2 Şubat 2015 Pazartesi

SA1132/KY20-MEK11: Rishi'ye Ne Oldu?

"Akıl almaz acılar içinde Kongo’nun derelerinde, çamurlu sazlıklarında saygısızca ve daha canları bile çıkmadan ölüme savrulan Rishi...  Rishi ve 20 milyon Kongolu akranı, akrabası, arkadaşı..."


Bizim kuşak için kölelik kavramı nispeten canlı bir kavramdır. Televizyonun henüz tek kanal olduğu yıllarda, 1977 yapımı The ROOTS Türkiye’de Kökler adı ile yayınlandı. Neredeyse soluksuz izlediğimiz o dizide Kunta Kinte kahramanımızdı. Batılı beyaz adamın sınır tanımaz ahlaksızlığı, vahşeti ve zulmü o dizi sayesinde adeta bizim kuşağın zihnine kazındı.

İnsanların davarlar gibi alınıp satılabileceği, doğurdukları çocuklar dahil her şeyleri ile sahiplerinin malları oldukları, sahipleri isterse uzuvlarını kesip kadınlarına tecavüz haklarının olduğu akıl dışı bir dünyadan bahsediyorum. Ontolojik olarak modern insanın köleyi kavrayabileceğinden gerçekten kuşkuluyum.


Bugün size Rishi’den söz edeceğim. Rishi ve onun şahsında Batılı beyaz adamın sadece yüz yıl evvel kauçuk ve fildişi için, daha doğrusu para ve güç için akıl almaz yöntemlerle katlettiği 20 ila 25 milyon Kongo’lu insan kardeşin hikayesinden söz edeceğim.

II. Leopold Dünya tarihinin kaydet(me)diği en kanlı zalimlerden biridir. 1865-1909 arasında Belçika’da krallık yapan 2. Leopold gerçekten de tarihin en büyük soykırımlarından birini yapmış büyük zalimlerden biridir. Bugün Belçika’da adına anıtlar, heykeller dikilen, adına bir devlet nişanı verilen (bu nişanı Türkiye’den de bazı bakan ve iş adamları kabul etmişlerdir) 2. Leopold sayıları kesin olmamakla beraber 20 ila 25 milyon Kongo’lu sivil insanı sistematik olarak katletmekten sorumludur.

Belçika’yı bir sömürge kazandırma fikrini saplantı düzeyinde savunan 2. Leopld 1860’da bir konuşmada şöyle der:

“Topraklarımızı genişletmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Kalan birkaç güzel pozisyonun bizimkinden daha girişken milletler tarafından kapılması tehlikesi karşısında hiç vakit kaybetmememiz gerekiyor.”

Öyle de yaptı ve taç giyer giymez vakit kaybetmeden işe koyuldu. 1878’de bir Afrika derneği kurup kendisini başkanlığa atadı, o dernek etrafında vahşi niyetlerine hemen bütün Batılı sömürgecilerin yaptığı gibi çok insani (!) kılıflar vaaz etti:

“Kongo yöresi halkına medeniyet götürmek, bilimsel araştırma ve ticaret yapmak, Arap köle tüccarlarına karşı savaşmak için.” Bu ulvi amaçlar için derhal konferanslar, kurullar, komisyonlar kurulmasına ön ayak oldu. Bu konferanslardan birinde öne sürdüğü fikir şuydu: “Dünyanın henüz nüfuz edilemeyen tek yöresini medeniyete kavuşturmak, oradaki halkların üstünde asılı duran karanlığı delmek, kanımca içinde bulunduğumuz bu ilerleme çağına yaraşır bir haçlı seferidir.”

Kanla yazılan tarih

Modern Belçika’nın temelinde 20 milyon Kongolunun kan ve kemikleri var Ve 1885’de büyük çabalar, rüşvetler ve entrikalarla topladığı Berlin Konferansı’nda Kongo’nun II. Léopold’ün egemenliğinde bir devlet olduğu diğer Avrupa ülkelerince tanındı. Böylece dünya sömürge tarihinde ilk defa bir ülke, içinde ki insanlar ile birlikte bir şahsın mülkü sayıldı. Hiç bir kanunla bağlı olmayan bu egemenlik tam 23 yıl sürecek ve akıl almaz soykırımlar, işkence ve zulümlerle 20 milyon civarında insan sistematik olarak katledilecekti.

Daha bu işlerin başında Henry Morton Stanley adında bir adamını, Belçika hazinesinden borç aldığı yüklü miktarda para, asker, maceracı, din adamı misyonerler eşliğinde Kongo’ya keşif gezisine gönderdi. Talimatları net ve acımasızdı: “...alabildiğin kadar toprak al ve egemenliğimiz altında topla, en kısa sürede, tek bir dakika kaybetmeden, Kongo ağzından Stanley Çağlayanlarına kadar tüm kabileleri ele geçir. Bu mümkün olduğu kadar büyük bir devlet yaratma ve yönetme projesi. Bu projede zencilere en ufak bir siyasi söz hakkı vermeyeceğimiz açıkça anlaşılmalı. Aksi çok saçma olur.”

Yağma başlamıştır, Leoplodville adı ile koloniler kurulur, yağmalanan malların taşınması için demiryolu hattı yine Kongo’lulara inşaa ettirilir, kabile liderleri kandırılarak veya zorla egemenliği devretmeleri sağlanır. Léopold, kabile liderleriyle yapılan anlaşmaların kısa ve basit olmasını, “birkaç maddeyle her şeyi kendilerine bırakmasını” istemiştir. Öyle de olur.

Hemen bir ordu kurulur, birbirlerine karşı kışkırtılmış kabilelerden oluşturulan bir Halk Ordusu (la Force Publique). Her bölgeye veya kabile sahasına o bölgenin amansız düşmanlarından oluşturulan acımasız bir katliam ordusu görevlendirilir. Ordunun maliyeti de Kongo’nun mazlum halkına ödettirilir. Böylece Belçika’nın üzerinde tekel kurmayı hedeflediği kauçuk üretimi için bütün şartlar hazır hale getirilmiştir. Adeta silindir gibi ülkeyi baştan başa ezerek geçen Leopold hükümranlığı akıl almaz katliamlar eşliğinde üretimi her aşamada daha da arttırır. 

Rishi’ye ne oldu?

İnsanlık dışı katliam, soykırım ve işkenceler henüz insan kalabilmiş bazı rahipler tarafından gazetelere yazılır. Akıl dışı bu uygulamalardan bazıları şöyledir:

Halk Ordusu’na mermiler sayılarak verilir ve boşa harcanmadığı belli olsun diye askerlerden öldürdükleri kurbanların kesik elleri istenir. Böylece ülkede kesik el toplama yarışı başlar. Birbirine amansız bir düşmanlık besleyen bu kabile mensubu askerler olur olmaz bahanelerle insanların ellerini ve ayaklarını bileklerden kesip, çürümeden merkeze ulaşsın diye de tütsüleyerek getiriler. Bu arada el ve ayakları kesilenlerin hemen hepsi kan kaybından veya enfeksiyondan kısa sürede ve acılar içinde ölmüşlerdir. Yine kilise bahçelerinde pazar ayini sonrası onlarca kişi sırf kendilerine biçilen kotayı doldurmadıkları için kurşuna dizilmişlerdir. Kotayı doldurmayanlara verilen cezalardan biri de küçük çocuklarının el ve ayaklarının kesilip saatlerce bu kesik uzuvlara bakmaya zorlanmalarıdır. 5 yaş ve üstü bütün Kongo vatandaşları bu zulmü yaşamışlardır. Ve bir önemli veri, Kongo nüfusunun yüzde 80’ni Hıristiyan’dır bu gün.


Bu tür haberlerin Avrupa medyasında fazlaca yer almasından ve doğrusu petrokimya endüstrisinin gelişmesi sonrası maliyetli yükselmeye başlayan kauçukun pazar kaybetmesi, Kongo’daki operasyonun maliyetinin artması sonrası Belçika Parlamentosu II. Léopold’ün Kongo üzerindeki yetkilerini kaldırır ve II. Léopold’e Kongo için yaptığı “büyük fedakarlıklar” için yüklü bir maaş bağlar.

Petro kimya sanayinin gelişmesi ile sona erecek olan Belçika’nın kauçuk tekeli, bu gün konfor içinde yaşayan Belçika’nın temel birikimini, sermaye ve zenginliğini oluşturur. Kongo’dan gelen paralar ile bugün Belçika’nın simgesi olan bir çok anıtsal bina, metro binaları, müzeler, saraylar, yollar, altyapılar ve oldukça geniş kesimlere yayılan iş kolları ve zenginlikler inşa edilir.

II. Léopold’ün sömürgesinde Kongo nüfusu tahminen 30 milyondan dokuz milyonun altına düştü. Yönetimi devralan Sömürge Bakanı, bir yıl sonra Kongo’ya gittiğinde ülkede insan haklarının ihlâl edilmediğini söyler. Belçika Parlamentosu, insan hakları ihlâllerinden ötürü kimseyi kovuşturmaz.
 Ve gerçekten Belçika Leopold evladını unutmadı, yargılamadı, suçlamadı, hatta adına anıtlar inşa etti, devlet nişanları ihdas etti, her yıl Belçika ekonomisine yarar sağlayan çeşitli kişi ve kurumlara bu nişandan takdim edilmektedir. Bu Belçika’nın evladı.


Peki Kongo’nun evlatlarına ne oldu? Belçikalı Spethan’lar, Liefe’ler ışıltılı caddelerde salınıp hayatın tadını çıkarabilsinler diye vahşice hayattan koparılan, akıl almaz acılar içinde Kongo’nun derelerinde, çamurlu sazlıklarında saygısızca ve daha canları bile çıkmadan ölüme savrulan Rishi...  Rishi ve 20 milyon Kongolu akranı, akrabası, arkadaşı...

Şimdi dünyaya değer dayatan bu ahlaksızlığa karşı, Sevgili Rishi’nin mübarek ruhu adına hep beraber haykırmalı değil miyiz: Sana saygı duymuyoruz ve senden saygı beklemiyoruz!



Mustafa Ekici, 02.02.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar 




Okuma:
Belçika Sömürgeciliğinin Evrensel İlkeleri/ Kral 2. Leopold'un Konuşması:



Seçkin Deniz Twitter Akışı