16 Kasım 2014 Pazar

SA991/SD189: Doğu, Batı ve Aşağılama Nöbetleri'nde Değişen Koordinatlar

Batı'yı hızlı çöküşe götüren o tek sebep de sömürü düzeninin 21. yüzyılda da sürmeye devam etmesiydi. 

Çöpten işe yarar bir şeyler toplayan yaşlı Alman kadın/ 2013

Yerküre'nin geçmişi ve yerkürede yaşayan insanların, toplumların ve ülkelerin birbiriyle ilişkisi biz insanlar için tarihte yer bulabildiği kadar görünür haldedir. Ülkeler, sistemler ve yönetim modelleri, insanları derinden etkilerken, insanların duygusal tarihleri de söz edilen ilişkilerden etkilenerek var olmuştur. Buna sosyoloji veya psikoloji bazlı yaklaşımları ve analizleri inceleyerek, medeniyetler arasındaki farkları ve ilişkileri mukayese ederek bakmak mümkündür.

Batı'nın İskender-Roma imparatorluklarıyla var olmaya başlayan medeniyet kurgusu, diğer dünya medeniyetlerine göre çok geç tarihlidir. Ve bu döneme kadar, Amerika kıtasındaki eski medeniyetler dışında, batı, kendine özgü değerler kompozisyonu oluşturamayacak kadar temelsiz, birey-aile-toplum düzeneği ile ürememiş fertlerin bileşimidir. 

Uzun yüzyıllar boyunca batının sosyal dokularında güdülerin hakim olduğu ilişkiler ağı var olmuştur; Hristiyanlık öncesinde ve sonrasında savaşlar ve acımasız katliamlar bu durumu daha da kalıcı hale getirmiştir. Ve nihayet yönetim şekilleriyle mücadele, batının medeniyet ve kültür değerlerinin oluşmasını sağlamaya başlamıştır. İngiltere de çok yakın tarihli (1215) Magna Carta, özüyle kendisini görünür hale getiren bir kültür ve medeniyet zemini için gerekli koşulların tarihsel başlangıcı sayılabilir. 


Söz edilen döneme kadar batı, vahşi ilişkiler ağıyla sarılı topluluklardan oluşmaktaydı. Ve buna göre yönetim şekilleri de aynı niteliklere sahipti; medeniyetlerin insanlık tarihine kadar uzandığı mekanlar, yerkürenin doğu ve orta kısımlarındaydı. Bu sebeple batının insanları, güç ve zenginlik anlamına gelen doğuyu, sürekli aşağıdan bakarak gözlediler. 19. yüzyıla kadar Doğu, Batı'yı ilkel görerek aşağıladı...

Medeniyetler ve kültürler arasındaki ilişkilerin ticaretle başladığı ve savaşla devam ettiği bir dünyada kuşkusuz aç ve vahşi olan daima tok ve medenî olana saldıracaktı. Fransa kralı 14. Lui ve Papa sosyalgenlerine işlemiş olan bu "aşağılıklık alışkını" duyguları özenle işleyerek, zengin doğuyu yıkmayı ve aşağılamayı hedef seçtiler. Bundan önceki Helenistik ya da Haçlı tipi saldırıların çoğu, bilfiil vahşi duyguların tatmininden başka bir nedene bağlı değildi. Amaç hakimiyet ve zenginlik elde etmekti; ancak "Doğu'yu Aşağılama" hedefi söz edilen dönemde (17 yy.da) özellikle seçildi...

Uzun ince bir yol hedefi sabırla işlendi. Batı'nın topyekun saldırısı öncelikle "doğu medeniyetlerinden ve kültüründen aşırarak geliştirdiği her şeyi, doğudan saklayarak geliştirme" stratejisine uygun olarak ilerledi. Kiliseler, bu sebeple, çok özel din adamları dışında kalan insanlara "kapılarını kapattılar"; sıradan din adamları bile bu bilgiye ulaşamadılar. Ve Doğu nifaklarla meşgul edilip yavaş yavaş çökertilirken, Batı kendi medeniyetini kurmaya başladı. Bundan dolayı rönesans ve reformlar ile sanayi devrimi sırlarla dolu bir geçmişe sahiptir...

Güç ve zenginlik Batı'da mevcut olamayandı ve Batı bunu elde etmek için önce gücü elde etti. Zenginlik ise, güçle beraber sömürge düzeniyle elde edildi; bu çok kolaydı. Zengin Doğu kendi medeniyetleri içinde eskidi; zengin doğu kültürü, insanların vahşi ve ilkel güdülerine hitap edilerek geçmişe itildi. Serüven tersine döndü; geçmişinden kopan doğu, eski batı gibi ilkel ve vahşi insanlardan oluşmuş insan toplulukları hâline geldiler. Batı ve Batılılar zengin ve bilgili olurken, Doğu ve Doğulular fakir ve cahil oldular. Dolayısıyla Aşağılama-Aşağılanma yön değiştirdi. 

Batı'nın aşağıladığı Doğu, elbette sonsuza dek bunu hazmedecek değildi; ancak bazen sebepler birleşerek sonuçları üretecekleri zaman "tek sebep" sonuçları hızlandırır. Batı'yı hızlı çöküşe götüren o tek sebep de sömürü düzeninin 21. yüzyılda da sürmeye devam etmesiydi. Batı vadettiği insan haklarını ve demokrasiyi ataları Yunanlılar ve Romalılar gibi sadece kendisi için istemekteydi.

Mistik doğu dinleri pasif insan modelleri üretirler; oysa İslâm, aktif insan modelini öngörür. Batı'nın en önemli hedefi İslâm ve müslümanlardı; halen öyle olduğu artık matematiksel olarak da kesin. Ve Batı en son yapmaması gerekeni yaptı; müslümanların dinine ve peygamberlerine saldırdı onunla alay etti. (2001 sonrası ürettiği kaosla Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Mısır, Libya ve diğer Afrika ülkelerinde yüz binlerce müslümanın ölümüne neden oldu)

Sonuçları sebebiyle bu hata, kuşkusuz batı için çok kötü, doğu için de çok iyi sonuçlar üretecek olan bir hataydı; artık Doğu özellikle İslam Dünyası, Batı'nın sömürü ve aşağılama devrinin sona erdiğini kavramıştır. 

Uzak Doğu'nun tamamının, Amerika ve Afrika kıtalarının batılılarca kanlı bir şekilde işgalinden sonra başlayan Doğu'yu somut olarak "Aşağılama Dönemi" 21.yy da sona erecektir. Batı hızla çürümüş medeniyetinin içinde boğulmaya devam edecektir. 



Dilenen, çöplerden yiyecek toplayan yaşlı batılıların "insanca endişelerle" Doğu'ya, Türkiye'ye yerleşme ve orada ölme gerekçelerini dikkatle irdelemek bize daha küresel bakma fırsatı veriyor... 


Güncel ek: 

ABD’de yoksulluk sınırında yaşayanların sayısının 50 milyona yaklaştı. Nüfus Dairesi tarafından açıklanan rakamlar, ABD nüfusun yüzde 16’sının yoksul olduğunu gösteriyor. 2010’da 46 milyon 200 bin olarak açıklanan yoksulluk sayısında yapılan düzeltmelerin ardından, artan yaşam masraflarının da hesaplama yöntemine dahil edilmesiyle bu son rakam elde edildi.

AB vatandaşlarının yaklaşık olarak 4'te 1'i yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında bulunuyor. Eurostat verilerine göre yoksulluk ve dışlanma riski Macaristan'da % 34, Letonya'da % 35, Yunanistan'da % 36, Romanya'da % 40 ve Bulgaristan'da % 48'e kadar yükseliyor. Yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşayanların oranı İtalya'da % 28, İspanya'da % 27, İngiltere'de % 25, Belçika'da % 21, Almanya'da % 20, Danimarka'da % 19, Fransa'da % 18, Hollanda, İsveç ve Finlandiya'da % 16 seviyesinde bulunuyor. Avrupa Birliği AB 'de risk altındakilerin sayısı 2008'de 116,5 milyon seviyesindeyken bu sayı önceki sene 122,7 milyona yükseldi. Nüfusun % 17'sinin yoksulluk sınırının ve % 10'unun açlık sınırının altında yaşadığı Avrupa Birliği'nde, kronik işsizler de hesaba katıldığında risk altındakilerin oranı % 24,5'i buluyor. Her 4 Avrupalı'dan 1'i yoksulluk riski altında. TRTHaber, 04.11.2014

2013 yılında Avrupa Birliği'nin görece 2008 Ekonomik Krizi'nden daha az etkilenen lokomotif ülkesi Almanya'da Federal Hükümet tarafından yayınlanan Yoksulluk ve Servet Raporu'na göre yoksul olan veya yoksulluk riski altında olan nüfus bütün nüfusun %15'i..  2,5 milyonu çocuk olmak üzere on iki milyon kişi  bu oranın içinde. 2002 yılında bu ülkede tüm sakinlerinin yüzde 12,7'si fakirdi. Almanya'da yoksulluk artıyor. Bu durumdan en çok etkilenenler hasta ve yaşlılar, düşük ücretliler ve işsizler, büyük aileler ve tek ebeveynler. Yalnız ebeveynlerin yüzde 43'ü kötü olarak kabul ediliyor.  (Bakınız; Almanya'da Yoksulluk/ Armut in Deutschland,) Seçkin Deniz, 16.11.2014, Sonsuz Ark


Seçkin Deniz, 05.02.2006, Sistematik Analizler 20

Seçkin Deniz Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı