24 Ocak 2015 Cumartesi

SA1109/KY5-PT42: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ A-Nazarî Tasavvuf- Dinlerin Birliği

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Dinlerin Birliği

Tasavvufçular yüce Allah'ın yaratıkların bizzat kendisi olduğuna inanırlar. Bu vahdet-i vücut hurafesi tasavvufçularda ister istemez dinlerin birliği inancını doğurmuştur. Bunlar ister heves ve işkembe mahsulü mitolojik dinler olsun, ister yüce Allah'ın insanlara vahyettiği dinler olsun, tasavvufçular hepsinin birliğine inanırlar. Onun için selefi ve halefi ile tasavvufçular iman ile tevhidin şirk ve küfrün aynısı olduğunu kabul etmişlerdir. Bütün hidayeti ve kutsallığı ile İslâm'ın, bütün çirkeflik ve sapıklığıyla Mecusiliğin aynısı olduğuna inanmışlardır.

İbn-i Arabî’nin Dini Yaşayanın delil ile yaşaması ve helak olanın da delil ile helak olması için daha önce yaptığımız gibi burada da tasavvufçuların dinlerin birliği konusunda uydurdukları hurafeleri yine kendi sözlerinden sergilemeye çalışacağız.

İbn-i Arabî şöyle diyor:

"İnsanlar Allah hakkında türlü inançlara inanmışlardır. Ben ise inandıklarının hepsine inanırım."

"Bugüne kadar, dini dinime yakın olmadığı için arkadaşıma karşı çıkıyorum. Ama bugün kalbim artık her şekli kabul eder oldu. Ceylanların çayırı, rahiplerin manastırı, putların barınağı, tavaf edenin Kâbe'si, Tevrat'ın sayfaları ve Kur'ân'ın mushafı oldu. Süvarileri ne tarafa yönelirse yönelsin, ben Sevgi Dini'ne inanıyorum. Din benim dinim ve imanımdır." (4)

İbn-i Arabî, taraftarlarını muayyen, bir dine bağlı kalmaktan ve onun dışında kalan dinleri kabul etmemekten sakındırmakta ve şöyle demektedir:

"Sakın sakın, muayyen bir kayıtla kayıtlı kalıp onun dışındakileri ret etme. Böyle yaparsan çok çok hayırdan mahrum kalırsın. Hatta işi olduğu gibi anlamaktan yoksun olursun. Onun yerine bütün inançlar için nefsinde heyula ol. Zira Allah nesiller arasından sadece bir nesille (yahut zamanlardan sadece bir zamanla) sınırlanmayacak kadar büyüktür. Hepsi de isabet etmiş ve her isabet eden mükâfatını almıştır. Mükâfat alan herkes de mutludur, her mutludan da Allah razıdır." 

Bu mitolojik din ister istemez ahirette azabın inkâr edilmesini gerektirir. Çünkü tasavvufçuların dininde onların tanrısı her müşrik ve her muvahhididir. Tanrının kendi kendine azap etmesi de müstahildir. Onun için İbn Arabî şöyle der:

"Va'dinde (sözünde) doğru tek (Allah'dan) başka kimse kalmadı, Hakk'ın vaidi (tehdidi)ni de gözetleyen bir göz yoktur. Bedbahtlık yurduna (cehenneme) girseler bile onda bir lezzet ve farklı bir nimet içindedirler. Ebedi cennetlerin nimeti. Emir birdir, ama tecelli esnasında aralarında farklılık meydana gelir. Tadının lezzetinden azap diye adlandırılır, hâlbuki bu onun kabuğu gibidir ve kabuk koruyucudur." 

Bu şekilde İbn-i Arabî korkunç çelişkiler içine dalmakta ve Müslümanların kalbinde kalan iman kırıntılarını da yok etmek ve şirk bataklığına batırmak için bütün şeytanlıklarını ortaya koymaktadır.

Rabbin kulun bizzat kendisi ve imanın da küfür ile şirkin tıpkısı olduğuna inanır. Böyle olunca va'd ile va'idin aynı şey olduğuna inanmaktan ve alıkoyacaktır? Cennet nimetleri ve kevserinin cehennem azabı ve irinleriyle aynı olduğuna inanmaktan alıkoyacak nedir? Böyle olunca, onu alıkoyacak elbette bir şey olmaz. Onun için gördüğünüz şekilde bunu sarahaten bütün insanlara ilan etmiştir.

Şimdi Allah için söyleyiniz, din ve ahlakı öldürme açısından bundan daha tehlikeli ne olabilir? Salih amel ve kötü amel bir olduktan ve faziletle rezalet, hayır ile şer aynı olduktan sonra, din ve ahlak için bundan daha tehlikeli bir zarar olabilir mi? İnsanlık bu tasavvufa inancak olursa, söyler misiniz, sonu ne olur?

Firavn Kurtulandan mıdır?

Bu inançtan hareket eden İbn-i Arabî Hz. Musa'nın amansız düşmanı tağut Firavn'ın kurtulanlardan olduğuna hükmetmekte ve "Benim de, senin de gözümüzün nurudur" ayetini izah ederken şöyle demektedir:

"Kendisine hâsıl olan kemal ile onun (Âsiye'nin) gözü aydın oldu. (Kızıldeniz'e) boğulma anında Allah'ın Firavn'a verdiği iman ile de Firavn'ın gözü aydın oldu. Çünkü kötülükten arınmış ve tertemiz olmuş olarak Allah onun canını aldı."

Yine Firavn hakkında şöyle der:

"Allah onun nefsini ahiret azabından kurtardığı gibi bedenini de kurtardı. Böylece maddi ve manevi olarak kurtuluş onu kuşatmış (tamamen kurtulmuş)tur."

Fususu'l-Hikem kitabında Hz. Musa bölümünde söylediklerini okursanız Firavn'ın Hz. Musa'dan üstün olduğunu söylediğini göreceksiniz.  İbn-i Arabi'nin kesin ve apaçık Kur'ân ayetlerine aykırı düştüğü ve onların aksini söylediği yerler burada sayılamayacak kadar çoktur.

Abdulkerim El-Cîlî'nin Dini

Daha önce belirttiğimiz gibi Abdulkerim el-Cîlî vahdet-i vücuda inanır. Burada da size onun inancını ve dinini gösteren kendi sözlerinden nakiller yapacağım. Bu sözlerinde açıkça Allah'ın yaratıkların bizzat kendisi olduğuna inanmaktadır.

Şöyle diyor:

"Şekil olarak yaratıklar kar gibidir, sen de o karı oluşturan su gibisin. Kar gerçekte taşıdığı sudan başka bir şey değildir, ama şeriatlar farklı olduklarına hükmetmiş. Ama karın erimesiyle kar hükmü kalkar ve su hükmü konur, durum bundan ibarettir. Zıtlar bir varlıkta toplanmış ve onda yığılmışlardır, onlar bunun yansımalarıdır." 

El-Cîlî vahdeti vücuda inanmasının  bir sonucu olarak dinlerin birliğine de inanmış ve şöyle demiştir:

"Hevanın (hevesin) beni götürdüğü yere ben de gittim, sevgilinin hükmüne bir itirazım yoktur. Bezen beni mescitlerde rüku' ederken görürsün, bazen da kiliselerde olurum. Şeriatın hükmüne göre asi olursam, hakikatin ilminde itaatkârım." 

"La ilahe illallah" sözünü de tefsir ederek şöyle demektedir:

"İbadet edilen ilah benden başka bir şey değildir. Çünkü o putlarda, feleklerde ve tabiatlarda zahir olan (görünen) benim. Her din ve inanç mensuplarının taptığı bütün şeylerde görünen benim. Bütün bu tanrılar benden başka bir şey değildir. Onun için bunlara "ilah" adı verilmiştir. Bu lafızla adlandırılmaları da mecazi değil, hakikatte bulundukları hal itibariyle hakiki adlandırmadır. (Yani tanrı adı taşıyan bütün şeyler gerçek tanrının kendisidir). Allah insanlara bütün bu tanrıların birer görünümü olduğunu ve onların gerçek birer ilah oldukları için böyle adlandırıldıklarını ve bütün bunlara tapan kişilerin ancak Allah'a taptıklarını göstermek istemiştir. Onun için "Lâ ilahe illâ ene (benden başka ilah yoktur) demiştir. Yani ilah adı verilen biri yoktur ki o ben olmayayım. İlah adı verdikleri ne varsa, hepsi benim."

İşte bu azgın ve katıksız putperestlik olan bu çirkefliği tasavvufçular katıksız tevhit olarak yaymakta, göğün kutsal mesajları gibi insanlara sunmaktadır. Hatta bunlara karşı çıkıp tenkit edenlere de her türlü iftirayı yaparak din dışı ilan etmekte ve boy hedefi yapmaktadır.

Abdulkerim El-Cîlî ve İblis

Tasavvufçuların Firavn gibi, İblis gibi Allah'ın düşmanlarını kitaplarında kutsallaştırmaları, kutup ve gavslerinin Allah'ın dostu ve sevgilisi, ulûhiyet ve rububiyetin nur kaynakları, bütün kâinatı zalim avucuna alabilecek kahhar ve cebbar güce sahip olduklarını iddia etmeleri, doğrusu, aklın alamayacağı tuhaflıklardandır.

İbn-i Arabî Firavn'ı göklere çıkarmış ve Allah'ın konuştuğu Hz. Musa'dan üstün tutacak kadar ileri gitmiş iken, el-Cîlî'nin de Allah'ın ve insanlığın ilk düşmanı İblis'i temcid ve takdis ettiğini görüyoruz. Yüce Allah İblis'in Hz. Âdem’e secde etmeyi red etmesini ve "Ben ondan üstünüm" deyişini Kur'ân'da anlatırken, el-Cîlî inadına bunun aksini savunmakta ve şöyle demektedir:

"Aslının gerektirdiklerinden dolayı kıyamet gününden önce İblis'e lanet okunmaz, yani Allah'ın huzurundan kovulmaz. Bu gerekler, ruhun ilahi hakikatlerle tahakkukunu engelleyen tabii engellerdir. Ondan sonra ise tabiatlar onun için kamalat cümlesinden olurlar ki artık hiçbir lanet olmaz. Bilakis mutlak yakınlık olur. İşte o zaman İblis daha önce bulunduğu Allah'a yakın yerine döner. Denildiğine göre İblis lanete uğradığı zaman coşmuş ve âlemi kendisiyle dolduracak kadar başını alıp gitmiştir. Allah'ın huzurundan kovulduğun halde bunu niçin yapıyorsun? diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: Bu, sevgili (Allah)ın sadece bana giydirdiği bir elbisedir, onu ne mukarrab bir melek, ne gönderilen bir peygamber giyer" der.

El-Cîlî'nin kelimesi kelimesine sözleri bunlar!

İbn El-Fârıd'ın Dini

İbn el-Farıd meşhur Tâiyye'sinde dinini şöyle anlatıyor:

"Zikir meclislerinde işiten kulak ve meyhanecinin meyhanesinde gören göz benim. Hükmün zunnar'ı bağlayan elimden başkası değildir. Benim ikrarımla çözülse bile, o çözmeyi de yapan benim. Kur'ân ile bir caminin mihrabı aydınlanmışsa, İncil de kilise mihrabını boş bırakmamıştır. Hz. Musa'nın kavmine getirdiği Tevrat'ın sayfalarını da hahamlar her gece okumaktadır. Puthanede kimileri puta secde ediyorsa, bağnazlık yaparak ona karşı çıkmamak gerekir. Her dinin mensupları doğru yolda olduğu gibi, her inancın sahipleri de doğru düşünmektedir. Gafletle güneşe tapan kimse de yolunu şaşırmış değildir, çünkü güneşin aydınlatması açık yüzünün aydınlığındandır. Mecusiler bin yıldan beri yandığı bildirilen ve sönmeyen ateşe tapsalar da, Görünürde benden başkasına yönelmiş ve bana yönelme niyetini açıklamamış olsalar bile, hepsi de bana yönelmişlerdir."

Görüldüğü gibi meyhaneler, genelevleri, puthaneler, Mecusi ve Sabi (yıldızperest)lerin tapınakları, Hıristiyanların kiliseleri, Yahudilerin havraları ve sadece Allah'a ibadet edilen Camiler hepsi de İbn el-Farıd'a göre Allah'a hoşnut olacağı ve seveceği ibadetin yapıldığı yerlerdir.

Çünkü bu yerlerde ibadet eden ve kendisine ibadet edilen de odur. Sağır taşlara secde eden şu müşrik, yıldız tapınaklarında yıldızlara tapan şu sabii, ateşe yalvararak taşınan şu mecusi, ağlama duvarı önünde göz yaşı diken ve Allah'a karşı kin ateşini alevlendiren şu şaşkın yahudi ve teslise inanan, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu kabul eden şu hıristiyan, bütün bunlar İbn el-Farıd'a göre hidayet ve hak yolda, Allah'tan delil ve hüccet üzere bulunmaktadırlar. İbn el-Farıd'ın dininde bütün bunlar insan suretlerinde ortaya çıkan, görünen, Allah'ın zatından başka bir şey değildir.


<<Önceki                Sonraki>>


Puran Tilmiz, 24.01.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü



Seçkin Deniz Twitter Akışı