2 Haziran 2014 Pazartesi

SA709/YB20: Yürüyüp Giden Geminin Kanatlarında/ Sınanmış Renkler 20

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Belki böyle yaratıldığımız için böyleyiz, belki böyle yaratıldığımızı düşünüp böyle olmayı kendimize bir hak sayıyoruz.”

İnsan, büyüklerden gizli saklı yaramazlık yapan çocuklar gibi. Hiç kimsenin kendisini görmediğini ve duymadığını sanıyor, gizli-saklı günahlar işlediğinde. Entrikaların, tuzakların insanlara yakalanmadan meşru sayılacağını düşünüyor. Ne büyük gaflet. Şu serinliğini geri almaya çalışan havaya bakınca, bunları düşünüyorum. Daha dün soğuğun, sıcağın çekip çevirdiği zihnim, bu gün serinliğini giyinmeye uğraşan göğe asılı sesleri duyuyor, rüzgar yelkenleri tatlı hışırtılarla dalgalandırırken.

Kimler geçip gitmedi ki, buralardan? Kraliyet gemileri, ambarları genç ve sağlıklı kadın-erkek kölelerle dolu insan kibirli tacirlerini taşıyan gemiler, içlerinde toplarını, oklarını, kılıçlarını kuşanmış leventlerle dolu savaş gemileri, baharat fıçılarından ipek toplarına kadar tıka basa doğu dolu ticaret gemileri… Hepsinde binlerce insan vardı, binlerce ses, binlerce hikâye…

O sesler, hikâyeler ve insanlar nereye gittiler? Neredeyse hepsinin geçip gittikleri bu hayat onların bıraktığı izlerle dolu, ama onlara dair bir işaret yok. Bir gören olmayacak mıydı, onlar yapıp ettiklerini yaparken, bir işiten olmayacak mıydı onlar konuşurken? Kim, nasıl hesap verecek o vakit? Şüphesiz hepsi gizli şimdi hepimize o gemide olanlar; şüphesiz hepimizin yaşadıklarının çoğu hepimize gizli şimdi. Hiç duyan ve gören olmasaydı, adaleti kimden isteyecektik?

Bu su, bu sonsuzmuş gibi görünen su, bu okyanus, milyonlarca yıldır nereleri gezdi dolaştı, kim bilir? Göğe yükselirken her gündüz güneşinde tonlarca su, nerelere gitti, hangi susuz dudakları ıslattı da kudurttu, kim bilebilir? Kimleri boğdu sarnıçlarda, ırmaklarda, saray kıyılarında? Hangi güzel kadınların tenlerinde okşandı, hangi ölülerin soğuk tenlerinde haşlandı, kim bilebilir? Kim bilebilir hangi sâkinin hangi beddualarla ikram ettiği suyun duyduklarını, gördüklerini?

Gemimin esrarengiz yolculuğu bu. Yazıyorum anlatılmamışlardan, görülmemişlerden duyup gördüklerimi. Duyuyor ve görüyorum, hepinizin duyup gördüğü gibi. Düşünüyorum. Bu benden başka kimsesi olmayan geminin duyup gördükleri ile benim duyup gördüklerim aynı mı? Ellerinizin, gözlerinizin, kulaklarınızın, dillerinizin, tenlerinizin görüp duydukları ile benim görüp duydukların aynı mı? Benim uzuvlarımla ben aynı şeyleri mi görüp duyuyoruz?

Yapıp söylediklerimizden başka, zihnimizden geçenleri de biliyor Allah; ama biz hiç korkmuyoruz düşüncelerimizden, düşüncelerimizdeki günahlardan, kötülüklerden. Sonra kötüleri ve kötülüğü suçluyoruz en küçük fırsatta. İçimiz kötülüğe, ses etmeden de omuz vermişse içinden, nasıl suçlarız başkasını? Nasıl cesaret ederiz suçu, kötülüğü başkasının sırtına yüklemeye?

Korkuyoruz, doğru, geçmişe koşup çar çabuk günahlarımızdan arınmak istiyoruz; ama gidemiyoruz, gidemeyeceğimizi biliyoruz. Çaresizlikle kendimize dönüyor ve her zaman yaptığımız gibi yapmaya devam ediyoruz. Sanki Allah yokmuş gibi, sanki Allah bizi görmüyor ve duymuyormuş gibi yaramazlık yapmaya devam ediyoruz. Yani; kaçıyoruz, kaçamayacağımızı bilerek.

Çaresiz miyiz? Bu gemi, bu okyanus ve bu gök çaresiz olmadığımızı söylüyor her dakika bize. Rüzgar var, yelkenlerimiz var, pusulamız var. Kur’an sapasağlam duruyor orada ve biz bakmasak da görmek için, dinlemesek de işitmek için, dosdoğru doğrunun orada olduğunu biliyoruz; duanın, tövbenin içimizdeki günahları, suçları ve kötülükleri eskiteceğinin farkındayız. Ama bunu yapmaya bir türlü karar veremiyoruz.

Karar veremiyoruz kendimiz adına, tekrar tekrar aynı yokuştan aşağı hızla ineceğimizden emin olduğumuz için. Yaramazlık yapmak daha kolay geliyor ve biz hiç utanmadan aynalardan, gizli-saklı işlerle görünmez ve duyulmaz olacağımızı sanarak yaşamaya devam ediyoruz.

Belki böyle yaratıldığımız için böyleyiz, belki böyle yaratıldığımızı düşünüp böyle olmayı kendimize bir hak sayıyoruz.

Ne yaparsak yapalım, ne düşünürsek düşünelim, ne söylersek söyleyelim; Allah görüyor, biliyor ve işitiyor. Bu derin okyanusta nasıl bu rüzgar bu yazdıklarımı alıp size getiriyorsa ben seslerimle konuşmadığım halde, nasıl siz kulaklarınızla duymadığınız halde işitiyorsanız ve biliyorsanız şu an ne düşündüğümü ve ne yaptığımı, Allah da öylece biliyor her şeyi. Ben okyanusun sonsuzluğunda tek başına duruyor olsam da bir şey yapıyorum ve onu size ulaştırıyorum. Allah neden kendisine ulaşmasına izin vermesin ki?

Yorgun ve yaşlıyım. Anlatılmaz olanları anlatmak gibi bir derdim yok; gelip geçecek olan bu günlerin gecesinde size ne bırakabilirsem söylediklerimden, düşündüklerimden ve yaptıklarımdan, onlar bilinsin, duyulsun ve görülsün istiyorum.

Her bir kişi,  nasılsa baştan başlayacak ve kendi tarihini yazacak hiç kimseye itibar etmeden. Tâ ki birileri de yaşamış, acaba ne düşünmüşler diye merak edene kadar…

Bunun için hepsi… Yürüyüp giden geminin kanatlarında dinlenen insanlığın bizzat kendisi… Buzula mı yürüyor, kayalara mı? Günaha mı yürüyor bağışlanmaya mı?

Bilin ve düşünün istedim işte.

Yaramazlıklarınızın gizli kalmayacağını unutmayın istedim.

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 02.06.2014, 22:49Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 20



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı