19 Haziran 2015 Cuma

SA1437/TG128: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2005-2007/ 8. Bölüm

      “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

İtiraf-21

Bakın bunu yapamazsınız. Bu çocuklara yapabileceğiniz bir şey değil. Çok fazla güç kullanımı çocukların zihnini tahrip eder. Sonra olaylara tamamen bozuk bir şekilde bakmaya başlarlar. Diğer yandan, bilirsiniz, kendinizi dışarıya o kadar kapamışsınızdır ki birdenbire o gerçeklikle karşı karşıya kalırsınız. Birden kendinizi Kudüs’teki merkez otogarında bulursunuz ve şöyle düşünürsünüz: “Hey, bu olan bitenler de neyin nesi?” 

İntikal sizi nasıl etkilemişti?

El-Halil’den nereye? Kudüs’e mi? Birbirine çok yakınlar. 40-50 dakikalık bir yolculuğun ardından hep birlikte başka bir dünyaya ulaşıyorsunuz?

Birbirlerinden farkı neydi?

Her şeyden önce orası bir şehir. Tamam, el-Halil ama gerçek bir şehir orası. Büyük bir kasaba benzeri bir yer değil yani. Otobüsleri, çoğunluğu Yahudi olan yayaları ile gerçekten bir şehir görünümünde. Yahudiler yani Beyazlar. Bizler onlardan daha Beyaz’ız ne yapabilirsiniz? Çok ilginç. Birdenbire Arapça yerine herkesin İbranice konuştuğu bir ortama giriyorsunuz. Sadece arkadaşlarınız değil herkes İbranice konuşuyor,  insanları daha iyi anlayabiliyorsunuz ve ayrıca eve de gidebiliyorsunuz. Birbirinden farklı iki dünyada yaşamak gibi. Oradan otobüse binerek kendi evinize gidebiliyorsunuz. Bu çok güzel. O zaman her şey kesiliyor. Tamam, bitti.

Biten nedir?

Arkamızda kalan her şey bitiyor. El-Halil’de yaşanan her şey. Ayrıldıktan sonra farklı bir insan gibi oluyorsunuz… Oradayken iki günlük uykusuz olduğunuz zamanlarda bile tutuklama yapmaya gönderiliyorsunuz ve: “Neden bunu yapmak zorundayım” diye düşünüyorsunuz. Emir veriliyor: “Siz ikiniz, gidin onu kafasından vurun ve barışı sağlayın.” Onu tutuklamanın ne gereği var? Tüm bunlardan sonra geriye hiç enerjiniz kalmıyor. Bakın, bazen bu geçişleri yapmanız gerçekten çok zor oluyor. Duygularınızı iki üç haftalığına ses sitemlerindeki pause düğmesine basar gibi durdurup, sonra yeniden otobüse binip dönerken play düğmesi ile kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Sonra birdenbire insanlara sevgiyle ve daha yumuşak davranmaya başlıyorsunuz. Çömezlerinize bile sert davranmıyor, kendi duygularınıza karşı bağışıklık kazanıyorsunuz.  

***
İtiraf-22

Belli bir noktada onların taş atmasına karşı gerçekten çok etkili bir çözüm bulunmuştu. Diyelim ki bir çocuk taş atarken yakalandı. Her şeyden önce eğer onu alıp babasına götürmüşseniz sağlam bir dayak yer. Yani babası çocuğu dövecektir. Ama eğer devriye çağrılmışsa, çocuk devriye cipine koyularak kasabanın diğer tarafına götürülür ve orada araçtan dışarı atılır. Çocuk tüm o yolu yaya olarak yürümek zorunda kalır, bunun üstüne bir de dayak yer.   

Cipin içinde mi?

Cipin içinde, yolda giderken, her zaman. 

Tokat mı? Tekme mi? Nasıl?

Saydıklarınızın hepsi. Aramızda bir asker vardı, *** isminde, bir devriye sırasında cipten bir ara dışarı çıkmış ve birisi bu sırada ona küfretmiş. Bu asker miğferini çıkarıp bununla küfreden kişinin suratına vurmuş. Onu gerçekten benzetmiş. Bir de sopalarla dayak atılırdı.

Nasıl sopalar?

Tahta sopalar, 5 kg’lık bir çekiç ya da baltanın sapı gibi. 

Yanınızda sopa da mı taşıyordunuz?

Dükkânlardan veya benzeri yerlerden alıyorduk.

Çekiç alıyordunuz yani.

Hayır, çekiç başı olmadan, metal kısım değil sadece sap kısmını. Bunlar elimizde havalı bir şekilde yürürdük. Neyse bu konuda abartacak bir şey yok.

Çocuk devriye tarafından dövülür, sonra kasabanın dışına atılır, geri dönerken nöbet noktalarından, küçük mevzilerden ve kontrol noktalarından geçmek zorundadır. Dolayısıyla buralardan geçerken de dayak yer. Yerleşimcilerin yaşadığı Gross ve Avraham Avinu’dan geçerken de dövülür. Yani eve dönüş boyunca sadece yürümek değil aynı zamanda devamlı dayak da yemek zorundadır. 

Hangi yaş gruplarını tutukluyordunuz?

On üç yaşla elli yaş arasındakileri. Altmış yaşında olanlar da vardı.

Altmış yaşındaki adamları mı?

Hayır, genellikle gençleri. Otuz yaş civarı. Yaşlılar genelde onları sakinleştirmeye çalışırken tutuklanıyordu.

***
İtiraf-23

El-Halil’deki yerleşimcilerin yakınında (Filistinli) Shaharabati ailesine ait bir ev vardı. Bu evin yeniden inşası İsrail hükümeti tarafından fonlamıştı. Bu ev İsrailli yerleşimciler tarafından paramparça edilmişti. Aslında evin etrafı orayı yerleşimcilerin bölgesinden ayırmak için bir duvar ile çevrelenmişti. 

Evin yeniden inşa edileceği günün sabahı ben Devriye-30’da görevliydim. İnsanlar 4. Ve 5. Kapılardan evin bulunduğu yere doğru geçiş yapıyordu. İnşaat süresince mobil komuta birimi de inşaat alanının hemen yanında bulunmaktaydı. Oraya gittiğimiz zaman el-Halil’in kodaman yerleşimcilerinden bir kadının evinin bu alana baktığını gördük. O zaman, hatırlamıyorum kimdi, içimizden birisi bunu fark ettiğinde “kahretsin!” demişti. Kadın pencereden bağırmaya başladı: “İşte Filistin Savunma Kuvvetleri gelmiş*!” , “Aman tanrım, aman tanrım, aman tanrım!” Kadın bu şekilde sanki birileri onu duyacakmış gibi bağırmaya devam ediyordu. 

İnşaat işlemleri başladı. Bu sırada olay çıkacağını biliyorduk. Bu yüzden Devriye-30’un, o olmazsa destek A takımının veya benzeri bir birliğin orada bulunması gerekiyordu. Karakola geri dönerek görev değişimi gerçekleştirdik ve destek B takımını oluşturduk. Daha sonra kıyamet koptu zaten. 

Yerleşimciler olay yerine yumurtadan taşa, her şeyi fırlatmaya başlamışlardı. Polise saldırıyorlar, önlerine çıkanlara vuruyorlardı. Atılan yumurtalardan birisi yanımdaki çavuşun tam miğferine denk gelmişti. Takım komutanımızda telsizden bağırıyordu: “Taş atıyorlar!” Sandıklar içine koydukları bir yığın taşla gelen yerleşimciler bunları evin bahçesine doğru fırlatıyordu. Taş atan bu insanlar Cuma akşamları bizi yemeğe davet eden kişilerle aynıydı.    

Şabat yemeği için mi?

Yeniden söylüyorum, esas nokta burası. Bu insanlar savunma amacıyla orada bulunan bizleri farklılaştıran insanlardı, aktif görevlerimizi bozuyorlardı. En kötü yanları buydu. Diğer bölgelerdeki yerleşimcilerden farklı olarak bunlar “savunma kuvvetlerinin” misyonunu bozan insanlardı. Bu sadece bahsettiğim yerde böyleydi. Bu yerleşimciler bir yandan bizim onları korumamızı takdir ederken diğer yandan… Tam olarak anlatamıyorum.

Bahsettiğiniz olaylar ne kadar devam etti?

Tam olarak hatırlamıyorum, bir saat veya daha az. Yahudi kadınlardan bazıları nöbet tuttuğumuz noktalara doğru tırmandılar, bilmiyorum, sanırım bu noktaları ele geçirmeye çalışıyorlardı. Gerçekten acayip bir durumdu.  

Bu tür olaylarda size verilen talimatlar neydi?

Belirli bir noktaya giderek verilen talimatlar doğrultusunda yönlendiriliyorduk. Bu tür ayaklanma olaylarında, ister Araplardan isterse Yahudilerden kaynaklansın, yapılabilecek en iyi şey, talimatları mümkün olduğu kadar en üst rütbeden almaktır. Dolayısıyla emirleri tabur komutan yardımcısından başlayarak alıyorsunuz, ayrıca sahada çok sayıda polis var. Oradaki olaylar bittikten sonra bizim o günkü işimiz de bitmiş oldu. 

Tutuklanan oldu mu?

Hayır.

Avraham Avinu’ya (yerleşimcilere) giderek, ailelerle, anne- babalarla konuştunuz mu? (Taş atan) o çocuklara yapmamalarını söylediniz mi?

Hayır. Onlara hiçbir şey yapamazdık. Günün sonunda elleriniz bomboş kalırsınız. Oraya gelen Sınır Devriye birimi bile gerçek manada onlara bir şey yapmaya cüret edemez. Neden bilmiyorum. 
  
Bir şey yapmaya cüret edemez derken ne demek istiyorsunuz?

Cüret etmekle alakalı mı tam olarak bilmiyorum. Hiç kimse o insanları tutuklamak istemez. Tüm bunların resmi manada ne anlamı var bilemiyorum. Aslında biz polis olmadığımız için istediğimiz herkesi tutuklama yetkimiz bulunuyordu. 

Bu konuda yetkilendirilmiş miydiniz?

Evet, bu yetki bize verilmişti, şaka gibi, gerçekten. Tugay komutanı ve yardımcısı tarafından da bize söylenen buydu ama hiçbir anlamı yoktu. 

Yerleşimciler arasından hiç tutukladığınız oldu mu?

Hayır. 

Tugay komutanı tarafından yetkilendirilmiş olmanıza rağmen?

Bu yetkiyi kullanmıyorduk. Bu konuda bize söylenenlerin hiçbirini. Tam olarak size söylenenlerin hepsini uygulayamazsınız. Oraya gideriz, olay biter, o kadar. Daha sonra el-Halil’deki yerleşimcilere bakan meşhur bir doktorla tanışmıştım, Avraham Avinu’daki Yahudi yerleşimcilerin doktoru. 

Bana şöyle demişti: “Siz ve oyunlarınız, siz Filistin ordususunuz… Son defasında bir adam yaralanmıştı, şimdi yine bir yaralı var. Yahudiler” tam olarak böyle demişti “Yahudiler (Filistinli) Shaharabatilerin evine tek bir tuğla bile koyulmasına izin vermeyecek.” 

Böylece kestirip atmıştı; “Yahudiler Shaharabatilerin evine tek bir tuğla bile koyulmasına izin vermeyecek.” 

Sonra da çekip gitmişti. Daha sonra bu olayın nasıl sonladığını araştırdığımda; iki Filistinlinin, biri ağır diğeri de hafif olmak üzere yaralandığını duydum. Bu şekilde Shaharabati davası sonlanmıştı. 


<<Önceki                 Sonraki>>


Tamer Güner, 19.06.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 



Çevirenin Notu:

(*)Filistin Savunma Kuvvetleri: Şüphesiz böyle bir kuvvet yok. Kadın, İsrail Savunma Birlikleri’nin(IDF) Filistinliler lehine bir eylemde bulunmasından dolayı, Filistin Savunma Kuvvetleri diyerek onları aşağılıyor. 

Orijinal Metin:

http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2005_2007_Eng.pdf

Seçkin Deniz Twitter Akışı