21 Mayıs 2018 Pazartesi

SA6176/ÇY11-HK14: Kritik Sorular Çağı

"Düşünsenize, sorulma gününü bekleyen bir soru kendini nasıl hisseder?"


Bir şeyi bilmek çoğu zaman tek başına yeterli olmuyor. İnsan zaten “biliyorum” dediği şeylerin kaçta kaçını hakikatiyle biliyordur ki? 

Böylesine derinlikli cümlelerle yazıyı açmamızın elbette bir sebebi var: “sormayı dert edinmek.” 

Halk arasında az bir bilginizin olduğu konuların sorusunu soramazsınız. Çünkü genel kanaatte, soru bilinmeyen şey üzerine sorulur. İnsan hayatına dönüp baktığında gerçekten de sadece bilmediğini öğrenmek için mi soru sorduğunu açıkça görebilir. Herhalde soru, bu kadar sığ ve kısa bir içeriği barındırıyor olamaz içinde. Bir de şu çerçeveden bakalım meseleye; sormanın gülünç olacak ne yanı var ki her şeyi çok iyi bildiği düşünülen kimsenin sorduğu sorular, diğerleri tarafından böyle karşılansın?...

Soru sormak, ön bir bilgiyi gerektiriyor; bu doğru, ama soru sormak için de bir muhasebe yeteneğinin olması gerekir. Muhakeme edecek, yorumlayacak ve bu sentez sonucu bir şeyler soracak... Olmamış, yani pişmemiş soru ancak çiğ birisi tarafından sorulabilir zaten. 

Bazen tartışma programlarına bakıyorum, moderatör bir soru sorup, konuşmacıları birbirine düşürüyor. Amacı, öbür gün ucuz da olsa gündem olmak... Sonra başka bir tartışma programına geçiyorum. Sunucu ya da moderatör soru soruyor, konuşmacı terliyor. Konuşmacı ne diyeceğini bilemiyor. Moderatör, herkesin sorabileceği o soruyu sordu diye cahil mi oldu şimdi? 

Sorduğu soruya bakıyorsunuz o kadar bilgi dolu... Diyorsun ki “Hakikaten, hadi buna cevap versin bakalım” diyerek keyifleniyoruz bile. Demek ki soru sormak ne cahillikten, ne meraktan kaynaklanıyormuş. Ha, yok mu öyle sorular elbette var. Soruları da derece derece kalite kalite sıralayabiliriz. Ama o ayrı bir yazı konusu olur. 

Buna güzel bir örnek olarak basın toplantılarını vermek gayet yerinde olur. Bir kişi, kamuoyunu aydınlatmak adına (herhangi bir basın toplantısından bahsediyoruz) basından birilerini çağırır ve söyleyeceklerini söyler. Daha sonra basın mensuplarından gelen soruları cevaplar ve basın toplantısı sona erer. 

Anlatırken bu kadar basit olan bir olay neden gerçekte bu kadar zor, bunu açıklamaya devam edelim. 

Bir; oraya soru sorması ve bunu haberleştirmesi maksadıyla çağrılan kişi nereye ne amaçla geldiği konusunda en ufak bir fikir taşımaz. Haliyle anlatılanlardan habersizdir. Bilmediğiniz bir şeyin sorusunu sormanız da komik bir durum... İster istemez konuyla alakasız şeyler sormaya başlıyorsunuz. 

İki; sorulan sorunun önünün arkasının hesap edilmeden yani sadece sormak için sorulması... Basın toplantısı üzerinden onlarca örnek verilebilir, ama bu iki mesele bile soru sormak üzerine ne kadar az düşündüğümüzün ispatı.

Soru sormayı kolay ve zahmetsiz görebiliriz, altı üstü bilmediğin şeyi öğrenmek, saklanan şeyi ortaya çıkarmak için sorarsın diyebilirsiniz ama en başta yazdığımız cümleye geri dönüyoruz: “Bir şeyi bilmek çoğu zaman tek başına yeterli olmuyor.” 

Özetle, ne “bilmiyorum soramam”, ne “bilmiyorum ama sorarım”, ne de “her şeyi biliyorum sorarım” diyen insan kaliteli soru soramaz.

“‘Ne kadar hazır cevapsın!" dedi hayretle biri. "Hayır, sorulmasını uzun zamandır beklediğim çok soru var" dedi diğeri.” diyor Gökhan Özcan bir yazısında. 

Düşünsenize, sorulma gününü bekleyen bir soru kendini nasıl hisseder? 

Kritik sorular çağında sorulacak bir sorusu dahi olmayan insanlardan olmamak dileğiyle...



Halime Kirazlı, 21.05.2018, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Serbest Yazılar


Serbest Yazılar


Halime Kirazlı Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı