27 Ağustos 2022 Cumartesi

SA9807/SD2507: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 43

   Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Taksi güneşe doğru ilerliyordu ve sabahın geniş açılı ışınlarına doğrudan maruz kalıyorduk. İkimiz de sustuk ve yolun bitmesini beklemeye başladık. Patterson Avenue ne kadar uzun gelmişti bu kez."


‘Zevksiz!’ dedi İD havalı bir şekilde güneş gözlüğünü tepesinden alırken. Beni kızdırmak istediği belliydi.

‘Haram olursa, cehennem döngülerinden biri!’ dedim havasına pertavsızla bakar bir şekilde. ‘Kendisinden başka bir şey düşündürtmez, bütün değerleri yok eder, kaosun temel kaynağı haline gelir zevkli ve süslü kadın!'

Kapıdan çıkarken dönüp bana baktı, sevimli ve asimetrik güce sahip bir yüz ifadesiyle.

Taksi kapıdaydı. Güneş solumuzdan kavururcasına fısıldıyordu. Kararan gözlüklerim sonsuz bir gölgeliğe girdiğimi hissettirse de, günün ne kadar baskın ve boğucu geçeceği belliydi.

İD taksinin sağ arka kapısını açtı ve eteklerini toplayarak araca bindi, sol tarafa doğru hızla kaydı ve bana seslendi:

‘Çok sıcak, çabuk ol!’

Birdenbire içimi bir sıkıntı kaplamıştı. Yan yana oturacaktık ilk defa. Kendimi toparladım, sakin bir şekilde taksiye bindim ve taksi şoförüne ‘The Jefferson Hotel, lütfen!’ der demez, İD, ‘The Berkeley Hotel’de beni bırakır mısın?’ deyince, şoföre, ‘Önce The Berkeley Hotel, lütfen!’ dedim.

29 Temmuz 2019’un ilk saatleri böyle başlamıştı. Zihnimi toparlamıştım, gece ve sabah olup bitenlerin bütün hasarlarını gidermiş ve soğukkanlılığımı yeniden üst seviyelere çıkarmıştım. İD’nin karmakarışık ruh dünyasını nasıl perdelediğini, her şeye rağmen, her türlü hırpalanmışlığına rağmen içindeki masumiyet çizgisinin nasıl canlı kaldığını görmüştüm. Belki de bütün sözel ve psikolojik itmelerime karşılık, bende gördüğü şeyler onun da özlemle aradığı şeylerdi. 

Reddedilmiş olduğunu düşünmüştü muhtemelen, bu onun alışageldiği değersiz batılı kültürün bir sonucuydu, bunu ona hissettirmiştim. Oysa doğru olmayanı reddetmek karşımdakine iyilik yapmam anlamına geliyordu; bu iyi bir şeydi. Kabul etmek ise ona yapılabilecek büyük bir kötülük olacaktı; bunu zamanla daha iyi anlayacaktı. Bunun için onu yargılayamazdım. Reddedilecek bir kadın değildi, bunu ikimiz de biliyorduk; ama konumuz reddetmek değildi, konumuz ilkeler ve değerlerdi.

Torino’dan Lyon’a giderken arabayı o kullanıyordu, ben de arkada oturup iş görüşmemin detaylarına hazırlanıyordum. O orada şirketin görevlendirdiği bir elemandı, ama burada ikimiz de taksinin arka koltuğunda oturan birer yolcuyduk. Orada bütün programlarımı hazırlayıp uygularken yaşadığı heyecan gelmişti aklıma. Demek ki sebep iş değildi, hangi iş öyle heyecan verirdi ki? 

Çok geç anlamıştım. 

Ben ‘aşırı odaklanma’ problemi yaşayan biriydim, çoğu zaman aşırı odaklanmaktan kaynaklanan dikkatsizliğim yüzünden çevremi nasıl etkilediğimi fark etmiyordum. Çünkü, çevreyi çok fazla önemsememeyi öğrenmiştim çok uzun zaman önce; bir sinyal alıcısı değil sinyal göndericisi olmayı seçmiştim. Odaklandığım konu dışında kalan diğer her şeye karşı sağırlaşmamı, körleşmemi ve dilsizleşmemi de böyle mümkün hale getirmiştim. Karım beni böyle tanımıştı ve böyle güvenmişti, iş hayatım tamamen bu standartlar çerçevesinde oluşmuş ve genişlemişti. Kimse bana karışamıyordu, müdahale edemiyordu; onlara bu hakkı vermemiştim, vermiyordum ve vermeyecektim. Bu ‘ben’dim, herkes kendisiydi ve kimseye mahkûm değildi. İD de bunu görmüş ve bilmişti.

‘Bende baktığın o ‘başka şey’ neydi?’ diye sordum İD’e yine, ona bakmadan.

‘Senin için önemli mi?’ diye sordu İD yumuşak ve yakın bir ses tonuyla.

‘Seni anlamaya çalışıyorum!’ dedim sesimi soğukkanlı bir uzaklığa çekerek.

‘Senin toplantına hazırlanman gerekmiyor mu?’ dedi o da hemen heyecansızlaşan bir sesle. ‘Torino’dan Lyon’a giderken hiç böyle değildin, şimdi neden aynı şekilde hazırlanmıyorsun?’

Cevap vermek istemediğini net bir şekilde belli etmişti. Israr etmekten hoşlanan biri değildim, ama dikkatimi çekmişti İD’in bana olan bu ilgisi; sebebini de anlamaya çalışıyordum. Bir daha bu soruyu ona sormayacaktım, ancak cevabını da merak ediyordum, merak etmeye devam edecektim. Oysa eskiden etmezdim. Zihnimde kontrol edemediğim yansımalar üreten karmaşık bir iz bırakmıştı İD buraya gelerek. 

Sola döndüm ve ona baktım. Baktığımı fark edince o da kocaman güneş gözlüklerini çıkardı, başını sağa çevirdi ve bana baktı.

‘Ben hazırım toplantıya!’ dedim usulca. İD sesimin düştüğünü fark etmişti. Mavi gözlerindeki buğulanmayı gizleyemiyordu. ‘Çok iyi o halde!’ dedi gülümsemeye çalışarak.

Taksi güneşe doğru ilerliyordu ve sabahın geniş açılı ışınlarına doğrudan maruz kalıyorduk. İkimiz de sustuk ve yolun bitmesini beklemeye başladık. Patterson Avenue ne kadar uzun gelmişti bu kez. 

İD’ye toplantı sonrası Poe Müzesi’ne gideceğimi, dilerse toplantının bitiminde kendisini haberdar edeceğimi söyledim, kararı ona bıraktım. O da biraz düşüneceğini, gerekirse mesaj göndereceğini söyledi.

İD’yi kendi isteği üzerine The Berkeley Hotel’de bıraktıktan sonra tek yönlü E. Main Street’ten ilerleyerek ileriden döndük ve yine tek yönlü E. Franklin Street üzerinden toplantının yapılacağı The Jefferson Hotel’e geçtik. Saat: 7:55’ti. Girişteki süs havuzundan çıkar vaziyette yerleştirilen timsah heykeli ilginçti, lobide karşıma çıkan Thomas Jefferson’ın heykeli de.

Wikipedia’ya göre; diplomat, avukat, mimar, filozof Thomas Jefferson, 1801-1809 tarihleri arasında iki dönem Amerika Birleşik Devletleri'nin üçüncü başkanı olarak görev yapan Virginia’nın eski valilerinden biriydi, Virginia Üniversitesini de o kurmuştu. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin asıl yazarı olması ve ABD'deki Cumhuriyetçilik akımının ideallerini savunması ve yayması nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri'nin kurucu babaları arasında en etkili olanlarından biri olarak kabul ediliyordu, Amerika'yı hep Cumhuriyetçiliği savunan ve İngiliz İmparatorluğu'nun emperyalizmine karşı gelen büyük bir Özgürlük İmparatorluğu'nun ardındaki güç olarak tahayyül ettiği söyleniyordu. 

O da dışişleri bakanı olarak birlikte çalıştığı ilk Başkan George Washington gibi Virginia'da mason locasına dahil edilen tipik hırslı bir masondan başka bir şey değildi oysa; görevlerinin tamamını mason mahfilleri belirlemişti. Bugüne dek sadece kendilerinin cenneti, diğerlerinin cehennemi olarak kullandıkları Amerikan Cenneti’ni onlar tasarlamıştı. Daha sonra bütün dünyada uygulayacakları gibi, yerlilere uygulanan soykırım, köle ticareti, iç savaş hep burada Virginia’da, başkent Richmond’da planlanmış, tartışılmış ve uygulamaya konmuştu.

Cevval lobideki koltuklardan birine oturmuş sırıtarak bana bakıyordu. Yanına yaklaştım, selam verdim. Selamımı alırken de yüzündeki ifadeyi bozmamıştı. ‘Dün gece neredeydin, neden sözünü tutmadın?’ diye sordum soğuk soğuk. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[26.08.2022, (3/86 (310))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 27.08.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

   

Seçkin Deniz Twitter Akışı