7 Ocak 2014 Salı

SA519/ KY5-PT11: Kiziroğlu Mustafa Bey/ Roman- 2. Bölüm: İmtihan

Kiziroğlu Mustafa Bey


2. Bölüm
 -1-
Kadı Cemalettin ile Şeref ikindi üzeri Değirmenci Yusuf’un değirmenine vardılar. Değirmenin suyunun azlığından değirmen çalışmıyordu. Yusuf sundurmada oturmuş, sırtını güneşe vermişti. Gelen atlıları duyunca arkasını döndü yavaşça ayağa kalktı. Kadı Cemalettin selam verdi. Atlarını durdurdular. Beyoğlu Şeref baygın bakışlarla süzdü ihtiyar adamı.

Kadı, Şeref’e, “Biraz soluklanalım, ne dersin Beyoğlu?” dedi, atından yavaşça indi. Şeref omuzlarını silkti. Bir şey söylemeden o da indi atından.

“Hoş geldiniz Kadı Efendi.. safâlar getirdiniz!” diye karşıladı Kadı’yı Değirmenci Yusuf. Şeref’e bakmadı bile. Şeref de umursamadı. Az ilerde kuru dere yatağına doğru atıyla birlikte yürüdü.

“Yaman bir yoldaş bulmuşsun Kadı Efendi!” dedi gülerek Şeref’i gösterip. Kadı, Yusuf Baba’ya göz kırptı, “Neylersin! Biri yapacaktı.. bana düştü!” karşılığını verdi. Birlikte sundurmaya varıp oturdular.

“Ekşi ayranımız da yok bu sefer Kadı Efendi.. ama az da olsa suyumuz vardır.. hem de göze suyu.. soğuk mu soğuk.. ha dilersen nargilemiz de vardır.. şıpın iş hazırlarım!”

Kadı Cemalettin ayağa kalkmaya çalışan Yusuf Baba’yı durdurdu.

“Hiç zahmet etme. Biraz soluklanıp yola düşelim.. karanlık çökmeden sancağa varam istiyorum.. seni iyi gördüm.. çabuk toparlamışsın!”

Yusuf Baba, “Elhamdülillah!” dedi. “Azıcık kötekten ne çıkar.. birkaç gün dinlenmiş olduk.. hoş hep dinleniyoruz ya Sarı Fuat sayesinde.. bakalım ya nasip!” diye cevapladı Kadı’yı.

Köylünün, baldırı çıplakların sabır anlayışı ne tuhaftı. Ne bitimsiz bir sabırdı. Bu bir boyun eğme miydi? Hayır, bu boyun eğiş değildi. Boyun eğiş gibi gözükse de öyle olmadığını biliyordu Kadı. Yağmuru beklerdi sabırla. Kıraç toprağa tohum serper, yağmuru beklerdi. Bu yıl olmadı, seneye inşallah derdi. Ve beklediğine mutlak ulaşırdı. Ama öyle ama böyle ektiğinin karşılığını alamasa da alır ve ektiğinin karşılığını bir gün mutlak alacağına bütün içtenliğiyle inanırdı. Onları ayakta tutan dirençli kılan bu sabır bu inançtı. Ne kuraklık bellerini bükerdi ne sel. Ne salgın hastalıklar karşısında pes ederlerdi. Çıtkırıldımlık onların kitabında yoktu. 

Kitaplarında yenilgi yoktu. Her yenilginin onları bir adım daha zafere ulaştıracağına, zafere ulaşacaklarına yürekten inanıyorlardı. Bu inanç onların yaşam biçimiydi. Doğuştan geliyordu. Doğuştan getiriyorlardı.

“Bunlar da geçecek be Yusuf Baba.. bunlar da geçecek.. çoğu gitti azı kaldı?” diye konuştu Kadı.

Yusuf baba başını salladı “Elbet.. elbet öyledir. Çoğu gitti azı kaldı. Bir sel gelir derenin yatağını değiştirir bir tufan olur dereyi yerine kor sarayları yıkar.. bilirim Kadı Efendi.. bilir ve görürüm. Tufanın habercisidir derenin yatağını değiştiren sel.. bunu görüyorum!” cevabını verdi gülerek.

 Bakışıp çocuklar gibi gülüştüler. “Doğan Beyimiz, gelin kızımız nasıllar.. onlara da selamımı söyle!” diyerek ayağa kalktı. Şeref sıkıntılı sıkıntılı kendilerine bakıyordu. Başıyla işaret etti. Atına doğru yürüdü. Değirmenci Yusuf kadı atına binerken “Aleyküm selam.. bıraktığımda iyilerdi.”

Kadı atını dehledi. Şeref arkasında sancağa doğru ağır ağır atlarını sürdüler.

Şeref atını hızlandırıp Kadı Efendi’nin yanına vardı. Bir süre yan yana gittiler. Şeref bir şeyler sormak isteyip soramıyor gibiydi. Ne de olsa kadı ile ilk kez yüz yüze gelmişti. Yabancıydı. Hem Şemseddin Efendi örneği bütün tazeliğini koruyordu.

Cemalettin Efendi, Şerefe bakmadan, “Bir şey mi diyecektin Beyoğlu?” diye sordu. Şeref kekeledi.
“Şeyy.. yani.. Yusuf Baba’yı falakadan kurtarmışsın diye duydum da.. öylesine yaşlı bir adamı ne hakla falakaya yatırırlar ki.. bunu diyecektim.” Sustu.

Konuşmaya can attığını belli etmemeye çalışıyordu. Atını yavaşlattı. Bir at boyu geriden gelmeye başladı yeniden. Bu kere kadı atını yavaşlattı. Şeref'in yanında sürmeye başladı.

“Doğru duymuşsun!” dedi. “Falakadan kurtardık sayılır mı o da meçhul.. garibana on beş değnek vurdular.. elimden fazla bir şey gelmedi!”

“Dedim ya babam zalimin tekidir. Güya benim için göz yaşı dökmüşmüş.. Bodur söylediydi. Yılan ağlamayı ne bilsin?”

“Öyle deme.. babadır nihayet.. insan atasına böyle de acı söz söyler mi?” diye tersledi Kadı, Şeref’i.

Şeref umursamazlıkla:

“Öyle atam olacağına hiç olmasaymış. Anam taş doğuraymış benim yerime.. taş olaydım da şahit olmayaydım şahit olduklarıma! Ama nihayet sen de..” dedi ve sustu.

Kadı atını durdurur gibi yaptı, “Ben de.. ne olmuş bana!” kafasını salladı Şeref. Öfke ile tükürdü.

“Söyle evlat ne olmuş bana?” diye ısrar etti Cemalettin. “Ya sen de Şemseddin gibi olursan?”

Utanmıştı Şeref. Yine de söylemeden duramamıştı. Kadı:

 “Şemseddin’in çok yakın tanırdım.. eğer bunu duyduysan.. evet bir odayı paylaşmıştık. Mert dürüst bir insandı.. ama kiminin evveli.. kiminin ahiri.. demişler.. ben niye Şemseddin gibi olayım ki?”

Şeref yeniden umursamaz tavrına bürünmüştü. “Dünya yansa bir horum otum yanmaz”, diye geçirdi içinden:

 “Eee” dedi. “Altının yüzü sıcaktır.. tez eritir insanı.. altınla erimeyeni kadınla eritirler.. o da olmadı hançer devreye girer! Senin payına ne düşmüş, ne düşecek göreceğiz! Herkesin payına bir şeyler düşer, benim payıma da zıkkım içki düştü.. bir de bıyığı terlememiş can!”

Son sözüne canı sıkılmıştı. Kendi kendine lanetler savurdu. “Şimdi bu sözün sırası mıydı!” diye geçirdi içinden.

Kadı Cemalettin Efendi hiç istifini bozmamış derin bir iç çekmişti.

“Haklısın be Beyoğlu.. Haklısın.. kim bilir kimin payına neler düşmüştür. Ben küçükken babamla oduna giderdik. Odun toplar yorulurduk. Sonra bir ağacın altına bağdaş kurup oturur bir parça kuru ekmekle birer çivil peyniri iştahla yerdik. Babam ‘Allah’ım beni altunla, beyaz etle imtihan etme!’ der aminle bitirirdi. Ben de onunla birlikte ‘amin!’ Derdim. Babam güler başımı okşardı. Bilmezdim o sözün anlamını. Çok sonraları öğrendim elbet. Ve ben de beş vakit namazda aynı duayı yaparım.

‘Allah’ım beni altunla, beyaz etle imtihan etme!’ Umarım bu iki şeyle imtihan olmam.”

Şeref tıpkı kendi çocukluğunda olduğu gibi “Amin!” dedi. Bu kez babası gibi kendisi güldü. Sancak görünmüştü. Atlarını hızlandırdılar. Akşam namazına kavuşacaklardı.


<<Önceki               Sonraki>>


Puran Tilmiz, 07.01.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar






Seçkin Deniz Twitter Akışı