4 Aralık 2018 Salı

SA7220/SD1212: Sonsuz Ark Sohbetleri 29

"Kadına şiddet sorunu eğer kanunlarla, polisiye tedbirlerle çözülebilseydi, bugün Avrupa Birliği'nde kadınların üçte biri şiddete maruz kalmış olmazdı. Avrupalıların bu korkunç durumu gizlemeye çalışması Türkiye'yi kör etmemelidir..."


Türkiye yükselen 'kişilik' enerjisini doğru kullanması gereken bir dönemdedir. Eğer yüzlerce yıllık emeğin ürünü olan; kaybedilmiş, yenik, aşağılanarak yok edilmiş, baskı altındaki özgüvenin yeniden oluşum aşamalarının bu son döneminde, tarihin derinliklerinden beslenen ve zihinlerde sadece tortuları kalmış İslam'ın kazandırdığı bu 'kişilik' enerjisini toplumsal ve bireysel özgüvenin inşâsına harcama becerisini geliştiremezse, tıpkı taklit ettiği Batı ve medeniyeti gibi daha azgın şeytani bir kasırganın altında ezilerek yok olur.

O halde Türkiye, Batı'yı taklit etmeye, Batı'nın tanımlarını esas kabul etmeye zorlandığı üç yüzyıllık süreci sürdürmeyi sona erdirmelidir. Türkiye, tanımlarını ve kanunlarını olduğu gibi alıp uyguladığı, bütün bunlara rağmen Avrupalı olarak kabul edilmediği ve değişen siyasi koşullar ve yasalar dolayısıyla üye olmaya çalıştığı Avrupa Birliği'nin toplumlara ve bireylere neler kazandırdığını ya da kaybettirdiğini doğru analiz etmeye mecburdur. 

Çünkü bugün Avrupa Birliği'ni oluşturan toplumlar ve bireyler büyük psişik sorunlarla, kişilik ve kimlik sorunlarıyla meşgul durumdadırlar... Psikiyatrik ilaçların hemen her gün hemen her birey tarafından birer 'kurtarıcı' olarak kullanılmasının normal olduğu, ama yetmediği buna ek olarak uyuşturucu maddelerin kullanımına yönelenlerin arttığı, büyük, maddi açıdan gelişmesini tamamlamış ve inanç problemlerinden ve ahlak, doğru-yanlış, iyi-kötü, suç-ceza, özgürlük-saygı, aile, erkek-kadın, çocuk-ihtiyar gibi temel tanımların muğlaklaştırılmasından dolayı büyük ve derin bir çöküş yaşayan bir toplumdan bahsediyoruz. Böyle bir toplum örnek alınamaz, böyle bir toplum üreten sisteme üye olunamaz, Türkiye, kendi özgül varlığı ve mücadelesi ile Batı'ya karşı elde ettiği kişilik enerjisini, yine Batı'nın muğlak kurallarına uyarak yok edemez, halkını umutsuzluğa mahkum edemez.

Devlet ya da hükümet, kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar, sivil, asker, polis ya da her meslek grubundan insanını hemen her gün Batı kaynaklı teröre, şiddete kurban verirken, Batı'nın tanımlarına uyan bir insan hakkı algısı ile hareket edemez, kadını ve erkeği birbiriyle, anne-babalarıyla, çocuklarıyla savaşır hale getiren kanunları ya da kuralları olduğu gibi Türkiye'ye taşıyamaz. Üstelik bu tür değişiklikleri Avrupa Birliği'ne uyum adı altında gerçekleştirme hakkına da sahip değildir. 

Çünkü Avrupa Birliği milyonlarca çocuğun ve kadının hayat hakkını, bedeninin ve psikolojisinin masumiyetini koruma hakkını temin etmekten uzaktır. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin hemen her Avrupa ülkesinde yaygın bir şekilde sürdüğü açıktır, Avrupa Birliği müktesebatı bunu engelleyememek bir yana, bunu sağlamak adına düzenlenmiştir.

Uymaya çalıştığımız Avrupa Birliği müktesebatı aşağıda detaylı bir şekilde anlatılan ve AB üyesi ülkelerde kadınların üçte birinden fazlasını şiddet mağduru haline getiren bir müktesebattır.

Bethany Bell imzalı, 5 Mart 2014 tarihli, 'AB'de kadınların üçte biri şiddet mağduru' başlıklı  BBC haberine göre Avrupa Birliği'nde kadınların yaklaşık üçte birinin 15 yaşından sonra fiziksel ya da cinsel şiddete hedef olmuş durumdadır; bu 62 milyon kadının şiddet mağduru olduğu anlamına geliyor. 

Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu'nca 42 bin kadınla yapılan mülakatlara dayanarak hazırlanan bu raporda (konuyla ilgili olarak hazırlanmış en büyük çalışma) Avrupa Birliği ülkelerinden, ev içi şiddeti, özel bir sorun olarak değil, bir toplumsal sorun olarak ele almaları isteniyor ve cinsel tacizle ilgili yasaların gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu'nun araştırmasında, kadınlara, evlerinde ve işyerlerinde yaşadıkları fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet olayları, takipçilik ve cinsel taciz mağduru olup olmadıkları, çocukluk yıllarında şiddete uğrayıp uğramadıkları soruldu. 

Yapılan araştırma, her 10 kadından birinin 15 yaşından bu yana bir tür cinsel taciz kurbanı olduğunu; her 20 kadından birinin tecavüze uğradığını ortaya çıkardı. Kadınların % 22'sinin, birlikte yaşadıkları kişinin fiziksel ve cinsel şiddetine hedef olduğu, ancak bu kadınların % 67'sinin en ağır ev içi şiddet olaylarını bile polise bildirmediği saptandı. Rapor, yoğun alkol kullanımıyla ev içi şiddet arasında bağlantı olduğunu, genç kadınların özellikle saldırılara hedef olan kitleyi oluşturduğunu kaydediyor. 

Araştırma kapsamına alınan kadınların % 18 kadarı 15 yaşından beri takip edilmekten mağdur olduklarını, % 55'i de, çoğunlukla çalıştıkları yerlerde cinsel tacize uğradıklarını anlattılar. AB içinde, kadınlara yönelik ve polise bildirilen fiziksel ve cinsel tacizin en yüksek olduğu ülkelerin başını, Danimarka (% 52), Finlandiya (% 47) ve İsveç (% 46) gibi, cinsiyet eşitliği uygulamalarıyla övülen ülkeler çekiyor. İngiltere ve Fransa % 44 ile 5. sırada yer alırken, Polonya % 19 ile en düşük oranda şiddet olayının yaşandığı ülke olarak sonuncu sırada anılıyor.

Araştırma, kimi ülkelerde, bu sorunun açığa çıkarılmasına iyi gözle bakılmadığının da altını çiziyor.

Temel Haklar Kurumu Başkanı Morten Kjaerum, "Görünen o ki, yaygın bir taciz uygulaması birçok kadını etkiliyor. Ama birçok olay yetkililere duyurulmuyor. Bu araştırma kadınlara yönelik şiddetin tüm AB üyesi ülkelerde önemli bir insan hakkı ihlali olduğunu ortaya koydu. Bu sorun her gün toplumları etkiliyor; dolayısıyla AB ülkeleri sorunla mücadele için harekete geçmeli." dedi. Raporda sorunla mücadele için yürütülen kampanyaların kadınlar kadar, erkekleri de kapsaması gerektiği vurgulanıyor.

Türkiye, mevcut toplumsal yapısı ile henüz Avrupa Birliğinin üçte birlik kadına şiddet oranına yaklaşmış değil, ancak 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girdikten sonraki kadına şiddet istatistikleri hızla artmaktadır; bu sadece kanun dolayısıyla kayda alınan ya da yargıya yansıyan şiddet vak'alarının artışı ile yorumlanamaz, çıkarılan kanunun çözüm olmadığını, aksine daha da büyük sorunlar ürettiğini de kanıtlamaktadır... 

Bu kanun uyarınca uyarınca yaşamsal tehlike arz eden acil durumlarda şiddete uğrayan ya da tehdit altındaki kadın doğrudan polis, jandarma gibi kolluk kuvvetlerine başvurabiliyor. Kolluk kuvvetleri de 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma talep eden kişinin gördüğü şiddet sonucu hayati tehlikesi bulunduğuna hükmederse, sonradan aile mahkemeleri tarafından onaylanmak koşuluyla koruma kararı çıkartabiliyor. 

Adalet Bakanlığı verilerine göre, kolluk kuvvetlerinin aldığı, mahkemeler tarafından onaylanan karar sayısı 2013’te 60 bin civarındayken 2017’de 100 bine yaklaştı. Bu durumda son 5 yılda kolluk kuvvetlerinin acil durum kapsamında verdiği koruma kararı sayısında yüzde 70’e yakın bir artış var. Ancak 6284 sayılı Kanun kapsamında yapılan koruma talepleri artsa da dava kabul oranları düşüş gösteriyor. 2010'da yüzde 91.5 olan dava kabul oranı, 2017'ye gelindiğinde yüzde 10’a yakın oranda gerileyerek yüzde 82,2'ye düşmüş durumdadır... 

Artan korunma taleplerine karşılık, bu talepler sonucunda açılan davaların kabul oranının düşüyor olması kanunun şiddeti engellemediğini,buna karşılık kanunun getirdiği hakların 'yanlış' kullanıldığını ve bu yanlış kullanım sonucunda da taleplerin geçerliliğinin sorgulandığını gösteriyor. Ve tabi, korunma talebi isteyen ve ilgili kararları aldıran kadınlar, dava konusu olabilecek hukuki bir durum oluşmadığı kararlaştırıldığında, şikayetçi oldukları kişilerle birlikte yürüttükleri aile kurumunu tahrif etmekte, çocukları ve erkekleri mağdur hale getirmektedirler. Ayrıca davaya dönüşmüş olan durumlar da şiddeti engelleyecek ya da çözüm üretecek hukukî zeminden ve yaklaşımlardan yoksundur.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler, İçişleri ve Adalet Bakanlarının, “Kadına karşı şiddete tolerans yok” mesajı vermesi ile çözülebilecek bir sorundan bahsetmiyoruz.

Adalet Bakan Abdülhamit Gül daha da aşkın bir tutumla, “Ülkemizde çok önemli kanunlar yürürlüğe konulmuştur. 2012’de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kabul edilmiştir. Bu kanuna göre hiçbir belge ve delil, tanık vs. aranmaksızın, sadece şiddet mağduru kadının beyanı esas alınarak, doğrudan koruma tedbirleri uygulanmaktadır. Bu yönüyle de dünyadaki birçok mevzuatın ötesinde düzenleme ülkemizde yapıldı” diyerek, bahse konu kanunun şiddeti engelleyeceğini düşünmesi haddini ve boyunu aşan bir yorumdur... 

Kadına şiddet sorunu eğer kanunlarla, polisiye tedbirlerle çözülebilseydi, bugün Avrupa Birliği'nde kadınların üçte biri şiddete maruz kalmış olmazdı. Avrupalıların bu korkunç durumu gizlemeye çalışması Türkiye'yi kör etmemelidir...

Türkiye, Avrupa Birliği'nin içinde bulunduğu vahşi durumun AB müktesebatı ile 'sağlandığını' görmeli, bu müktesebatın sorgulanmasını ve saygı, sevgi ve merhamet merkezli geleneksel yaklaşımlarımızın yeniden ihyasını sağlamalı ve İslam'ın kadın, erkek, çocuk, yaşlı dahil her insana nasıl yaklaşılması gerektiğine dair Kur'an'la sabit hükümlerini herkese açık panellerde, konferanslarda, akademik çalışmalarda gün ışığına çıkarmalıdır; henüz oluşturduğu kişilik enerjisini doğru kullanarak psikolojik, sosyolojik, dinî, ekonomik,politik birçok yönü bulunan 'şiddet' sorununu devlet veya emperyalist devletler dahil sorumlu her kurumu-herkesi tek tek belirleyerek çözebilir.

Küresel Propaganda araçlarının Kadına Şiddet ve Tecavüz konusunda özenle işaretlediği ülkelerde bahse konu şiddet ve tecavüz olaylarının olmadığını iddia etmiyoruz, ancak her şeyden önce dürüst olmak zorundayız, işaretçi ülkelerin neredeyse tamamı bu insanlık dışı listede zirvede. En yüksek Tecavüz Suçları Sıralamasında ilk 10 ülkeden 7'si en gelişmiş ve en demokratik Avrupalı ve Amerikalı ülkeler. 

Unutulmamalıdır; Türkiye, insanı, tahrif edilmemiş inancı ve kültürüyle Avrupa'dan, toplamda Batı'dan ve Doğu'dan daha büyüktür...


Selam ve Sevgiyle...



Seçkin Deniz, 04.12.2018, Sonsuz Ark, Sonsuz Ark Sohbetleri






Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı