23 Temmuz 2017 Pazar

SA4623/KY26-CA143: 15 Temmuz Dersleri: Mesafe ve İçtenlik

"Tutarlı olmakla içtenlikli, krizle kritik arasında bir bağ var; düşme ile düşünce arasında da… Yerine adil ve içtenlikli bir anlam teklif etmediğiniz takdirde ise hiçbir köhnemiş yapı öyle kolay değişmiyor."


Daha önce de yazmıştım bu şahitliği, bir hayli tuhaf bulmuştum çünkü. Birkaç yıl önce katıldığım bir sempozyumda –daha sonra darbe girişimine destek verdiği söylenen-  muhafazakâr bir sosyolog, medya üzerine konuşurken gençlere işte şöyle tavsiyede bulundu: “Gençler, internette dolaşırken dikkat edin, girdiğiniz her site yazdığınız her yazı bir yerlere kaydoluyor ve ileride karşınıza çıkacak. O nedenle de karda yürüyecek ama izinizi belli etmeyeceksiniz.”  

Popüler muhafazakârlıkla İslamcılık arasındaki köklü bir ayrımın somutlaştığı bir tavsiyeydi bu ve salondaki gençleri de bir hayli rahatsız etmişti. Bir bilim insanının üniversiteli gençlere adeta sinsi bir kişilik edinmeyi öğütlemesi, içinde bulunduğumuz zor günleri oluşturan problemi ortaya koyuyor. Mahremiyet ve sinsilik, içtenlik ve içten pazarlılık arasındaki ayrımların silikleşmesinde aranabilir başımıza gelen son dönem felaketlerin sebepleri.

Bizim en büyük zenginliğimiz ve güven kaynağımız, içi dışı bir olma, yani bir bakıma berrak bir duruş sergileme özelliğimiz. Şartlar gereği içtenliğimizi kaybedersek eğer, yoksunluklara duçar oluruz.

İçtenlik elbette yara almaya açıklıktır, ancak aynı zamanda kirlenmeye izin vermeyen sürekli bir istişare ortamı ve muhasebe imkânı anlamına gelir. Mehmet Efe’nin 80’lerin kült romanı Mızraksız İlmihal’in kurcaladığı bir olguydu, İslamcı gençlerin içtenlikli sohbetleri. Bu tartışma ortamı zenginliğinden kalan özün bir parçası, AK Parti’yi 2000’lerde iktidara taşıyan bir fikir zenginliği ve toplumsal güvenin arka planını oluşturuyor.

Kuşkusuz zaman içinde İslamcıların özellikle de 2007 sonrası bir yığın problemli kirli birikintisi olan iktidarın labirentlerinde kendilerini özel kılan duyarlıkları genel amaç adına paranteze almaya başlamasıyla birlikte bir profil karışması hasıl oldu. Görmezden gelinen onca kötülükten biri elbette KPSS sorularının çalınmasıydı.

Vesayet toplumları kapalı, suskundur; fikirlerini açıklama konusunda hedef gösterilme endişesinin hakim olduğu bir çekingenlikle maluldür. Buna karşılık istişari, kişilerin zihnen güdükleşmesini kabullenmeyecek bir toplum, eleştiriden korkmama güveniyle baş edebilir kendisine yönelen tehditlerle.

Berraklık veya içtenlik boş bir konuşma rahatlığı değil elbette, söylenmesi gereken yerli yerinde sözü esirgememek. Berraklık, kirlenmeye izin vermemenin yanı sıra kendi mesafe ayarlarına sahiplik. Dolayısıyla ister istemez eleştirel bir mahiyeti var, berrak zihinlerin. Eleştiri, içtenliğin olmazsa olmaz şartı. Münafık zaten hakkıyla eleştirmez. Onayla, müphem ifadelerle yanıltma yolunu tutar.

Beri taraftan muhafazakârlaşan İslamcıların zaafları diğer kesimlerin daha tutarlı ve faziletli olduğu anlamına gelmiyor vesayet konusunda. Kesimler bir rövanşa özgü hınç biriktirmelerin diliyle malul. Mazlumiyetin sonsuz rövanşı cezasına maruz kalmamızın sebepleri üzerine açık seçik konuşmaya ihtiyacımız var ve zaten her toplumsal hamlemizi bu tür konuşmaların gerçekleştiği dönemlere borçluyuz.

Bizler velayet ve vesayet konusunda mutedil bir dil tutturmayı başaramıyoruz. Gücü, parayı ve bilgiyi elde eden tez zamanda liyakati umursamayan bir iktidar alanı oluşturmaya çalışıyor. Siyasette gerçekleşen bu halin kültür dünyasında da karşılığı eksik değil. Eğitim sistemi zaten kör topal arayışlarla bir mucize gerçekleşmesine bağlanmış gibi. Dünya sisteminin krizine hazırlıksız yakalandığımız gibi, bu krizi kendi çıkarlarına uygun bir şekilde aşmaya çalışan sistemin efendilerinin hazırladığı krizlerle mücadele konusunda da zaaflara duçar olduk.

Birdenbire yakalanmadık bu akışa, fakat tedbirsiz olduğumuz bir gerçek. Küreselleşmenin savaşı ise sürmekte oysa. Özel adreslerin (dolayısıyla mahremiyetin) belirli imtiyazlı adresler lehine ortadan kaldırıldığı, aynı sebeplerle bütünüyle keşfe açık, zapt edilmeye müsait, kendine has olanın, dahası alternatif oluşturacak ufukların ve mekânların üst kimlik adına tüketilirken kişilikten yoksunlaştığı bir dünya; küreselleşmenin hayali.  Darbe girişimini küreselleşmenin kriziyle buluşturan bir izah, Wallerstein’ın 1990’ların başlarında yaptığı uyarıyı hatırlatıyor: “Bu kriz karşısında yapılabilecek en doğru direniş berrak ve faal olmakla mümkün.” 

Beri taraftan darbecilerle mücadelede toplumsal vicdanın yaralanmasına izin vermeyecek ölçüde açık bir dil, direniş ruhunun canlı kalmasının da hakiki dayanağı olurdu. 

Gerçekten kim aslında ne söyledi, ne yapıldı veya yapılamadı, bunu göze göstermeyen bir söz curcunası hâkim ortama. En yüksek sesle feveran edenin en derinden ve doğru bir şekilde üzüldüğü kanısını dayatan bir ses kirliliğinin yanı sıra muhatabını konuşamaz kılmaya dönük çeşitli linçler, halka ateş açan zihniyeti tarifi geri plana düşüren bir etki uyandırıyor. 

Eleştiriye hainlik yaftası yapıştıranlar darbe girişimiyle yaralanan ve şehitler veren, buna rağmen darbeci paradigmaya karşı direnme başarısını göstermiş bir topluma iyilik etmiyorlar.  Olguları kendimizi dahil etmeden, başkalarının kötülüğü üzerinden kınama kolaycılığı sorunlarımızla yüzleşmeye engel bir duvara dönüşüyor zamanla. Karda yürüyüp de izini belli etmeme mizacına sevk ediliyor gençler, ne yazık.  

Tutarlı olmakla içtenlikli, krizle kritik arasında bir bağ var; düşme ile düşünce arasında da… Yerine adil ve içtenlikli bir anlam teklif etmediğiniz takdirde ise hiçbir köhnemiş yapı öyle kolay değişmiyor.


Cihan Aktaş, 23.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar,  Perspektif Yazıları, 



Sonsuz Ark'ın Notu: Cihan Aktaş Hanımefendi'den yazıları için yayın onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 09.05.2015

Yazının ilk yayınlandığı yer: Haberiyat





Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı