21 Nisan 2016 Perşembe

SA2782/KY1-CÇ233: Düşlerin İsyanı/Roman-Bölüm 5-IV

"Yaşamım düş kurmakla geçti ya!"

İnsan ancak tüm nesneler konusunda  bilgi sahibi olduktan sonra kendini tanımış olacaktır. 
 Çünkü nesneler insanın sadece sınırlarıdır.
Nietzsche

Bölüm Beş
-IV-

"Haydi ne duruyorsunuz, kucaklasanız ya beni! Hadi, hadi!"

Sözlerini kendisi de duymuştu. Madenî, tok bir sesle gürlemişti kapalı kapıların ardında. Sonra öne doğru atılarak parfüm dolabını kucaklamak isteyen de kendisiydi, meydanlığın biraz daha aydınlık köşesine gelerek reklam panosunun önünü kapatmaktan kurtulmuştu.. Ama her şeyin, evet her şeyin bir camın arkasında soluk alıp vermesi şaşırtıcı olduğu kadar, insanın soluğunu kesmesi de olağandı artık.

Bu garip bir hüzne, yıllardır etkisi üzerinden hiç gitmemiş bir kadının, bir yerde yalnızlık dolambacının imgelerini yüzünde yakalayacağını, buna iyice yaklaştığını, söylüyordu ona. Peki salonda siyah smokin giyinmiş penguen kılıklı insanların Şehrazat’a Buhuru Meryem çiçekleri verdiklerini gördüğünü de mi inkar edecekti, kadın... Her şeyin üzerine ağır bir havanın çökmüş olduğundan mı? Çok sonra kendini tıpkı onlar gibi görmeye başladığı bir an, rüyalarının belki de sonuna gelmekten korktuğu için, sigara üstüne sigara içmişti. 

Koyulaşarak insanı etkisi altına alan böyle bir havada, Şehrazat‘ın yüzünü çizmeye çalışan insanları gördü.. Yarı loş aydınlıkta nasıl bir güç, nasıl bir heyecan, nasıl bir hayalle çalışıyorlardı. Bunların senaryo katibi olduğunu söylüyordu kadın, Şehrazat’ın unutulmaz yüzünü çizmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Düşten çok bir masalı andırıyordu. Kıyafetleriyle olsun, hareketleriyle olsun Cemşid’in de içlerinde olduğu ve senaryonun ortalarına doğru zapt etmekte güçlük çektiği bu insanlar, şimdi kendi başlarına buyruk kesilmişlerdi. Ne var ki Cemşid  Efendi’yi göremiyordu bu karanlıkta.. ama hayaleti sözcüklerin tozuna bulaşmış böyle bir insanı görmeden şuradan şuraya gitmeyeceğini bilmelerini istiyordu Cendel. 

Bu saatte bunları düşünmekten men ediyordu kadın onu, sanki bir daha uyanmayacakları bir düş görüyorlardı. Uzun yıllar buraya hapsedildikleri için yaşayan birer ölü olduklarını, onlara birinin söylemesini bekledikleri an gelip çatmış mıydı, yoksa? 

Cendel, elindeki kırmızı gülleri çengelli iğnelere geçiren kadını gördüğünde de hiç şaşırmadı. Elindeki kırmızı gülleri öteki kadın da görmüş ve puslu aynanın bir köşesinde ona davetkâr bakışlar fırlatan, Firancesca Bertini bakışlı bu kadını, ilk defa gördüğüne inanmak istemiyordu pek.. Anlaşılmaz çekiciliğiyle, albenisine kapılan insanları düşündü.. böyle yaparak daha kaç kişiyi aldattığını, bunun ilk olmadığını, günlüklerden okuduğu kadarıyla öğrenebilmişti, ancak. Hatta Şehrazat’ıyla aralarında bir telefon görüşmesinin geçtiğini öğrendiğinde Cendel, Cemşid’in takma adlarını kadının telefon rehberindeki isimlerden çıkarmıştı. 

Durdu. Nedense o tabloyu da unutamıyordu, durup Akrep Balkonu’na uzun uzun bakmıştı. Sanki kendi bilinmezliğine, o dipsiz karanlığına Cendel’i de çağırıyordu. Büyük salgının olduğu yıllara gitti, ilk senaryo için söylenecek bir şey yokken böyle yüksek gerilimli, erotik, kendine özgü şiddetin kaçınılmaz olduğu bir anlatıyı kaleme alan Cemşid’i buna kimin ikna ettiğini anlayamadı, yoksa böyle bir senaryo yazmasını Ernüvaz mı istemişti ondan?

Akrep Balkonu’nu anlatmasını istiyordu ondan, sanki hiç vakti kalmamış gibi Finamek'in sabırsızlığını bari okusa gözlerinden, nasıl sabırsızlandığını çıkarsa hareketlerinden. Çünkü; yeniden başa dönmek de istemiyordu. Galiba kadın, her şeyi, akreplerle ilgili her şeyi anlatmadan önce.. 

Cendeli sınamak, bir takım deneylerden geçirip, istediği sonucu elde ettikten sonra Akrep Balkonu’yla ilgili her şeyi anlatmaya dünden razıymış gibi görünüyordu. Akrep balkonu resmini Şehrazat'a, Matmazel Raşel vermişti, öğrenmek istediklerinden birincisi buydu. Sonra, “Akrep Balkonu resmini yapan kadının bir Türk Ressamı olduğunu biliyor muydun?”, demişti kadın.. 

Cemşid’le çektirdiği fotoğrafta da Raşel’in duvarlara ve kapı girişindeki küçük bölmeye yaptığı resimlerin bunlarla hiç ilgisi olamazdı, sık sık akreplerden söz etmesini anlayamıyordu. Cemşid’i huzursuz eden belki de daha henüz senaryoyla ilgili belirsizliklerin bitmeyişi, sonbahar kokusunda sürüp gidişiydi. 0 sabah gizliden gizliye bir el işaretini bekleyen Cemşid, belki de aynı kalabalığın içinde Şehrazat'ı yitirdiği için çok üzgün.. her şeyden önce onu bir daha göremeyeceğimi anlamış.. uzak kış günlerinin dışında anne ve kızı, Nigar Hanım, atölyede akreplerin resimlerine dalıp kalmış kızıl saçlarıyla göz kamaştıran Şehrazat senaryonun havasına kapıldığında, Haydarpaşa'da trene bindiği sabah insanlarla kaynaştığını düşündüğü tren yolculuklarından söz etmeye başladığı dönemlerine dek uzanan zincirlemede, Cendel, kadına daha fazla soru sormak istemedi. 

Ama kadın, o sorsun diye salonun karanlığında dikilip kalmış gibiydi.. gizli sevişme anına kadar hevesini saklaması gerektiğini söyleyen kadın sözcüklerin bazı harflerini yutuyordu da. "Akrep Mavisi!” lafını da ilk defa orada, kadının ağzından duymuştu, Cemşid’in annesinden daha çocukluğunda anlattığı akreplerle ilgili öyküyü nasıl abartarak metinlere aldığını, yine kadından öğrendiği için keyifli sayılırdı. Sonra dolaplara da iyi bakmalıydı. 

Cemşid’in çok sevdiği oyunlardan biri aklına gelmiş gibi, en üst göze bakmayı ihmal etmemesini, yine kadın söylemişti. Orada Akrep Balkonu’nun bir benzerini de buldu, ama onu oraya kimin koyduğu konusunda kadının hiçbir fikri yoktu; daha başka bakacakları şeyler de vardı.. bunun için kadın önde, Cendel arkasında tahtaları gevşemiş merdivenin basamaklarını birlikte çıktılar.. 

Üst kat oldukça karanlık olmasına karşın, ikisi de bundan fazla etkilenmiş sayılmazdı. "Kapı, buralarda bir yerde olmalı!”, demişti kadın, "Şömineli odaya açılan kapı!" 

Cemşid’in bir zamanlar burada nasıl kaldığına Cendel de, tıpkı kadın gibi, şaşırarak baktı; sonra kadın filmlerdeki gibi ani bir el hareketiyle ışığı buldu, elektrik düğmesine basar basmaz ışık yanmamıştı tabii ki.. kadın şamdandaki mumları yakmayı söylediğinde ise Cendel çaresiz.. o yorgun, o bilinmezliğin eşiğindeki iki insan arasındaki sessizliğin büyüsü de bozulmuş oldu böylelikle. Cemşid’in geçirdiği onca güne, burada boşu boşuna paraladığı günlere akıl sır erdirmek olası değildi.. 

Bir gün belki Akrep Balkonu’ndan ve küçük kızı gece Akrep Adaşım gidince ceplerinden akrep resimleri çıkan insanın ilk sahibinden konuştuğu, güldüğü, sonra ellerine baktığı, sonra camlarda büyüyen gölgeleriyle Korku Akrebi, Kahkaha Akrebi, akreplerin sıkıntısını, hiç kimsenin bilmediği sahildeki çocukların buldukları kilitli sandığı, sonra kendini unutmuş insanı, evlerine dönen babalarını karşılarında gördüklerinde şaşırarak ne diyeceğini unutmuş sararık yüzlü kızı, sahilde unutulmuş olan, ama çok sonra bulunduğunda her şeyi bir anda tersine çevirecek kadını, kusurlu varoluşunu, gece konuşmayı seven akrepleri,  Akrepli Kızı anımsama defterinin solgun yüzlü sayfalarından okumuştu. Acaba bunlar neyin işaretiydi diye sormayacak mıydı kadına? 

Sonra yine kadına dönecekti. Küçük not defterine, o tarihle ilgili kuşkularını giderici sorular soracak ve aldığı yanıtları teker teker yazdıktan sonra derin bir soluk alacaktı. Küçük bulguların bile önemi vardı Cendel için.




<<Önceki         Sonraki>>



Cemal Çalık, 21.04.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Düşlerin İsyanı, Roman 

Seçkin Deniz Twitter Akışı