18 Temmuz 2022 Pazartesi

SA9750/SD2464: Sıkıntı (Roman); 3. Bölüm-Cennet 36

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Birdenbire ürktü İD. Belli ki işin bu noktaya gelmesini beklemiyordu. Onun yirmi beş yıllık zihninin akışında benim ona sıraladığım engeller asla olmamıştı, istemiş ve yapmıştı. Onun için belki sıradan bir şey yaşanacaktı, ama benim için büyük bir yıkım olacaktı."


Gözlerim yorgunluktan kapanacak gibiydi, direncim de düşüyordu. İD cevap vermek yerine bana yaklaştı ve fısıltıyla, ‘Senin odana mı?’ diye sordu. Etkilendiğimi hissediyordum. Genetiğimdeki zaafın hareketlendiğini kaygıyla fark etmiştim. Direncimi kaybetmemeliydim.

Ona da gelmesini işaret edip terasın ucuna doğru yürüdüm, bu işi çözmem gerekiyordu, aksi halde zihnimde büyük yarılmalar oluşacaktı. O zaafların itkisiyle davranıyordu, ben aklın ve beni sınırlayan ayetlerin. O kendisi gibi davranacaktı, ben de kendim gibi. 

Ona Richmond’ın yıldızlarla dolu gökyüzünü gösterdim, ‘Bak!’ dedim. ‘Herhangi bir zaaf ya da zayıflık görüyor musun gökte?’

Yerinden kıpırdamamıştı; gökyüzüne de bakmadı. 

‘Çok sıkıcısın!” dedi tekrar.

‘Ne umuyorsun?’ diye sordum düşüncelerimi apaçık anlatan bir sesle. ‘Bu gece burada zaaflarımızın esiri olarak davranırsak ne olur? Bunu hiç düşündün mü? Ne göğün ne de gökteki yıldızların, insanlar ve cinler dışında hiçbir varlığın zayıf olarak yaratılmadığını, zaaflarının olmadığını, çelişkili davranma ihtimallerinin bulunmadığını biliyorsun. Peki ya biz, zayıfız diye zaaflarımızın, şimdi, şu anda en büyük zaafımız olan şehvetimizin esiri olursak ne olur?’

İD, ‘Çok da düşündüğüm şeyler değil!’ dedi sakince. ‘Aklıma eseni yapar ve sonrasını pek düşünmem!’

‘Ama benim çok sık, hemen her an düşündüğüm şeyler bunlar ve sen ben böyle biri olduğum için binlerce kilometre yol alarak buraya geldin. Eğer ben, senin istediklerini yaparsam, senin kendisi için bu kadar zahmet çektiğin o kişilik artık olmayacak ve sen onu kendi arzularınla yok ederek aslında kendine de kötülük edeceksin.’ dedim bir nefeste.

Birdenbire ürktü İD. Belli ki işin bu noktaya gelmesini beklemiyordu. Onun yirmi beş yıllık zihninin akışında benim ona sıraladığım engeller asla olmamıştı, istemiş ve yapmıştı. Onun için belki sıradan bir şey yaşanacaktı, ama benim için büyük bir yıkım olacaktı.

‘Düşünmeni istiyorum. Şu anda çekip odama gidebilirim ve sonraki zamanım programladığım gibi devam eder, tam aksini de yapabilirim; seninle mükemmel vakit geçiririm ve sonra bütün zihinsel dengemi kaybederek kendimi sonsuza dek büyük bir azap içinde yaşamaya mahkûm ederim... Benim adıma sen karar ver!'

Mavi gözlerinin karanlığa karışan rengiyle baktı bana ve sonra üzgün bir sesle, ‘Ne yaparsak yapalım yaşayacağımız şeyleri yaşamış olmayacak mıyız?’ diye sordu. ‘İnsan kaderinden kaçabilir mi?’

‘Öyle bir ‘kader’ anlayışı yok Kur’an’da!’ dedim sesimi yükselterek. ‘Eğer öyle olsaydı, Allah neden yüzlerce elçi göndersin ki, kendi koyduğu kuralları bozan insanlara yeniden hatırlatmak için? Neden yaptıklarından dolayı kıyamet günü insanları yargılasın ki? Cennet ve cehennemi neden yaratsın ki? İnsana neden özgür irade versin ki? Gök gibi, gökteki yıldızlar gibi insanları zaafsız yaratırdı, seçme özgürlüğü olmazdı o zaman insanın; işte o zaman o seçeneksizliğe kader diyebilirdin. Ama şimdi, hayır, biz yapacaklarımızı seçiyoruz ve eğer şehveti seçersek bundan sorumlu tutulacağız!’

İD kaskatı bir inatla yerli yerinde duruyordu, ‘Bir paradoks yok mu? Yaratılmayı biz seçmedik, böyle yaratılmayı ve dünyaya gelmeyi de. Şehvet yüzünden neden sorumlu tutulacağız ki? Neden cehenneme atılacağız?’ dedi. ‘Sonra tövbe etsek, kabul olmaz mı?’

‘Allah bizi yarattı, çünkü biz onun yarattığı varlıklarız, tıpkı insanın yaptığı iradesi olmayan bir robotu düşün, robot beni neden yaptın diye sormaz sana, soramaz. Allah, insanı, yaratıcısını sorgulayacak bir şekilde yaratmış, özgür irade vermiş; vermeyebilirdi, ama vermiş ve ona uyması gereken kuralları öğretmiş, sonra da neler olacağını haber vermiş. Ama insan özgür iradesini kullanarak kibirlenmiş, Allah’ın koyduğu kurallara zıt davranmayı seçmeye devam etmiş. Az önce okuduğum ayetlerden bir kısmını tekrar edeyim.’ dedim. ‘“Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.” “Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir.”'

‘Allah bizim ne yapacağımızı bilmiyor mu? Yazılı değil mi? İşte, bu da bir paradoks!’ dedi İD.

‘Siccîn var bir de İlliyyûn’ dedim. ‘İlki yaptığımız kötülüklerin yazıldığı kitap, sol omuzumuzdaki meleğin yazdığı... İkincisi ise yaptığımız iyiliklerin yazıldığı kitap, sağ omzumuzdaki meleğin yazdığı... Şimdi sorum şu. Madem yaptığımız her şeyi yazılı olduğu için yapıyoruz; mahkûmuz... orada yazılanlara da kader diyoruz, her ne yazılmış ise başımıza gelecek. O halde Siccîn ve İlliyyûn neden var? Ahiret için neden peygamber, kitaplar ve insanın yaptıklarının yazıldığı kitaplar delil olarak insanın karşısına dikilecek? Madem başka bir şeyler yapma şansımız yok o zaman neden yargılanacağız? Yargılanacaksak, yaptığımız şeyleri yazan ve dayatan fail olacağı için o yargılanmalıdır. E, buna göre, yazan ve yargılayan aynı ise, insan neden cezalandırılacak veya ödüllendirilecek? İşte paradoks bu.’

‘Evet, işte bu... bu!’ diye bağırdı İD heyecanla. 

Devam ettim:

‘Özel olarak üretilmiş bir paradoks; emperyal nedenlere sahip, sömürü aracı... Kısa ve öz: Kur'an, Yahudi ve Hıristiyanlar ile benzer şeyleri savunan diğer dinlerin söylediklerini söylemez bize, onlardaki kader anlayışının Kur'an'da yeri yoktur. Böyle bir paradoksun olduğuna inanmak insanı yargılanmaktan kurtarmayacaktır.’

‘Çok sinir bozucusun!’ dedi İD daha fazla dinlemek istemediğini hissettirerek, ama sözlerimi tamamlamam gerekiyordu.

‘Esas Kur'an'a göre bellidir ve sadedir, paradoks yoktur. Sana emredilenler bunlar, özgür iradenle neyi yaparsan yap; yazılacak ve sen yargılanırken, tüm uzuvların senin yaptıklarının yazıldığı kitaplara ek olarak şahitlik edecek. Elbette, senin için senin seçmediğin şartlarda seçebileceğin şeyler var edildi. Annen, baban, ırkın, fizyolojik özelliklerin ve benzer birçok seni sen yapan özellik senin fikrin sorulmadan sana verildi. Neden bu kadar güzel ve çekicisin mesela? Neden bütün kadınlar aynı derecede güzel değil? Ama, zaten sen bunlardan sorgulanmayacaksın, sen özgür seçimlerinden dolayı sorgulanacaksın. Hataların olacak; af dileyeceksin. Dürüst ve samimi olacaksın. Bilerek günah işleyip sonra tövbe etmeyeceksin, ettiysen de bunu sürekli yapmayacaksın. Allah'a karşı çıkmayacaksın, sana secde etmemek için Allah'a karşı çıkan İblis'le kol kola yaşayamayacaksın. Zaten bile bile bunu yapmandan dolayı cezalandırılacaksın. Paradoks nerede? Yok... Çünkü yok; aslında hiç olmadı.’  


<< Önceki                      Sonraki>>


[(17.07.2022, (3/73 (297))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 18.07.2022, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

   

Seçkin Deniz Twitter Akışı