20 Mayıs 2023 Cumartesi

SA10185/SD2756: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 19

  Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Romanın ruhunu inşâ ederken de bir tutkunun içimde büyük bir enerji oluşturduğunun farkındaydım. İD’ye anlatırken romanın ruhunun da anlaşılmasını istiyordum aslında. Her tutku kötücül veya şeytanî değildi, Allah rızasına ulaşmak arzusu da bir tutku sayılabilirdi."

Hâz merkezli ve ahlaksız Batı kültürünün ürettiği kadın tipini anlamak bana sıkıntı veriyordu. Mahir’le bunu konuşmuştuk. Ben ‘erkekleştirilmiş, anaç ve kuşatıcı cinsiyeti elinden alınmış ve eline nükleer bir silah gibi kullanılabilen seks silahı verilmiş bir şeytan’ diye tanımlamıştım Batı kültürünün ürettiği kadını.

‘Farklı ve oldukça rahat bir kadın tipi var evet, ama sadece cinsellik anlamında değil, her alanda çokça görünür ve etkin bir kadın tipolojisi bu, her açıdan becerikli, önde, görünür, belki lüzumundan fazla biçimde önde ve görünür!’ demişti Mahir. ‘Ama sanki Batı toplumunun hemen her şeyin sınırını zorladığı ve yeni bir alana ulaştığı genel çerçeve içinde bir durum bu. Bir biçimde olması gereken ama sınırları zorlanan bir özgürlükle gelen bir şey bu; gerek kadının kendini ve kendine dair olanı tanımı ve gerekse kadına yönelik tanımı da belirleyen bir şey...belki Avrupalı olmak gibi bir şey…’

Mahir’e hak veriyordum; samirîlerin edebiyat, sinema ve moda ile tasarladığı ve bugün karşımızda duran ‘Avrupalı Kadın’, her şeyi yapabilecek özgürlükte bencil bir yaratıktı. Tutkuları için yaşıyordu ve erkeği bu tutkuların bir nesnesi ya da aracı olarak kullanıyordu.

‘Tutkuların sona erince ne yapacaksın?’ diye sordum gideceğimiz yeri söylememi bekleyen İD’ye. ‘Ya da yaşlanıp cinsel cazibeni kaybedince? Bizde insanlar hatıraları ve bıraktıkları iyi izler, yapılan iyilikler, merhamet ve sevgi yüzünden değerlidirler, geçmişinde olmayan herhangi biri sana neden önem ve değer versin?’

‘Ben!’ dedi İD. ‘Hatıralarıma çok değer veririm, geçmişimde olan iyi insanları asla unutmam!’

‘Ya tutkular?’ diye sordum. ‘Seni alıp götüren tutkuların olgunlaşır mı sence?’

‘Bilmem, hiç düşünmedim!’ dedi İD. ‘Tutkular olmadan hiçbir şey olmaz. Sence olgunlaşırlar mı?’

Derin bir nefes aldım. Arabayı güneybatıya doğru sürmesini istedim. Maryland Avenu SW üzerinden gidiyorduk. İleride sola dönecek Independence Avenu SW üzerinden gidecek ve tekrar sola dönerek First ST NE’ye, Capitol’ün arkasındaki Supreme Court of the United States- Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin önüne, oradan da Constitution Avenu NW’ye ve tekrar sola dönerek geldiğimiz Pennsylvania Avenue NW’ye çıkacaktık. 

Amerikan Yüksek Mahkemesini ve Beyaz Saray’ın kuzey batısında Pennsylvania Bulvarı’nın üzerinde kalan neredeyse her tarafı camdan yapılmış olan IMF binasını ve Dünya Bankası’nın aynı bulvarın kuzeyinde ve güneyinde yer alan iki ayrı binasını yeniden gezmek istiyordum. Sonra da Türkiye’nin ‘Vaşington Büyükelçiliği’ yazan binasına gidecektik.

‘Tutkular olgunlaşırlarsa tutku olmaktan çıkarlar şüphesiz!’ dedim. ‘Tutkular olgunlaşmaz da diyebiliriz. İnsanlar tutkularını oluştururlar, ama tutkularını olgunlaştırmayı hedeflemezler, zira bu, tutkuların tanımına ve yapısına aykırıdır. Tutkular başlar, sürer ve sona ererler, olgunlaşma olasılıkları yoktur.’

‘Çok sevdim bu açıklamanı!’ dedi İD Independence Avenu SW’ye dönmek için direksiyonu kırarken. ‘Lütfen devam et!’

Roman'ın ruhunu inşâ ederken de bir tutkunun içimde büyük bir enerji oluşturduğunun farkındaydım. İD’ye anlatırken romanın ruhunun da anlaşılmasını istiyordum aslında. Her tutku kötücül veya şeytanî değildi, Allah rızasına ulaşmak arzusu da bir tutku sayılabilirdi.

‘Ve her tutku kendi alt kümelerini içerir; diğer tutkuların alt kümeleri onu ilgilendirmez, onlarla benzerlik görülse de!’ dedim sakin bir sesle. ‘Ve bunlarla beraber, her insan tutkulara sahiptir ve tutkularının peşinden koşar, deriz. Tabi tutup da koşmayı bilfiil koşmak olarak algılamamak lazım, düşüncelerinde kalan tutkular bile seni peşinden koşturur!’

‘Enteresan ve çok doğru!’ diye bağırdı İD. ‘Beni ta buraya kadar getiren şey de tutku!’

‘Düşüncelerinde başlayan tutkular olmadan bedenin koşamaz zaten, ama bazıları koşmayı sadece düşüncelerinde bırakırlar. Ve işte o vakit, insanlar düşüncelerde kalan tutkulara bakıp aldanırlar; ‘tutkular olgunlaşmış’, derler!’ dedim büyük bir dikkatle. ‘Ne hazin bir yanılgı bu ve ne büyük cehâlet; insanı tanımamakla açıklanabilecek bir boşboğazlık!’

Neşeyle güldü İD; tutkuların olgunlaşmaması hoşuna gitmişti.

Analitik sorgulamama ara vermedim, ‘Sonra tutkuları düşüncelerinde demlenenlerin ellerine bakmak lazım!’ dedim ve 'Ellerinde ne vardır?’ diye sordum.

‘Ne vardır?’ diye sordu heyecanla İD. Arabayı ellerinin ve ayaklarının bir parçası olarak kullanıyordu.

‘Evet; ellerinde kupkuru kuruntular ve hüzünlü avuntular vardır!’ dedim. ‘Çok kötü, berbat bir durum; tutkuya ram ol, sonra kupkuru ol ve hüzünlen! Değil mi ya, hiç değilse tutkularının peşinden koşsaydı bedenin, hâzları ve kaybedilenleri tatsaydın; kupkuru kalmaz ve hüzünlerde boğulmazdın!’

‘Hah işte!’ diye sevinçle bağırdı İD. ‘Ben de tam olarak öyle yaptım!’

Gülümsedim, ‘Durmak ve bakmak lâzım!’ dedim. ‘Tadılmış hâzlar ve kaybedilenler listesinde zararın hesabını yapmak lâzım. Sonra bakmak lazım, senin düşüncelerinde kalmış tutkularınla baş başa duran kupkuru ve hüzünlü tasvirinle, pişmanlıklar ve kaybedilenler listesine bakıp duran yıkık hâlinin resmine!’

‘Dur şimdi!’ dedi İD direksiyonu sola kırıp First ST NE’ye çıkarken. ‘Anlamadım!’

‘Düşüncelerinde kalmış tutkularla kupkuru kalan hüzünlü senle, tutkularının peşinden koştuktan sonra yaşadığın pişmanlıklarla ve kaybettiklerinle yüzleşen sen arasındaki farkı kıyasla!’ dedim.

‘Tamam şimdi anladım!’ dedi İD arabayı Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin önüne sürerken. Ona mahkemenin karşısında bir yerde arabayı park etmesini söyledim.

‘Karar, işte o zaman ortaya çıkar!’ dedim. ‘İrade, işte o zaman önem kazanır. Bütün kehanetler dirilir ve belki de tutkulara dönüşmesi gerekmeyen istekler ayırt edilir. Her istek tutkulara dönüşmemeli aslında. Ne düşüncelerde kalan ne de peşinden koşulan tutkular fayda getirir ve muhakkak ki; tutkular olmadan hayatın tatları azdır. Karar senin!’

Arabayı park ettik ve arabadan indik. İD sessizdi. Amerikan Yüksek Mahkemesinin avlusunda sağda ve solda simetrik küçük iki havuz vardı. İkisinin ortasına doğru yürüdük. İD solumdaydı ve okşar gibi boynundaki Poe Kolyesi’ne dokunuyordu iki eliyle.

‘Biraz sonra ayrılacağız!’ dedi hüzünlü bir sesle. ‘Buraya gelerek, tutkularımın peşinden koşarak iyi mi yaptım, kötü mü yaptım, bilmiyorum, ama yaptığıma pişman değilim. Sonrasında bu bana zarar verse de seninle geçirdiğim bu iki gün hayatımın en güzel iki günü olacak!’ 


<< Önceki                      Sonraki>>


[17.05.2023, (5/39 (463))]


Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 20.05.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı