21 Nisan 2016 Perşembe

SA2781/KY35-YTK79: İstanbul’daki Zirve Ne Söylüyor?

"Alışıldık görüntülerden bir görüntü; bildik nutuklardan birkaç söylev; zamana yayılmış bırakılmış özetle aslında sessizce terk edilmiş vaatlerden bir demet gibi gelebilir çoğunluğa."


Alışmak detayları görmemize hep engel olur. Yine öyle oluyor.

Son yıllarda küresel düzeyde en önemli gündem Ortadoğu ve sorunları olunca İstanbul'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesi de muhtemelen tanıdık görüntülerden oluşan sonuç çıkması mümkün olmayan bir hatıraya dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya.

Oysa biraz daha yakından bakmak gerekiyor olup bitene. Öncelikle, Müslüman coğrafyada yaşanan sorunlar öyle yakıcı hale geldi ki bunu daha fazla seyretmeye kimsenin tahammülü yok. Tahammülü olanlar bahse konu toprakların çocukları değil ya ruhen ya bedenen.


İkinci önemli başlık ise teşkilat başkanlığının Türkiye'ye geçmiş olması.

Türkiye bütün bu süreçleri yakından yaşayan, tanığı olan, zaman zaman üstelik gittikçe artan biçimde sıkıntılarını daha fazla çeken ülkeler arasında.

Şüphesiz Ankara'nın bölgeye, ilişkilere dair tarihsel tecrübesi kadar yeni bir vizyon geliştirmeye çalıştığı dünle bugün arasında birikmiş tecrübesini de hesaba katmak gerek.

Ankara artık İslam coğrafyasına yönelik bir şey tasarladığında bunun karşılığını, nasıl olup nasıl olmayacağına ilişkin epeyce acı tatlı deneyimi yaşayarak iyice öğrendi. Yani Türkiye teoriyle pratiğe sahip bir dönem başkanı Nisan 2016 itibariyle.

İçinde yaşadığımız dünya bugün değil yüzlerce yıldır Doğu ile Batı'nın kendi kampüslerinde tek başına yaşamasına müsaade etmeyen bir gezegen.

O yüzden Ortadoğu başta olmak üzere tüm İslam coğrafyasındaki her olumlu ya da olumsuz kıpırdanış, gelişme, söz aynı zamanda dünyanın tamamını etkiliyor. Dünyanın geri kalanındaki benzer gelişmeler de doğal olarak bu coğrafyayı.

Asya, Afrika, Avrasya kadar Bosna başta olmak üzere Avrupa'da yayılmış bu insan ve devlet toplamının kesişim noktasında Müslüman olmayan bütün devletler ve organizasyonlarla en yakın ilişki içinde olan ülkeler arasında birinci.

Bu pozisyonu da aynı zamanda taraflar arasında köprü olmasını da otomatik olarak gerektiriyor.
Bunu zaten yapan bir Ankara şimdi İİT Başkanı olarak daha etkili girişimlerde bulunacak bir pozisyona sahip.

Bunların ne anlama geldiğini şimdi hep beraber göreceğiz, yaşayacağız, izleyeceğiz.

Alışıldık görüntülerden bir görüntü; bildik nutuklardan birkaç söylev; zamana yayılmış bırakılmış özetle aslında sessizce terk edilmiş vaatlerden bir demet gibi gelebilir çoğunluğa.

O yüzden hem durumun vahameti hem Türkiye'nin dönem başkanı olmasının önümüzdeki birkaç yılda teşkilatın elini taşın altına koymak zorunda kalmasıyla sonuçlanacağına dair umudumun arttığını söylemek istiyorum.

Mesele sadece Türkiye'nin kazandığı tecrübe değil elbet; İslam coğrafyası denilince onlarsız bu coğrafyadan sorunlarından geleceğinden bahsedilemeyecek birkaç ülkeden birinin burası olduğunu tekrar hatırlamak gerek.

Zirve öncesi Suudi Arabistan Kralı'nın gelmesi ve zirve sonrası İran Cumhurbaşkanı'nın temasları muhtemel umudumuzu artırmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurduğu “Ne Sünni ne Şii diye bir dinimiz var, tek dinimiz İslam” cümlesinin yaşanan ve kabul edilemez kıyımlara yönelik duruşu net tarifi kadar bu cümlenin İran lideri Ruhani tarafından da tekrar edilmesinin altını süreç içinde daha çok çizeceğiz.

Şüphesiz bölgenin genel sorunları, her ülkenin kendi çıkarları ve hatta bu çıkarların bir diğeriyle büyük çelişkisi ciddi bir engel.

Bunun dışında Ortadoğu maalesef dışarıdaki başka devletlerin gözünde Ortadoğululara bırakılamayacak kadar değerli görülüyor. Bu bakış açısının silah, ekonomik ve yüzlerce yıla dayalı kurulu ilişkiler üzerinden paslanıp iyice kaynamış temas noktalarının varlığını görmezden gelerek plan program proje de yapamayız, biliyorum.

Bu iç ve doğal ki dış olumsuz koşulları değiştirmek yine bu coğrafyanın çocuklarının elinde.
Yüklerin taşınamaz hale gelmesi, Türkiye'nin başkanlığı üstlenmesinin avantajları kadar kimi yeni gelişmeler de bu ihtimale yatırım yapılmasını kolaylaştıracak gibi. Örneğin İran'ın dünya sistemiyle ilişkiye geçmek üzere ciddi adımlar atması bir yandan da onun bugünkü pozisyonunu korumasını imkansız hale getiriyor. Ondaki değişimin hem rakiplerini hem hatta hasımlık düzeyindeki kimi ilişkilerini de karşılıklı onarmaya yarayacaktır.

Cumartesi günü TRT Haber'de zirveyi, genel durumu değerlendirmesi için konuk ettiğimiz Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın'ın altını çizdiği bir konuyla bağlayalım Müslüman coğrafyasının geleceğine yönelik umutlarımızı aktarmaya çalıştığımız yazıyı.

Kalın, son zirvenin kapanışında atıf yapılan konular arasındaki Filistin'in teşkilatın kurulmasındaki rolüne atıf yaptı. Ağustos 1969'da işgal altındaki Kudüs'te El Aksa Mescidi'nin yakılmasının o zamanki adıyla İslam Konferansı Örgütü'nün kurulmasını sağladığını vurguladı.

Bunca ciddi ve kanlı mesele içinde İİT'nın biraz sanki gözden ırak duruma düşmüş Filistin meselesini gündemde tutmaya; Filistin halkının haklarını koruyan bir çözüm için daha fazla çalışacağını söylemeye bilmem gerek var mı?



Yaşar Taşkın Koç, 21.04.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar

Yaşar Taşkın Koç Yazıları








Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015


İlk yayınladığı yer: Yeni Şafak, 

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasartaskinkoc/istanbuldaki-zirve-ne-soyluyor-2028359

Seçkin Deniz Twitter Akışı