4 Haziran 2016 Cumartesi

SA2991/KY27-ŞT46: Şehir ve Mahalle- Erzurum Mahalle Kültürü; Köşk Mahallesi

"Çok maharetli çok hızlı bir el, en yüksek apartmandan bile yüksek bir yerden düşüvermişti mahallenin tam orta yerine… Köşk Mahallesi'nden Erzurum'a, Erzurum'dan da Türkiye'ye kadar genişleyen bir hız ekseninde zaman çabucak değişmişti evet…"


1980 Yılının Eylül ayının 12.gününde; kendi ifadeleriyle 60'ta ve 71'de daha önce tanışmış oldukları ve kendi dillerince 'Hareket' olarak ifade ettikleri istenmeyen bir durumun üçüncü bir tekrarı ile karşılaşan büyüklerimizden öğrenmiştik. Asker idareye el koymuştu ve bu ilk değildi…

Çocuk aklıyla, daha iki gün önce Sigorta Hastanesi'nin arkasındaki yoldan jiplerle geçerken 'Asker Abi Merhaba…' diyerek selamlayıp karşılık aldığımız 'Asker Abi'lerin pencereden verdiğimiz selama neden karşılık vermediklerine de bu yüzden bir anlam verememiştik…

Belki de camın arkasından selam verdiğimiz için sesimizi duymamışlardı 'Asker Abiler'… Anamızın, Babamızın bütün tembihine rağmen canımız oyun istediği için öğlene kadar zor beklemiş, kimimiz kaçarak, kimimiz ağlaya zırlaya merdivenlere kadar kopardığımız iznin ucunu sokağın başına kadar uzatarak 'Hareket'in yasağını delen bilinçsiz bir çocuk özgürlüğü ile soluğu sokakta almıştık…

Bir iki saat kadar bizimle uğraşan 'Asker Abiler'de el, kol ve baş işaretleri ile ne yaparlarsa yapsınlar engel olamayacaklarını anlayınca yakamızı bırakıp sıkıntılı nöbetlerine devam etmişlerdi. Zaman değişmişti; biz içeriğini anlayamasak bile bu böyleydi… hem sokakların sadece çocuklara serbest oluşundan da belli değil miydi… 

12 ve 13 Eylül günü Köşk Mahallesi tamamen biz çocuklarındı. Bu iki gün içerisinde fazla uzağa gidememiş olsak da Köşk Camii'nin önünden Çırçır'ın başına kadar alabildiğine çember çevirmiş, sinirli Ebubekir Amcagilin bacada doya doya topaç döndürüp, aşşıh oynamış, Muhtar Gıyasettin Amca'nın arsasının orta yerine 'Kuka'yı dikmiş; bunlar yetmezmiş gibi Resmiye Teyze'nin bahçesinden istediğimiz kadar ayçiçeği koparmış, taze süt mısırlarını talan etmiş, İmdat Amca'nın inşaatından avuç dolusu çivi, kucak dolusu tahta aşırmış, Tevfik Amca'nın kümesinin bacasından girerek sahipsiz kalmış tavukların yumurtalarını berbat etmiştik…

Bir biz arsız ve sorumsuz çocuklar hariç her şey disiplin altındaymış gibi görünse de; Zavallı Köşk Mahallesi; biz sorumsuz çocukların elinde öyle bir hale gelmişti ki; sanki de bütün bu sorumsuzluklarımızla 10 yıl içerisinde ülkenin geleceği hale çevirmiştik koca Köşk Mahallesini…

Dedelerimizin, babalarımızın ağzını bıçak açmıyor; rütbeli, rütbesiz askerler, resmi, sivil polisler bir sokaktan girip diğerinden çıkıyor, her ikisi de bize bol bol kitap okutan Mhp'li H. Ağabey'le Chp'li F. Ağabey'in tutuklandığı söyleniyordu.

Günler haftaya ulaştıkça iyice yüzgöz olduğumuz 'Asker Abi'ler le yeniden selamlaşmaya başlamış; bardağını 25 kuruşa aldığımız kırık leblebi ve keçi boynuzu satan iki kapılı bakkalın bir kapısından girip öbür kapısından çıktığımız günlere geri dönmüştük…

Geçen her gün herkese öğrettiği gibi biz çocuklara da bir şeyler öğretiyordu ve zaman artık bizimde hissedebileceğimiz bir biçimde değişmeye başlıyordu. Aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen ne Cahit Ağabey ne de Dursun Amca bir gün öncesinden kamyonlarını hazırlamıyor; mahalle halkı da artık kolay kolay herefeneye gitmek istemiyordu…Yeni bir dönem başlıyordu Köşk Mahallesinde…

Oğulları, kızları uzak şehirlerde üniversite kazanan komşular onlarla birlikte o uzak şehirlere göç ediyor; 10 yıl önce Doğu Anadolu'dan ve Erzurum taşrasından göç alan Köşk Mahallesi Büyükşehirlere göç vermeye başlıyordu… Biz Köşk' e sonradan gelenler bile eskimiş; kısa süreliğine gelip bir iki yıl kaldıktan sonra başka mahallelere ya da başka şehirlere giden yeni komşuluklar başlamış, çok kısa bir süre içerisinde on yıl önce bir kişinin çalışıp on kişiyi beslediği mahalle ekonomisi ters yüz olmuş, ilkokuldan sonra okumayan arkadaşlarımızdan Hamdullah ve Kenan bile babalarının arkadaşlarının yanında aile ekonomisine katılmak üzere çıraklık etmeye yollanmışlardı…

Garip bir biçimde geçmiş zamanlardan çok daha iyi olan, ama bir başka biçimde can sıkan yeniş bir ortama girmiştik. Artık özellikle Ramazan'lar da bir kilo et, bir kutu yağ ya da bir paket Samsun için girdiğimiz kuyruklara girmiyorduk, ama etin, yağın ve sigaranın vitrinleri süslese de hem tadının değiştiği hem de her nedense daha farklı bir biçimde kolay kolay satın alınamadığı bir döneme geçmiştik…

Geçmişin Bonanza'sı, Vadideki Ev'i, Küçük Ev'i, Kara İnci'si görevlerini tamamlayarak yerini Dallas'a bırakmış; Amerika'yı vadisinden dağından, ahırından, çiftliğinden öğrenen Köşk sakinleri şimdi de Dallas'la acımasız kapitalizmin ev içi özel durumlarını izlemeye koyulmuş; Köşk'teki havuzun orta yerinde duran emektar televizyon içerilerde bir yerlere taşınmış; yaz günleri bahçelerde yapılan toplu kahvaltılar yapılmaz olmuş, üzerlerine Eylül yağmurları yağan maltızlar bile söndürülerek bodrumlara indirilmişti…

Birkaç yıl önce üst tarafta kalan kesiminin 'Yukarı Köşk' olarak adlandırıldığı mahalle yukarının da yukarısına taşınarak şehire yeni bir şehir katmış; geçmişin siyasi yelpazesinde Mhp'de, Ap'de, Chp'de, Msp'de yer alan birçok siyasetçi tek bir 'Ana' parti de toplanmış, İbrahim Tatlıses seven tonton bir siyasetçi Sevgili Muammer Cindilli Ağabey'in deyimiyle o güne kadar kiracı olarak yaşayan binlerce aileyi kooperatifleşme yoluyla bu 'Yenişehir'de ev sahibi yapıvermişti…

Yenişehir… 80 'Hareketi'nin şehri olarak yeni, küçük ve değişik bir biçimde eklenmişti Erzurum'a…En azından 7 ya da 8 yıl Çırçır ve Dere Mahallelerinin işsiz gençleri burada kalıp çakıp, sıva yaparak usta olmuşlar; 15 yıl önce tuğla ocaklarında ekmek parası kazanan dar gelirli gençler inşaat ustalığına terfi etmişler, arada bir çayımızı içmeye geldikleri fakülte kantinlerinde aramıza yeni yeni girmeye başlayan sosyoekonomik ve sosyokültürel farkların tanınması güç imgeleri olarak Köşk'ün tarihine yazılmışlardı…

Artık hiçbir evde sarı gaz ocağı yanmadığı için yıllarca gaz satarak geçimini sağlayan Zümrüt Amca dükkanının kapatarak memleketten göç etmiş, kimi varlıktan kimi yokluktan kaynaklanan nedenlerle sahil memleketlerine doğru ilerleyen göç nedeniyle çeyrek asır süresince 4 ya da 5 mahalleden çocukların okuduğu Kazım Karabekir İlkokulu'nun öğrenci sayısı hızla azalmıştı…

Bütün çocukların aynı kalitede, aynı fiyata alınan farklı renklerdeki ayakkabı ve çizmeleri giydiği zamanları methetmek ne kadar anlamlıdır bilmiyorum, belki de yokluktan kaynaklanan bir aynilik ya da eşitlik deyip geçmek mümkündür bu duruma; ama aradan 10 yıl bile geçmeden, çocuklara alınan 'Esem' ve sonradan terörist ayakkabısı olarak tanımlanan 'Mekap' ların bile ekonomik bir ayrıcalığın göstergesi olmaya başladığı 80'lerin bu hali bütün renkliliğine rağmen buruk bir tad bırakarak girmişti Köşk Mahallesine…

Çok maharetli çok hızlı bir el, en yüksek apartmandan bile yüksek bir yerden düşüvermişti mahallenin tam orta yerine… Köşk Mahallesi'nden Erzurum'a, Erzurum'dan da Türkiye'ye kadar genişleyen bir hız ekseninde zaman çabucak değişmişti evet…

Eski zamanların 'Fidanlığı'ndan kalan tek işaret durumundaki 'delikli taş' bile yerinden oynamış geriye kalan çorak düzlüğün ortasında olup bitenleri izlerken büyüyüp 90'lara ulaşmıştık…


Şahin Torun, 04.06.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Bu çalışma  2006'da yayınlanmıştır. Seçkin Deniz, 04.06.2016




Seçkin Deniz Twitter Akışı