9 Kasım 2014 Pazar

SA980/ ÇY4-DB24: ‘İran’ı Yatıştırma Politikası’ Bölgedeki Sorunların Temel Nedeni

“İranlıların Irak’tan tahliye edildiğini görene kadar Işid’i yenme ihtimali yok.  Işid’in mağlubiyetini göreceksek, Amerikan araştırmasından sonra da yaptıkları gibi Sünni aşiretlerle Şii komşularının birleşmesine ihtiyacımız var.” 
Struan Stevenson, Avrupa Parlamentosu eski Başkanı


Avrupa Parlamentosu eski başkanı Struan Stevenson, Londra’daki Irak’la ilişkiler konferansında“ İran rejimine karşı yatıştırma politikası, bugün bölgede gördüğümüz krizin sebebidir ve İran rejimi Irak’ta kaldığı sürece, Işid’i yenmek mümkün değildir.”  dedi.

Aşağıdaki konuşma Avrupa-Irak Dostluk Derneği Başkanı (EIFA) sayın Struan Stevenson’ın konuşmasından alıntıdır. (İskoç Stevenson 2013 yılına kadar Avrupa Parlamentosu'nda Irak ile İlişkiler Delegasyonu başkanlığını yaptı.)

Stevenson, 28 Ekim'de İngiliz Parlamentosu'nda düzenlenen "İran ve Camp Liberty’de İnsan Hakları Durumu, Değişim için Beklentiler  (İran rejiminin Irak’ta yıkıcı müdahalelerine ilişkin bir İngiliz politikası) konulu konferansta bir konuşma yaptı:

"Ben 10 yıl önce Avrupa Halk Partisinin (Avrupa Parlamentosunun en büyük grubu) Başkan Yardımcısıyken; Bayan Maryam Rajavi’yi Avrupa Parlamentosu'nda Brüksel'de bizim grup toplantısına gelip konuşma yapması için davet ettiğimi hatırlıyorum. 


Sonsuz Ark'ın Notu

Meryem Recavi Halkın Mücahitleri Örgütü'nün (HMÖ) kurucularından Mesud Recavi'nin eşi. 1993 yılından bu yana İran Ulusal Direniş Konseyi'nin (İUDK) seçilmiş başkanı. İUDK, üyeleri ve destekçileri tarafından, İran İslam Cumhuriyeti'ne muhalif organizasyon ve derneklerin bir arada olduğu "geniş bir çatı örgüt/İran'ın sürgündeki parlamentosu" dur. Başkanlığını yaptığı bu platform, kendi destekçileri, çeşitli ülkelerden bir kısım batılı parlamenter ve New York eski valisi Rudy Giuliani, Barack Obama'nın eski Ulusal Güvenlik danışmanlarından General James L. Jones gibi ABD'nin önde gelen bazı politikacıları tarafından, İran'ın gelecekteki meşru yönetimi olarak tanımlanmaktadır.

Ama kriz çıkmıştı - Angela Merkel'den, o zamanlar Avusturya Şansölyesi olan Şansölye Schüssel’den, İspanya Başbakanından ve Başbakan Jacques Chirac’tan “Bu kadının gelip parlamentoda konuşmasına izin vermemelisiniz, aksi halde İranlılar nükleer müzakerelerden çekilir” diyen telefonlar aldık.

Bu 10 yıl önceydi! Nükleer müzakerelerde nereye vardık? Hiç bir şey olmadı.

Bizi oyaladılar ve şu anda nükleer bir silah yapmanın eşiğindeler. Bu insanlarla yatıştırma oyunu oynarsanız olacağı budur.

Ben 5 yıl önce Irak ile İlişkiler Delegasyon Başkanı olduğumda, Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin , büyük bir sorun olduğu uyarısında bulunmuştum.

O İran rejiminin kuklasıydı. İpleri İran’ın eline vermişti. Onun Amerikan ve İngiliz desteğiyle başbakan rolü oynamasının Irak’ta bir iç savaşa sebep olacağı konusunda uyarmıştım.

O Anbar vilayetindeki Sünni nüfusa karşı soykırım kampanyası yürütmeye başladı ve başarısız oldu ve sırayla bu durumdan faydalanan Işid’in Suriye’den girip, silahları ve kontrolü ele geçirmesine imkan verdi. Şimdi Anbar onların kontrolünde.

O zamandan beri Irak’ın neredeyse bölündüğünü görüyoruz . Nuri El- Maliki Kürtleri marjinalize etti, Sünni inanca sahip kendi halkına karşı bir savaş yürüttü, Hristiyan toplumu da dahil diğer tüm azınlıklara karşı bir baskı ve ayrımcılığa izin verdi. Dünyanın en eski Hıristiyan topluluklarından biridir. Orada Müslüman komşuları ile yan yana mutlu yaşayan bir buçuk milyon Hıristiyan vardı.

Şimdi geriye 300.000 kişi kaldı. Eskiden Irak’ta yaşayan 40.000 Yahudi vardı, şimdi bildiğimiz kadarıyla 18.000 değil 18 kişi kaldı.

Tahran’daki mollaların talimatlarıyla, Eşref Kampı sakinlerine sistematik tahliye başlatan sonra bu yatıştırma politikasıyla arkalarından ateş açan Nuri El-Maliki’nin diktatörlüğünde olan bu.

Eşref Kampındakilerin yer değiştirmesi ve Özgürlük Kampına yerleştirilmeleri konusunda anlaşmaya vardıktan sonra, o bu insanlara karşı zulüm ve cinayet politikasına devam etti.

Sadece 28 ve 29 Ağustos 2009’daki ilk Eşref kampı saldırısından geriye 11 ölü ve yüzlerce yaralı kaldı.

8 Nisan 2011’de 36 kişi öldü yüzlercesi yaralandı, 9 Şubat 2013 tarihinde Özgürlük Kampı’nda bir roket saldırısı ile 8 ölü ve onlarca yaralı, 15 Haziran 2013’te 2 ölü onlarca yaralı. Ve 1 Eylül 2013’te Maliki’nin haydutlarının yağmalamasına karşı mülkiyeti koruma amaçlı Eşref Kampında kalan 101 kişi Farsça konuşan, 52 kişiyi idam eden, 6’sı kadın 7 kişiyi rehin alan ve geriye onlarca yaralı bırakan Kudüs Gücü tarafından korkunç bir saldırıya uğradı. Bulsalardı 101’ini de öldürürlerdi.

Ne büyük şans ki kurtulanlar bu kaderden kaçabildi. 7 rehine için hala hesap verilmedi.

Daha sonra geçen yıl 26 Aralık’ta Özgürlük Kampı’na başka bir roket saldırısı oldu, 4 kişi öldü onlarcası yaralandı.

Her saldırıdan sonra, otoritelerce, burada Britanya'da bu hükümet tarafından, Amerikalılar tarafından, AB'de dışişleri yüksek temsilcisi Baroness Ashton tarafından, BM Ban Ki-moon tarafından “bunun bir trajedi olduğunu ve bu cinayetlerin arkasında kimin araştırmak için Irak hükümetindeki dostlarımıza ve Nuri el-Maliki’ye çağrı yapıyoruz” diye açıklamalar yapılan tokalaşmalar var elimizde. Bu çok çirkin. Ona soruşturmalarının sonucunu bekleyeceğimizi söylemek.

Tek bir soruşturma bile olmadı çünkü bu katliamların emrini bizzat Maliki verdi! O uluslararası mahkemelere getirilmeli, terörizm ve insanlığa karşı işlediği  suçlar, cinayetlerle ilgili hakkında dava açılmalıdır, inanıyorum ki bu salondaki hepimiz bunun gerçekleştiğini görmek için yaşayacağız. Maliki’nin olması gerektiği gibi mahkeme önüne getirildiğini görmek için yaşayacağız.

Haydar Al-Abadi görevi devraldığından beri, nihayet Amerikalılar söylediklerimizi, 5 yıldır söylediğimizi duydular. Tanrı aşkına Maliki'yi desteklemeyi bırakın. Nihayet söylediğimiz şey konusunda uyandılar da bunun gerçek olduğunu fark ettiler.

Maliki’ye sahneyi terk etmesinin, bir yer değişiminin zamanının geldiğini söylediler.

Hatta daha sonra mollalar, Maliki’nin başbakan olarak devam etmesi gerektiğini ısrarla seçilmiş hükümeti, Irak temsilcileri konseyindeki  insanları, “Maliki’yi desteklemezseniz sonuçlarına katlanırsınız” diyerek tehdit ettiler.

Dünya artık El-Abadi’yi izliyor.

Özgürlük Kampınd, bu insanlar makineli tüfeklerle hapsedilmiş, bunların 2700’ü için yarım kilometrekarelik bir alan mutlak bir toplama kampı olmuş.

Makineli tüfekler şu anda kampa çevrilmiş, insanlar temel güvenlik hakkından mahrum bırakılıyor. Onlar Özgürlük Kampı’na taşınmadan önce kaldırılmış olan beton istinat duvarlarından bile mahrumlar.

Roket saldırılarından korunmak için sahip olacakları tek olası koruma prefabrik barakalar.

Eşref kampındayken onlara ait olan, büyük ihtimalle şimdi yağmalanmış olan vücut zırhı ve kaskların dağıtılması da reddedilmişti.

Roket saldırılarından kaçabilecekleri hendekler kazmak için kazma ve kürekten de mahrumlar.

Ve Özgürlük Kampı’nın Işid’in önemli bir hedefi olan, Bağdat’a 40 km uzaklıktaki Bağdat Havaalanı’nın hemen yanında olduğunu da hatırlayın.

Bu 2700 kişi kurtarılmalı. Hepsi derhal UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından mülteci olarak kaydedilmeli. Her birine Amerikan Hükümeti tarafından kişisel koruma sağlanmalı.

Onlara Cenevre Sözleşmesi kapsamında korunan kişiler oldukları ve BM ‘in geçici geçiş bölgesi diye adlandırabildiği bir bölgede hapsoldukları söylenmişti.

Ama, neredeyse 3 yıldır geçiş bölgesi denen yerdeler. Onlar BM, AB ve Amerika tarafından aldatıldılar.

Tahran'daki mollaların özel yönergeleri ya da Işid tarafından tamamen yok edilmeden önce, ki onları bekleyen kader bu, havayoluyla Özgürlük Kampı’ndan alınmalılar.

Bayanlar ve baylar, İranlılar uluslararası bir terör örgütü olarak listelenen Kudüs Kuvvetlerinden ileri gelen komutanlarıyla artık Irak'ta ve biz kenarda oturup İran mollalarının kanserli hegemonyası tarafından ele geçirilen Irak'ı izliyoruz.

İranlıların Irak’tan tahliye edildiğini görene kadar Işid’i yenme ihtimali yok.  Işid’in mağlubiyetini göreceksek, Amerikan araştırmasından sonra da yaptıkları gibi Sünni aşiretlerle Şii komşularının birleşmesine ihtiyacımız var.

Biz Kudüs Gücü ve İran destekli şeytani militanların Irak’ta arsız ve kirli işlerine devam etmelerine izin verdiğimiz sürece bu olmayacak.”

NCRI, Çarşamba, 5 Kasım 2014



Derya Beyaz, 09.11.2014, Sonsuz Ark, Çırak/Çevirmen Yazar, Çeviri




Orijinal Metin:


Seçkin Deniz Twitter Akışı