29 Nisan 2016 Cuma

SA2821/KY48-SY3: Üzgünüm, Çok Haklısın

"Şimdi, kokteylini burc el arab’ın roof’unda yudumlarken Mevlana okuyup bronzlaşan sarışın da anlayıp takdir edemesin diye dolaştırıyorum lafı. Sadece sen anla!"


Haklısın, ama haklılığı patolojik bir ilkeye dönüştürüp nesnesinden sıyrıldığın için. Birlikte sıyrıldınız. Toplu “zeka” dansıyla ancak. Ve toplu trans halinde. Bu ülkenin kanını rakipsiz ve seçimsiz, ithal ikame ve yüz yıldır emen tefeci efendilerin kibrine cesaret verdiniz. Zekanız o momentte stratejik bir dalgınlık içindeydi tabii. Konvansiyonel kültür iktidarının laçka sularında yıkadınız özgeçmişinizi böylece. 

Müsesses nefretin hipnoz seanslarında yeni isimlerinizi, logolarınızı, kartvizitlerinizi kazandınız. Parıldadınız. Böylece sizi takdir ettiler. Ne yapalım ki takdir edenler arasında Ayşe Arman da vardı. A. Cesare Vallejo olsaydı iyi olurdu elbette. Üzgünüm.

Haklısın kardeşim. Haykır. Çünkü kurduğun tutarlılığın derinliklerinde hayati sökükler, gaz kaçakları, damar tıkanıklıkları var ve sen bunları hissediyorsun elbette. Cem Boyner’in ormana kaçan golf topunu koşup getirmek var işin ucunda. Derin şüphe kimi olsa bağırtır. Şüphenin fısıldayan sesini kendi sesinle bastırmak için bağırmak zorundasın. Ama bağırdıkça şüphe ve onu bastıracak diyafram gücü aynı anda kabarır. Gerçek inanç, inanma arzusunun derinliklerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanır. Üzgünüm.

Haklısın. Ama haklılığın aynı zamanda bir sarhoşluk da olabildiği için. Ve sanki yalnızca bu sayede. Üzgünüm.

Çok haklısın. Çünkü sadece etrafı ilkel haklılık dikenli telleriyle çevrili ve kazıklarına haklılık elektriği verili o kabile sosyalliği içinde haklısın. O sosyallik (bunu istersen İhsan Eliaçık’ın -kendisine değil elbette ama- özgün durumuna sorabiliriz) gerçek iktidarın göbeğidir. Bunu bizler, elinden hiç bir b.k gelmeyen gericiler, vitaminsizlikten gözleri çukurlarına kaçmış manyaklar, keyfe keder bağnazlar, tamamen o sabah yatağının hangi tarafından kalktığına bağlı olarak insan yiyen veya ağaç yaralayan caniler, talihini yatıştırmayı becerememiş rüküş köylüler, muvazzaf ışidçiler, ekolojiye ayakkabılarıyla giren hayvan oğlu hayvanlar, gözlerine dolar yeşili sürme çekmiş para-militer yandaşlar… olarak fark ettik. Evet, hiç değilse bu kadarını, talihin de yardımıyla, fark ettik. 

Üzgünüm. Merkez mahalle şovenizminin, beyaz mikro iktidar faşizminin, çürük yumurtalarla sürdürülen eleştirinin, saldırgan, hoyrat, küfürbaz zekâ şerrinin, yani bize doğrudan sürtünen, günlük sokak hayatımızda bize gerçekten bir şey yapan iktidarın göbeğidir. Çok üzgünüm, hiç değilse bu kadarını fark ettik.

Haklısın. Çünkü kara halkı “kokarca” diye aşağılayan -gerçekten de en sivil şairimiz- Gürün Kaymakamı Ece Ayhan Çağlar bile haklıydı! Üzgünüm. Yaban’ın yazarı Yakup Kadri de haklıydı. İlginç olmasıyla ünlü Bedri Baykam da haklı. Olağanüstü Hal Valisi Ertuğrul Özkök de haklı. Fazıl Say -ne ilginç değil mi!- mesleği itibariyle haklı. Mesut Yılmaz da, Aydın Doğan da haklı, o kız he kadar da espritüel ekolojici modern akıllı sümkürmez sokağa rahatsızlık vermez sağa sola dizi dizi inci güzellikte de birinci o kız haklı, Olağanüstü Hal Bölge Vali Yardımcısı Can Dündar’ın MİT ajanı babası da biyolojik dürtüleri itibariyle haklı, bizim Çengelköy’de selamı “Kāgıt paran var mı?” diye veren Özcan abi de haklı. Üzgünüm, bunların tamamı da, aynı anda haklı!

Çünkü kara halkın, Gürün’de kaymakam Ece Ayhan’ın makamına lastiklerini çıkararak giren, rahmetli Atatürk’ümüzün hülyası Cumhuriyet’imizin bir rozeti, bir nişânesi olaraktan ve pekala bir Gogol sahnesine gülümsermiş gibi gülümseyeceğimiz, değil mi, aslında yağlı bir sekizgenden başka bir şey olmayan kasketinin titremesini koltuk altında sıkarak belki durdurabilmiş kara halkın… kara halkımızın -güzel tevekkülün bir yorumundan başka bir şey olmayan- tarihi kederinden utanmanın bir yolunu buldunuz kardeşim. Üzgünüm. 

”Aydın” yığınlarının göçüğü altında kalmış bu derinlerdeki tuhaf güzellik, bu tarifsiz keder, Türk modernleşmesinin şaşı gözlerinden kaçmıştı. İthal ikame Türk modernleşmesi, yedek parça imalatçısı “Aydın” Doğan ve kardeşi “Aydın” Şahin, bu kederden gözlerini kaçırarak sermaye biriktirmişlerdi. Nüfuz, insan ve “aydın” biriktirmişlerdi. Ve umudumuzu, umutsuz bir aşkın küçük dilek ipliği gibi ucuna bağlayacağımız bu güzel keder ağacı, derinliklerden yükselip bir şarkı gibi memleketimizin göklerine doğru yükselmesini beklediğimiz bu şey, Ayşe Arman’ın sismik dikkatinden kaçtı.

Şimdi, kokteylini burc el arab’ın roof’unda yudumlarken Mevlana okuyup bronzlaşan sarışın da anlayıp takdir edemesin diye dolaştırıyorum lafı. Sadece sen anla. 

Ve şu adam var ya. Şu, koltuğunun altına sıkıştırdığı kasketiyle bize doğru bir karpuz dilimi gibi gülümseyen şu adam. O benim öz amcam işte. Senin de öyle. Cumhuriyet onu ilk kez insan yerine koydu ve bunu hiç unutmayacak muhtemelen. Cumhuriyet onu ilk kez toprağıyla birlikte itilip kakılan bir mujik olmaktan çıkardı ve ona samimi bir el uzattı. Nefret kustuğunuz adam, onun nasırlı ellerini kazandı, evet. “Hiç bir şey yapmadan kazandı!” diye yazıyorsun. Maalesef burada da haklısın. Ve sen sarışın değilsin, anlarsın; hiç bir şey yapmadan gönül kazanabilmenin, bir şey vererek karşılığında kazanmaktan çok daha derin çağrışımları vardır.

Kutuplaştırdı, evet. Çünkü Anadolu asla kutuplardan biri değildi ve olamamıştı. Kutuplaştık şimdi. Mecburen. Çünkü daha ne kadar tek kutuplu bir dünyada yaşayabilirdik ki, değil mi? Daha ne kadar “Aydın”ların ithal ikame doğanlarının, şahinlerinin tek kutuplu dünyasında yaşayabilirdik?

Yani ki şimdi sen çok ama çok haklısın ve ben üzgünüm kardeşim.


Selahattin Yusuf, 29.04.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yolda
Selahattin Yusuf Yazıları





Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf  Beyefendi'ye, 'tamamen hür, tamamen geniş nefesler alarak' yazdığı yazıları bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz... Seçkin Deniz, 15.04.2016



İlk yayınlandığı yer: Yolda

https://selahattinyusuf.com/2016/03/07/uzgunum-cok-haklisin/

Seçkin Deniz Twitter Akışı