26 Ekim 2014 Pazar

SA953/ KY6-SK27: HSYK ve Eski Günler...

“Bu ülke herkesin. Kimse sadece benim diyemez.”


'1. Daire Başkanlığında 'milliyetçiler' ile hükümet anlaşamadı' veya 'HSYK'da ilk çatlak'... Bu haberler size ne ifade ediyor? Kim bu milliyetçiler? Hangi koalisyonun adamları yargıda yerleştirildi? Kim hangi emelle buralarda hâkim olmak istiyor?

Hukuk devleti olamadığımızın, kararların, atamaların taraflı olacağının ilanı değil mi bu? Takdir ve yorum yetkisi geniş olan hâkimlerin ve yüksek yargı mensuplarının hangi ideolojiden olduğu neden önemli? Neden bu mücadele?

Demek önlerine gelen konularda ülkeyi kendi istedikleri gibi yönetecekler. Yasalar hikâye mi yani? Hukuk adamı olmak ütopya mı? Yoksa bu kesimler karşı ideolojidekilerin böyle yapacağına inançtan yaşadıkları güvensizlikle mi gücü elinde tutmak istiyor? Buna yormak fazlaca iyi niyetli olmak sanırım.

Bu manzara dahi 17 Aralık'ın da hukuki adil bir dava mı yoksa buna benzer ancak farklı kesimlerin güç mücadelesinin tezahürü mü olabileceği konusunda fikir veriyor. Ve belki hükümetle anlaşamayan kesimler aynı iddia olunan cemaat kadroları gibi bir gün kenara atılmamak için baştan savaş veriyor. Ancak o kadrolar neden bu duruma geldi baktığımızda 'ne istediler de olmadı'  itirazına cevap bulmakta zorlanıyorum. O nedenle bugünkü ittifakın bir tarafının ilk günlerden bu şüphesi makul değil.

***

Ülke kaynaklarının, iş olanaklarının, bankaların kapasiteleri hep yargı ve bazı denetim kurumları eli ile artırılabiliyor veya kısıtlanabiliyor. Yine ülkede hâkim ideoloji ve hangi düşüncede insan modelinin daha fazla haklarını kullanabileceği dahi buralardan geçiyor. Oysa fırsat eşitliği, adalet, hak, demokrasi ve hukuk düzenini benimsemiş toplumların yol haritasında bunlar yok. Çıkar gruplarının hakları için temsili normal.

Sesini duyurmak isteyen herkese, hakkı gasp edilen herkese açık bir medya da yok. Zihniyetler hep 'benim' bakış açısı üzerinden, Maliyesi ile BDDK'sı ile, yargısı ile bu enstrümanları kullanmanın peşinde. Bu nedenle biri diğerini yemesin diye herkes kendi adamını yerleştirmenin önünü açmaya çalışıyor.

Bugün artık dünün tekrarı olmasın isteniliyorsa intikamcı ve ele geçirme mantığı ile hareket odaklı planlamalar ile yürümek yerine, özgürlükler, haklar temelli uzlaşmalara gidilmesi zorunludur. Bu ülke herkesin.  Kimse sadece benim diyemez. Kimsenin kimsenin malına, girişimine, yaşam alanına hukuk dışı müdahale etmediği bir ülke düzeni sağlamak bizim elimizde. Yeter ki şimdiye kadar ödenen bedelleri unutmadan fakat bunu intikama dönüştürmeden bir değerler bütünü benimsensin.
HSYK'da bu mücadele; bazı medya organlarınca 'milliyetçi' olarak nitelenmesi tercih edilen kesimler ile hükümete yakın kesimler arasında geçiyor. Burada sosyal demokrat bir ara grup varsa bunlara büyük iş düşmekte.

Milliyetçilik şimdiye kadar antiemperyalist veya Amerikan karşıtı gibi anlaşılmaktaydı. Amerikan karşıtlığı bir başka büyük güç yanlısı olmak veya o destekle hareket etmek anlamını taşıyorsa o da milliyetçilik değildir. Dolaylı olarak büyük güçler karşıt görünse de her zaman uzlaşarak ortak çıkarlarını besliyorlar. 

Kimse ne kendini ne halkı kandırmasın. Bizim ülke olarak her yer ile farklı anlaşmalarımız var. Mavi akım ile Rusya ile ilişkimiz var. Ocak'ta sözleşme yenilenecek. Vergi bindirme söz konusu. Bölge politikaları anlamında da hem Rusya hem ABD ile muhatabız sonuçta.

İşte HSYK 1. Daire başkanlığında en çok oyu alan isim Metin Yandırmaz bu milliyetçi kesimden olarak tanınıyor. Hükümet farklı bir isimde ısrarcı. İkinci daire başkanlığına ise sosyal demokrat olarak nitelenen Mehmet Yılmaz öneriliyor. Bu makamlar atamalarda söz sahibi olacak makamlar.

***
Şimdi 17 Aralık'a dönersek, bugün yeni bir uzlaşma ile bir yerlere gelen milliyetçiler, eski kadrolar gibi ajandaya sahipse bu iş tıkanır. Ve hükümetin en çok oyu alan isimde şüpheli olması makulleşir. Sosyal demokrat bir başkan sorunu çözebilir. Bu kavga genel seçimde milletin en çok oyunu alan iktidarın, milleti ve haklarını temsil kavgası olmalıdır. Ülke kaynaklarını, iş alanlarını ve buna dair izinleri eşit ve adil dağıtma kavgası olmalıdır artık. Geçmişe sünger çekerek bugünden sonra bir yolsuzluk var mı ona bakacak kadrolar iş yapmalıdır. Ergenekon davalarının intikamını, cemaat ve ardından milletin oyunu alarak gelen hükümetten sorma hedefi bu ülke tarihini ve siyasal ve toplumsal yaşamın gerçeklerini, darbeci zihniyeti inkar etmektir.

Kimse yolsuzluklar soruşturulmasın diyemez. Ancak bu iktidar darbeci zihniyet karşısında ezilmiş ve hakları çiğnenmiş kesimlere umut olduğu için, dindar insanlara toplumsal linç yaşatıldığı için hala destek görmektedir. İnsanlar bu kazanımların karşısında kendilerine tahammül edemeyen bir laik kesim olduğunu hissetmese belki o güvene sahip olsa farklı kararlar alabilir. İntikam halkın her kesiminin hakkı üzerinden alınmaya kalkılırsa tarih tekerrür eder ve dönüp dolaşıp aynı yere çıkılır. Bastırılan her şey bir gün patlar.

****
Bugün darbe planlarının gerçekliğini bilen bir nesil var. Bu davalarda yaşanan adaletsizlikleri, Hrant Dink cinayeti gibi konulardaki ihmalleri bu nesil yeni yeni fark ediyor. Onların körü körüne bir partiyi destekleme nedeni yaşadıkları travmalar. Alternatif kendilerini anlayacak oluşumlar yok.

Bu konular analiz edilmeden ne cemaat ne hükümet diyerek yeniden yasa dışı derin yapıların yönettiği bir ülke olmayı da, bunlarla mücadele etti diye her şeyi kendi belirleyen farklı yapılara da, bize haklarımızı verdi diye kendine her şeyi hak gören partilere veya isimlere de mahkum değiliz. Yeter ki insan olarak görelim birbirimizi. Birbirimizi kabul edelim. Kabul etmeyene karşı kim olursa olsun el el ele karşı duralım.

Bu ülkeyi ayaklanma, kardeş kavgası ile hak gaspı ile bölmek milliyetçilik olamaz. Ülkenin faili meçhuller ülkesi olması ve her şey benim demek de milliyetçilik değil. Tahammül ve açık bir toplum değerleri asıl milliyetçiliktir. 17 Aralık ve hükümeti devirme kararı gerçekten Sabah'ta iddia edildiği gibi ABD'de alındıysa milliyetçiler buna ne diyecek?

ABD sözcüsü Kobani yardımlarından birinin İŞİD eline geçtiğini açıklıyor. Bu hesap hataları bölgede karışıklık istendiğini de gösteriyor olabilir. Yapılan yanlış diyen Erdoğan bunu kast ediyor, ancak ABD kabul etmiyor. IŞİD'e silah verildiğini inkar etmezken bunun yanlış olduğunu inkar ediyor.

Hakan Fidan'a İrancı deniliyor. İran'ın karşısında kim var? ABD ve İsrail. IŞİD'den en çok fayda görenin de kim olduğu malum. İran bölgede ağır silahlı olmadığı sürece bir Kürt devletine karşı değil. Tabi bu görünen manzara... Mısır Sosyalist liderinin tanımlaması ise Batı'nın bölgedeki 'yaratıcı kaos' planına, İslamcıların alet olduğu. Suriye'ye bile bakılsa bu anlaşılabilir. Kendi yasalarına rağmen insan hakları ihlali yapan İsrail’e silah veren ABD'den ne bekleyebiliriz? Ancak akılcı politikalar ile bu güçler ile dans etmek daha makul. Meydan okumak bazen gösterişte kalıyor.

***

Velhasıl hukuk devleti olmak bugün yabancı yatırımcı için ekonomik göstergelerden daha önemli bir veri durumundadır. Ya birlikte büyürüz ya birlikte batarız. Konu partiler veya şahıslar değil ve olmamalı. Ancak ideolojik bölünmüşlüğün ve rant kavgasının kurbanı halkın hangi düşünceden olursa olsun hiçbir kesimi de olamaz. Bu millet iki garip karanlık yapıdan birine mahkum değil.

Hangisi daha az kötü derseniz cevabı herkes görüşüne göre verir. Darbecilerdense cemaat diyenler olacaktır. Ancak 17 Aralık ile cemaatin hiçbir farkı olmadığını ortaya koyduğunu düşünenler az değil. Darbecilere yakın kesimlere geri dönülürse onların da zihniyet evrimi geçirdiğinin garantisi yok. Hükümet yani siyaset desek, onların da nefsi davranma hatasına düştüğü yerler oldu. İşte böyle bir ülkeyiz. Bu nedenle hakim ve savcılar yön tayin etmek yerine hukuk derse devrim yaratmış olurlar. Ancak herkes kendine sahip çıkacak bir arka olmadan rahat hareket edemiyor.

***

Diğer yandan Jandarma İçişlerine bağlanıyor. Jandarma zaten polis dışı bölgede kolluk görevi görmekte. Polis de İçişlerine bağlı bir yapı. Bu makul. Ancak altında yatan neden asker içinde olası bilinemeyen 'paralel' iddiaları gibi görünmekte. Zira savcı jandarmayı operasyonlarda kullanabiliyor. Ne günlere kaldık. İlker Başbuğ'lu günleri arıyoruz sanırım...

Güneydoğu'da PKK ile ilgili alınan bazı mahkeme kararları da provokasyon kokmakla itham ediliyor. Yine Jandarama'nın uyuşturucu operasyonları ve bölgede bunun PKK ile ilişkisi bir diğer konu olabilir.

Velhasıl delik deşik edilmiş yargıda, hukuk hikaye durumuna düşürülmüş. Biz hâlâ Suriye'de özerkleşen Kürtlerden rahatsızız. Konu Kürt devleti mi, Siyasal İslam mı, Laik Düzen mi Rant mı? 

Kobani'ye destek olmadığında hükümeti eleştirenler, destek olunca 'sınırda Kürt devleti' diye rahatsız oluyor. 'ABD IŞİD nedeni ile rahatsız' diyenler şimdi koridoru eleştiriyor. Tamam U dönüşü bir gerçek. Ancak eleştiriler de tutarsız. Bir 'Türkiye' adına düşünmeyi başaramadık. Bu noktada sorunun çözümünde aktör olan Öcalan'ın taleplerinin haksız olmadığını belirtti Bülent Arınç. Diğer taraftan hükümete yakın başka bir isim Kobani provokasyonunda Öcalan'ı adres gösteriyor... Farklı düşüncelerin ifadesi de güzel ne diyelim...

Evet. Artık her türlü alerjiden sıyrılma zamanı. Suriye'den gelen çoğu naçar aç dilenenlere 'el bebek gül bebek bakılıyor' diyen Arap alerjisinden de, Kürt alerjisinden de, İslam alerjisinden de, alevi alerjisinden de, laik alerjisinden de, paralelle ilişkisi olmayan yardım derneği alerjisinden de sıyrılmalı... Bebek katiline bebek katili dedin de ölümler mi durdu? Belki böyle durur... 

Gerçek politik eleştiriler bunlardan sıyrılıp, objektif bakılarak yapılmalı. Her görüşten aktivistler birleşmeli. Yakmak yıkmak için değil hukuk için. Başkasının acısını da duyabilmek için...


Serra Karaçam, 26.10.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Medya Müfettişi



Seçkin Deniz Twitter Akışı