görmemiştir,” diyorum.

Halen Poe Müzesinin önündeki kaldırımdayım. Susadım yine, çok susadım. Su almalıyım. Belki de su ve soda. Saat 12’yi biraz geçiyor.

Karşı kaldırıma, taksiden indiğim yere yürüdüm, geçip giden birkaç arabanın arasından. Sola dönüp doğrudan James nehrine çıkan S20thST sokağına doğru yavaş yavaş ilerlerken, ‘Belki de geri dönüp otele gitmeliyim’ diyen sesime kulak vererek geri dönebilirim, ama yürümeye devam ediyorum. ‘İnsan soyu tüketim çılgınlığının ve anlamsız yüksek hızın, daralan sosyal ilişkilerin ürettiği sessiz bir çürüme evresinde... yavaşlamalıyız, hayatın akışındaki derin anlamları öne çıkarmalıyız’ diyorum birdenbire. Soruyorum sonra: ‘Hangi anlamlar, hangi derin anlamlar?’

‘Bunlar benim sorularım değil!’ diyor yine içimdeki seslerden biri. ‘Benim derin anlam kaygım yok, çünkü benim derin anlamı olmayan hiçbir düşüncem ve davranışım yok!’

İçimde birden fazla ses var; bu nasıl olur, nasıl olabilir? Ben de mi çürüme evresindeyim? Tüketim çılgınlığı yok bende, ama hız, anlamlı ve yüksek; bu doğru, anlamsız değil, hayatım yüksek hızda ve çok yoğun geçiyor. Tüketim çılgınlığı yok mu sende? Emin misin? Birkaç saat önce toplantıda tükettiğin neydi? Koskoca Amerika. Senin tükettiğin şeyler farklı da olsa bir çılgınlık düzeyinde. İşin sorunları tüketmek, çalıştığın şirketlerin sorunlarını yok etmek. İşini yaparken tükettiğin kendi hayatın, karının, çocuklarının hayatı. Neler oluyor? Kim konuşuyor içimde?

Karım kurtarıcım oldu, telefondan gelen mesaj sesi can kurtaran gibiydi: ‘Çok sevindim, biz iyiyiz, ne zaman dönüyorsun?’ 

<< Önceki                      Sonraki>>


[01.10.2022, (4/9 (333))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 02.10.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı