13 Şubat 2015 Cuma

SA1158/TG96: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2001-2004/15. Bölüm

     “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

Bir ev vardı, Abu Sneina girişine bakan bir ev… O zamanlar Abu Sneina’da IDF birliği bulunmuyordu, şimdi ise var. Bölük komutanı ve ona eşlik eden iki kişi her hafta zırhlı araçlara binerek Abu Sneina’ya giderlerdi. Bir yol vardı, ilk önce yukarı doğru Abu Sneina’ya doğru çıkan, sonra yeniden aşağı Büyük Meydan’a inen bir yol. Bu zorlu bir devriyeydi. Yani demek istediğim; iki zırhlı araca binilir, yanlarında ekipmanlar ve bomba işlerine bakmak üzere bir bomba görevlisi bulunurdu.

Oraya varlığımızı hissettirmek için gidiyorlardı. Bir gün bahsettiğim evdeydim, geldiklerine dair bir haber aldık, herkes onları korumak için görevli olduğu noktaya koştu. Böylece eğer onlara, çatılardan veya başka bir yerden ateş edilirse bunu engelleyecektik. O sıralarda etrafta birçok silahlı adam vardı, bunlar otomatik silahlarla IDF devriyelerine ateş açan isabetli atışlar yapan adamlardı. 

Birden çok şiddetli bir patlama duyduk, herkes korkmuştu ve ne olup bittiğini anlamak için birbirine bakıyordu. Sonra bölük komutanının şöyle dediğini duyduk: “Tamam, tamam, benim. Birisi buraya arabasını park etmiş, biz de bombayla onu patlattık. Bir daha oraya park etmemesi gerektiğini anlar.”

Başka bir seferinde telsizden bir gülme sesi gelir, ardından bir patlama ve şöyle denildiğini duyarız: “Çok iyi, yarın sabah dükkânının yeni şeklini görecek.” İşte bu tür olaylar ve daha başkaları, anlarsınız, hepsi IDF’nin hâkimiyetini hissettirmek için yapılırdı.  
***  
El-Halil’de, Abu Sneina bölgesinde gerçekleşmiş bir olay hatırlıyorum. Zırhlı cipimizle yol alıyorduk ve sokağa çıkma yasağı vardı. Yasak sürerken bir konvoya rasgeldik, süslenmiş 3-4 araba sıra halinde alacakaranlıkta yol alıyordu. Bu bir düğün konvoyuydu, tüm aile düğüne gidiyordu.  

Ben cipte bölük komutan yardımcısı ile birlikteydim, düğün konvoyunu görünce keyifle: bakın güzel bir şeye rasgeldik dedi. Buna keyif demek doğru mu bilmiyorum, ‘hadi şunlarla ilgilenelim, bakalım ne olacak’ tavrı içindeydi. Cipten inerek onları durdurduk, insanlar arabalardan aşağıya indiler. Bunlar en güzel elbiselerini giymiş Filistinlilerdi, damat, gelin ve babaları. Arabalardan aşağı iner inmez en güzel günlerinin zehir olabileceğini düşünen bu insanların yüzlerindeki panik ifadesini görebilirdiniz.  

Arabalardan inmelerinin ardından bölük komutan yardımcısı ile aralarında bir münakaşa başladı. Komutan onların gitmesine izin vermiyor, evlerine dönmelerini istiyordu. Bütün ricalara rağmen arabaların anahtarlarını toplarken gelin ağlıyordu, damadın babası, herkes gerçekten bunu yapmaması için yalvarıyordu. Hayatlarının en önemli günü için ne kadar endişelendiklerini yüzlerinden görebilirdiniz. Komutan ise onlara, sanki karşısında duranlar insan değilmiş gibi bakıyordu. İşte böyle. 

Her an başlamak üzere olan bir düğün görüyorsunuz ve bu gerçekten onların hayatlarının en önemli günü, evlilik olacak, her şey hazırlanmış, ellerinde baklava tepsileri ve diğer yiyeceklerle geldiklerini görüyorsunuz, hepsi en güzel elbiseler içinde, çocuklar var, bu ortamda bir IDF subayı araba anahtarlarını topluyor ve düğünün gerçekleşmesini engelliyor. Bu olay benim IDF’nin Filistin toplumuna nasıl baktığını anlamamı sağlamıştı.    
***
El-Halil’de görev yaparken hayatımda ilk kez Yahudi olmakla alakalı farklı bir şey hissetmiştim. Nedenini bilmiyorum. Bunu açıklayamam ama Yahudi olmanın ne anlama geldiğine dair biraz farklı duygular hissettim, Atalar Mezarlığı ve tarihi şehir, ruhumda farklı hislerin uyanmasına sebep olmuştu. İlk başlarda böyle hissediyordum. Bu, ülkeyi savunmayla alakalı, İsrail devletinin bir parçası olan Yahudileri savunmayla alakalı bir histi. Burası üzerinde münakaşanın sürdüğü bir şehirdi ve benim görüşüme göre Arapların bulunduğu diğer şehirlerden daha farklıydı, çünkü burası atalarımızın yaşadığı yerdi, burada Atalar Mezarlığı ve onun benzeri tarihi yerler vardı.   

Fakat şimdi, aslında şimdi değil oradayken birden şunun farkına vardım: İbadet Yolu (Worshippers Route) üzerinde duruyordum. O gün terörist saldırılar gerçekleşmişti. Birdenbire, altı tane Yahudi kadın ve yanlarında altı-yedi tane küçük kız çocuğu ortaya çıktı. Etrafta koşuşturmaya, sağa sola tekme atmaya başladılar. Benim yanımda bir kişi daha vardı. Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Derken bunlar etrafta bulunan Araplara ve yaşlı insanlara tükürmeye başladılar.

Orada Muhammed isminde biri vardı, hiçbir şey yapmamıştı, sadece orada oturuyordu. Ona tekme atıp, tükürmeye başladılar. Bağırarak oradan gitmesini söylediler ve önündeki tezgâhı devirdiler. En kötüsü ise kadınlardan birisinin eline bir taş alarak bir berber dükkânının camına atması oldu. Dükkânın vitrini paramparça olmuştu. 

Dükkândan dışarıya bir adam çıkarken kendimi bir yandan kadının bir daha taş atmaması için onu engellemeye, diğer yandan ise ona vurmamaları için korumaya çalışırken buldum. Karşımda beliren ve “Dikkat et!” diye bağırdığım Filistinli dev gibi en az iki metre boyunda birisiydi, önünde duran ben ise 1.63 metre boyunda bir asker. Tüm yapması gereken bir yumrukla beni yere indirmekti, fakat bunu yapamazdı çünkü ben silahlıydım ve böyle bir şey yaparsa bunun bedelini ödeyeceğini biliyordu. 

Bir yandan, ben Yahudileri korumak için buradayım diye düşünürken, diğer yandan bu Yahudiler benim yetiştirildiğim ahlaki değerlere sahip insanlar değil diye düşünüyordum. El-Halil’deyken öyle bir noktaya geldim ki düşmanın kim olduğunu bilemiyordum; düşman çılgın gibi davranan Yahudi miydi ve ben Arapları ondan mı korumalıydım, yoksa sözümona ona saldıran Araplardan Yahudi’yi mi korumam gerekiyordu…   

Daha önce sahip olduğum Yahudi tanımı biraz değişmişti. Daha önce 'Kendisini Yahudi olarak tanımlayan herkes bence Yahudi’dir diye düşünüyordum. Bugün ise bundan emin değilim. O şekilde davranan Yahudileri gördükten sonra… Bilmiyorum, benim Yahudiler hakkındaki görüşüm şu gerçeği değiştirir mi… Onlar da insan ama öyle gibi davranmıyorlar… 

Soykırımdan geçip gelen Yahudiler, tabi ki bahsettiklerim soykırımdan geçmedi ama eminim onlardan bazıları soykırımdan kurtulan ailelere mensuplar. Eğer bunlar Arap’ların kapılarına “Araplar dışarı” veya “Araplara ölüm” diye yazabiliyorlar veya benim için bu şekilde olduğunda gamalı haçtan farksız olan Yahudi yıldızı çizebiliyorlarsa, o zaman benim kimin Yahudi olduğu yönündeki fikrim de değişecektir. Bu, olayın ifade etmek istediğim bir yönü. El-Halil’den bende kalan diğer şey ise belki biraz incinmiş olmamdır, bilmiyorum. Bu fiziksel bir incinme değil daha çok duygusal anlamda bir incinmedir.



<<Önceki                 Sonraki>>


Tamer Güner, 13.02.2015, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri 



Orijinal Metin:
http://www.breakingthesilence.org.il/wp-content/uploads/2011/02/Soldiers_Testimonies_from_Hebron_2001_2004_Eng.pdf

Seçkin Deniz Twitter Akışı