18 Ocak 2017 Çarşamba

SA3878/DT34: Evlat, İnsan İçin Büyük Bir Sınavdır

"O çocuk konuyu sizin gördüğünüz gibi görmüyor ve o sorun onun için sizin gördüğünüz kadar büyük bir sorun değil."


Bazen dağınıklığımızın içimizde biriken sonuçlarını birdenbire patlayan sinirlerimizle dışavuruyoruz... Bir dışavurum seansı sarsıyor etrafımızı... nedenlerini bizim de bilmediğimiz, ama bütün bu belirsizliğe rağmen 'kesinlikle haklı' olduğumuz bir son durum patolojisi bu belki de. Tüm titizliğimize rağmen çalışmayan bir arabaya, bütün çabalarımıza rağmen başa çıkamadığımız ekonomik sorunlara, her şeye iyilik merkezli bakmamıza rağmen her seferinde tosladığımız insan nefsine, ne yaparsak yapalım bizim istediğimiz gibi davranış çerçevesi belirlememekte ısrar eden çocuklarımıza, saklanmış ve bizi susarak biriktirmeye zorlayan hemen her şeye karşı bir patlama ya da.

Bence tam olarak bu bir yenilgi ilanı, ama bencesini kim önemser ki? Yenilgi çünkü; konu neyse, ona dair tüm tezlerimiz çürümüş, tüm organizasyonlarımız başarısız bir sona mahkum olmuştur ve açıkça yenilmişizdir. Bunu kabullenmek belki de daha büyük yenilgilere karşı tedbirli olmak demek, ama kaç kişi bunun farkında ki?

Çocukluğumdan beri gayet iyi anlaştığım, ilk muallimim, ilk Kur'an öğretmenim babamla anlaşmazlığımızın başladığı yaşlar 17-18; o yaşlarda bile anlaşmazlığımıza sebep olan şey dışında neredeyse her konuda babamın hoşnut olacağı şeyler yapmaya çalışırdım, bundan memnun oluyordum çünkü.

Hayatı sıkıntılarla, amcasız, dayısız, teyzesiz, erkek kardeşsiz yalnızlıkla ve yetim hüznüyle geçmiş olan babama memnun olacağı bir hayat sunabilmek için elimden gelen neyse onu yapmayı koymuştum kafama... Onu memnun etmek, onun memnun olmayacağı bir işi yapmadan önce düşünmek ve onu yapmaktan vazgeçmek benim düşüncelerimin esas belirleyicisi oluyordu hep. Bir gömlek alacaksam, gömlekçiden iki tane alır gelir, babama gösterirdim, hangisini beğenirse onu alırdım. Eni sonu bir gömlekti ve o ne tür gömlekten hoşlanırsa onu giymeliydim.

Babamla anlaşmazlığımız, beni köyden getireceği bir uzak akraba kızıyla evlendirme isteğiyle başlamıştı. Babam kızı görmemişti bile ve kız benden birkaç yaş büyüktü. Oysa ben okuyacaktım, ekonomik durumumuz berbattı. 12 Eylül darbesinin çökerttiği iş hayatımız düzene girecek gibi görünmüyordu, varlıktan yokluğa düşmüştük; inşaatlarda, çiftliklerde çalışarak babama destek oluyordum. Babamsa torun derdindeydi, evlensem sığacağımız bir evimiz de yoktu (evde 7 kardeş, anne-baba, nene 10 kişiydik zaten), kirayı ödeyecek gelirimiz, hatta düğün yapacak paramız... Karşı komşunun alt katını gözüne kestirmişti babam; ama bu bana tamamen ters geliyordu. Üstelik kız benden yaşça da büyüktü... hem güzel de değildi; görmüştüm.

Babamla bağlarımız o zaman koptu; ben büyük bir boşluğa düşmüştüm. Bir sohbet arkadaşımı, öğretmenimi, muallimimi kaybetmiştim. Babam nasıl dayandı buna bugün bile anlayamıyorum, ama dayandı, benle tüm bağlarını kopardı neredeyse, sürekli asık suratını gösterdi bana... of of.  Buna karşılık annem daha bir sarılmıştı bana, ben üzülmeyeyim diye elinden ne gelirse yapıyordu.

Babam tam 17 yıl sonra bana, "Nasıl bir baba istiyorsun?" diye sormuştu. Demek ki 17 yıl sürmüştü babamın asık suratı, sürekli olumsuz bakan gözleri... Çünkü o zaman babama, "Artık benle kavga etme Baba?" demiştim. Allah ona ve anneme rahmet etsin, ikisinden de razı olsun; Babama her şeyin kendi kafasında olduğu gibi olmadığını söylemiştim, "Bazı şeyler başka türlü de olabilir" demiştim. 

O kuşak öyleydi şimdi uzaktan bakınca görüyorum.

Bugün geldiğimiz noktada, aynı şeyi biz de, bizim kuşağımız da yapıyoruz ebeveynler olarak, ama ben aldığım ağır dersten dolayı daha geniş, daha sabırlı olmaya kararlıydım, şimdi oturup düşündüğümde bu kararlılığımın da çok fazla sorun çözmediğini görüyorum. Çocuklarımızı ne kadar anlarsak anlayalım, kendi kafamızdaki şeyleri dayatıyoruz onlara. 

Bizim istediğimiz şeyin doğru olduğunu ve onların da bu doğruluğa neredeyse iman etmesi gerektiğini düşündüğümüzü fark ediyorum. Ve bizi o patolojik patlamaya götüren şeyin de tam olarak çaresizliğimiz ve insan karşısındaki yenilgimiz olduğunu anlıyorum.

Belki atalarımıza karşılık biz çok daha kısa süreli yalnızlıklar yaşatıyoruz çocuklarımıza ve belki de bu aslında çocuklarımızın da kişisel gelişiminde bir gereklilik, ki öyle olmasaydı, biz de bu gerekliliğin sonuçlarını yaşıyor olmazdık. Genetiğimize kodlanan bir kaçınılmazlık diye düşünüyorum. İnsan budur ve her insan özellikle evlat insan için büyük bir sınavdır.

Çok fazla bilgisayar oyunu oynama, namazını kıl, sağlıklı beslen, sıkı giyin, derslerine günlük çalış, saç tıraşının zamanı geçti, şu meslek daha iyi, doktor ol, falan derken tükenen bir ömür ve bunlara bağlı olarak gerginlikler ve çoğunlukla susulan, tatlı sözlerle anlatılan her şeye karşılık çocuklarda büyüyen umursamazlık. Sonrasında sıkışmışlığın verdiği bir kışkırtıcı patlama...

Evet; bu bir yenilgi, ama büyük bir yenilgi değil. İşte en çok annelerin anlaması gereken gerçek bu. Biz babaları da kışkırtan mükemmeliyetçiliklerinden, biz babaların da sabrını zorlayan beklentilerinden ve şikayetlerinden daha başka bir yerden bakarak görmemiz gereken bu yenilgilerin büyük yenilgiler olmadığı gerçeği. Bir çocuğu kaybetmek çok daha büyük bir yenilgi çünkü... ondan uzaklaşmak ya da onu uzaklaştırmak bir iflastır bana göre; ne bilirseniz bilin, hangi konumda olursanız olun.

O çocuk konuyu sizin gördüğünüz gibi görmüyor ve o sorun onun için sizin gördüğünüz kadar büyük bir sorun değil. Bırakın o da sorunlarıyla yüzleşsin ve en azından sizin ısrarla uyardığınız duvara toslasın... eğer toslamasını engellerseniz sürekli, sizin yokluğunuzda tosladığında ilgili sorunları çözme becerisi kazanmamış olduğundan dolayı dağılabilir, işte asıl yenilginiz bu olur.

Tarih böyle teşekkül etmiştir; çocuk anne-babasından farklı düşündüğü için, kendisine ait bir hayat tasarladığı için bir birey olarak kendisini hayata hazırlar. Patlamak onu şaşırtmak demek, düşüncelerini rayından çıkartmak ve dengesini bozarak sonraki denge arayışlarını kökünden kurutmak demek.

Hiçbir şey kolay değil, ama göründüğü kadar da zor değil. Sabır işin temel taşıdır ve dikkatle taşınması gerekir..

Doğa Toprak, 18.01.2017, Sonsuz Ark , Kırlangıç Zamanları, 



Seçkin Deniz Twitter Akışı