20 Temmuz 2013 Cumartesi

SA300/KY1-CÇ15: Hani Bendim Yedi Renk?

“Ben Kur’an-ı Kerim’i tanımadan Müslümanları tanısaydım, korkarım Müslüman olmazdım..
 Yusuf İslam


Ben! Yalnızca ben! Ağlasam da, gülsem de, burada olsam da, olmasam da ben işte.. etiyle, kemiğiyle her şeyi ile sahte olan ben. Silik. Köpeksi. Yaban. Yalan. Her şeyi yalan olan ben.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Benim yatsıyı bile bulmadı hiçbir zaman. Zorun ayak sesini duyduğumda hemen söndürdüm mumu. Daha güneş belki yeni batmıştır. Henüz ışıklarının son kırıntıları yeryüzünü terk etmemiştir bile ve ben mumu yakmadan söndürmüşümdür. Söndürdüm.


Gündüz bir başka riyada, gece başka bir riyada oldum. Riyanın sütünü sağdım günde beş vakit. Düşlere bile yalan kattım. Düşleri bile riya ile giydirdim.

Benim her şeyim yalan. Nefes alışım. Kulluğum. İnsanlığım. Merhametim, acımam, ağlamam, gülüşüm, güldürüşüm.. övüşüm, yerişim.. Her şeyim yalan.

İçimden bir yiğit çıkıp bağıramadı: “Kral çıplak!”diye. Hatta şöyle demesi daha doğru olurdu gösterip de beni:

“Bakın kralın soytarısı da çıplak!”

Ben! Kibir abidesi! Ama ne kibir.. alçaklığı bile kibirden. Yalvarışı bile! Kan ağlayışı, el etek öpüşü bile kibrinin aksülameli!

Ve fakat kibri bile sahte. Hani onda olsun samimi olsaydım. Olabilseydim!

Artık treni kaçırdığımın farkındayım her türlü oluşun. Hangi sahtelik oluşa bir yol verir ki? Hangi sahtekâr oluşun kapısına ulaşabilir ki? Hangi sahtekâr aşabilir ki oluşa açılan geçidi?

Dostluklarım, birlikteliklerim hepten sahte... kalbimin çarpması, susuzluğum, açlığım riyanın zafer çığlıkları.. kendimi sigaya çekişim, yerinişim gülüşü riyanın. Riyakârlığım bile sahte.

Şikâyetlerim sahte. Memnuniyetim hepten kalpazan işi. Eli öpülesidir yanımda her tür ziynet kalpazanının.. ben ki mucidiyim kalp sevdaların.. ben ki mücellidiyim kalp duyguların, duyuşların, duyumsamaların, inanmanın.

Varlığım sahte.. gölgem sahte.. dünyama doğan güneş sahte.. göğümde yıldızlar sahte bile değil, sahteden bir adım ilerde.. gözlerim riyaya açılan pencere.. içim sahte, dışım sahte..

Hırsızlıkla el eledir sahtekârlığım. Hıncı geçmişe yükledim.. öfkeyi çaldım mazlumdan. Yetimin umudunu kaçırdım. Öksüzün geleceğini. Yoksulun beklentisini, maktulün tanıklığını sakladım.. karnına tekmeler savurdum gebe kedilerin. Yuvalarını bozdum güvercinlerin.

Şekerle besledim akrepleri. Köpeklere yaltaklanma kursları verdim.

Söylenceleri vahiy diye sattım kentin akşam pazarlarında.. kralların sofrasında şaklaban, yığınların karşısında palyaçoluk yaptım sezdirmeden.

Farelerden bile önce ben terk ettim gemileri. Daha batmamışken, daha umut varken, su üstünde tutunabilme imkânı varken, bir el olsa kurtulacakken, kendimi feda ediş masalıyla bıraktım.. güya çılgın sulardı kendimi attığım.. görmüştüm oysa bir başka gemi.. bir başka sal.. fareler benden daha onurludur terk etme hususunda her hangi bir gemiyi..

Yalandı mazlumun yanında yer alışım.. mazlumun arkasında durup zalime göz kırpardım belli etmeden mazluma. Yalandı emeğinden başka neni olmayanın yanında duruşum. Bir dilim ekmeğindeydi gözüm! Gerçekte el ovuşturup dururdum kan dökücülerin sofra artıklarına. Ne zevkle kemirdim arta kalan kemiklerini. Yarım kalan kadehlerini gizlice bitirdim utanmazca. Ne sahtekârdır utancım. Ne hokkabazdır mahcubiyetim.

Nasıl da inandırdım mustazafları! Nasıl da kundakladım kulluklarını abidlerin, zahitlerin! İfsat ettim şölenlerini, törenlerini.. nasıl da buladım çamura çocukların bayramlık giysilerini güzelleştirerek yapıp ettiklerimi..

Ben! Yalnızca ben! İşte ben; etiyle kemiğiyle olanca varlığıyla ben sahte gözyaşları mücellidi.

Kararan kanları çaresizlik gerekçesiyle yıkayan, yıkanmasını haykıran pervasızca..

Ahde vefanın ırzına geçtim hayasızca. 

Bir Hüseyni yiğit çıkmalı artık, çıkıp çekmeli bu ucuz gaz lambasının fitilini.. söndürmeli bu sefih, bu riya mumunu. İndirmeli şalterini. Susturmalı. Gözleri açılmamış kediler için olsun yapmalı bunu.

Bombalanan Bağdat için, yakılan Kudüs için, Keşmir için, Hama için, Halep için, güney için, batı için, doğu için. Harap edilen geçmiş, yağmalanan gelecek için, tarumar edilen sofralar için bir Hüseyni yiğit çıkıp gelmeli.

Her mazlum kendini bir Hüseyin kılmalı akan kanların durması için, sömürü sultasının susması için. Dilimden çarmıha germeli beni. Kırk kilitli sandığa gömmeli bu riya sevici beni. Artık zamanıdır kırk katıra bağlasın mustazaflar riyasında bile samimi olmayan beni.

Ah ben! Safdaşımın alın teriyle Firavuni sofralar kuran ben! O sofralarla kentlerin albenili sokaklarında Nemrut’a parmak ısırtan ben!

Hani bendim yedi renk? Hani mazlumun elinden tutmak içindi savaşım? Hani bir parça ekmeğe muhtaç bırakılan insanlar içindi nefes alışım? Hani bendim dicle kenarında bir kurdun kaptığı koyunun hesabını soracak olan? Hani alın teri kurumadan hakkını veren olmaktı gayem? Hani La şarkiyye La garbiyye diye bağırandım? Hani karşısındaydım eşref-i mahlukâtı köle yapanların? Emeğine kan doğrayanların boğazına sarılacaktım hani? Hani kursağından çekip çıkaracaktım çaldıklarını uğruların?

Ah ben! Ne kalleşmişim! Ne riyakârmışım! Ne zalim ne müfsitmişim! Ne doymak bilmez bir iştahın sahibiymişim! Nasıl da pazarlamışım insafsızca bu açlığı? Nasıl da inandırmışım mustazafları!

Ey Mustazaflar gelin boğun beni! Akan kanların, gözyaşların dinmesi için gelin ve boğun beni. Yokluğun kuyularına gömün beni. Işığınızı çalan, aşınızı kirleten, dünyanızı dar eden beni kırk satıra vurun. Ben var oldukça huzur yok size! Ben var oldukça terinizle kurulacaktır firavuni sofralar. Ben var oldukça teriniz yükseltecek kisranın saraylarını! Gelin ve boğun beni!


Cemal Çalık, 20.07.2013, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark




Seçkin Deniz Twitter Akışı