13 Şubat 2015 Cuma

SA1159/KY23-NN7: Nehir Nil Güney Asya'da: Hindistan & Nepal 1/ Delhi ve Tac Mahal

"Incredible India - İnanılmaz Hindistan... Ya çok seveceksin ya da nefret edeceksin"



Hindistan'a ilk seyahatime başlarken, kulağımda çok değerli bir büyüğümün bu sözleri yankılanıyordu. Teknik olarak yaptığım gezi hazırlığıma, bir de ruhi hazırlık eklemem gerektiğini anlamıştım. Nepal'i de içine alan tam 15 günlük yorucu bir seyahat beni bekliyordu.  Ve evet, seyahat sonunda yorulan sadece bedenim değil, ruhum da olmuştu. 

Hindistan'ın ülke reklamı sloganı 'Incredible India - İnanılmaz Hindistan'dır 


Gerçekten inanılmaz bir ülke.. Her detay o kadar karakteristiktir ki, bir Hollywood film setini hatırlatır..  Sanki her an birisi çıkıp 'kestik' diyecekmiş gibi. 


Sömürülmüş ülkelerin kaderidir yoksulluk. Hindistan'a ilk baktığınızda gördüğünüz derin bir yoksulluktur. Ama bakmasını bilen bir seyyah için, o fakirliğin altından yükselen muazzam, saygı duyulası bir kültür vardır.  Rengarenk, kalabalık, enerjik, esmer ve mistik.. 




'Ve tüm savaşlar bittiğinde kelebekler hala rengarenktir' demiş üstat .. İşte o kelebek Hindistan'dır. Farklı bir algı noktanızı keşfetmiş gibi olursunuz. Kokular, korna sesleri, rikşalar, rengarenk sari'li kadınlar, inekler, tapınaklar, türbanlı sakallı Sih erkekleri... Hepsi birleşip, bir bütün halinde üzerinize gelir, duyularınıza hükmeder ve değişik bir algı yaratırlar. 


Ve insanoğlu adapte olmaya çok elverişlidir ya, o kaostan ülkenize döndüğünüzde hayatınız tenhalaşır, düzeniniz sizi rahatsız eder bir süre ve belki de Hindistan'ı özlediğinizi hissedersiniz. 


Delhi'ye ilk indiğimdeki pasaport kuyrukları ve havaalanı dışında bekleyen insanlar, aslında seyahat boyunca gözümü yoracak kalabalıkların da habercisiydi. 


Yol kenarları o kadar kalabalıktır ki, kimi yerlerde araçların geçmesi için gayet dar bir alan kalır. Ama güzel olan, turist olduğunuz belli olduğu halde, o kalabalıkta kimse sizi ne bakışlarıyla, ne de hareketleriyle rahatsız etmez.. Size değmezler bile. 





Tuhaf bir asaleti, sakinliği var Hintlilerin. Muhtemelen bunda dinlerinin etkisi çok. Müthiş bir de otokontrolleri var. Reenkarnasyona inanırlar, o yüzden her günahın onları nirvanalarından biraz daha uzaklaştırdığını düşünür, ona göre davranırlar. 

Klasik bir Hindistan turu, ülkenin kuzeyini içine alır. Delhi, Jaipur, Agra, Khajuraho ve Varanasi seyahat noktalarıdır. 


Bu tura Katmandu/Nepal'i de eklemek tamamlayıcı olur. Bu yazımda tecrübelerimden bir seyahat programı şeklinde değil de, en etkileyici noktalarını ele alarak bahsedeceğim. 




Delhi'de görülebilecek en güzel yer Kutup Minar'dır. 12. yy'da yapımına başlanan bu yapı İslam mimarisinin en güzel örneklerindir. Her ne kadar orijinalinde bir kule olduğu düşünülse de, minare olma ihtimali yüksektir.


Buna ek olarak muazzam bir büyükükte olan Juma Mescid Camii'in de görülmesi gerekir.

Her iki bina da Hint İslam mimarisinin karakteristik özelliklerini taşır. Hindistan'ın bir güzelliği de budur. Hinduizm ve İslam mabedleri bir aradadır.

İslam ibadethanesinin hemen ardından, bir Hint Tapınağı gezmek farklı hisler uyandırır.


Hindistan'da ülke içi seyahatlerde, tren veya otobüs kullanarak ülkeyi tam anlamıyla keşfedebilirsiniz. Bu yolculuklar başlı başına birer maceradır. Kırsal yerlerde asfalt, sadece bir taşıtın geçeceği genişlikte dökülmüştür, iki araba yan yana  mümkün değil geçemez. 


Seyahatiniz sırasında pencereden dışarı seyrettiğinizde koşturan maymunlar, tavus kuşları ve filler görürsünüz. Bir de durduğunuz yerlerde etrafınıza üşüşen satıcılar. Ve onların gözlerindeki almanız için yalvaran ifade.. 


Bunların büyük bir kısmı çocuklardır. Bir ellerinde sattıkları malzemeyi tutup öbür elleriyle fiyatını işaret ederlerken, sizin bakışlarınızı yakalamaya çalışırlar. Abartmıyorum, vicdan sahibi bir insan için bu bakışlar çok delicidir. Bir süre sonra maalesef buna da alışırsınız.. Bir an önce bu ısrardan kurtulup otobüsünüze binmek istersiniz. 


Ve trenler.. Üstelik de gece yolculukları..Hayatınızın tecrübesidir. 



Tren

Tren yolculuklarım genellikle yataklı vagonlarda oldu, koridor kenarındaki küçük kabinime uzanıp perdesini kapattığımda garip bir korku hissederdim. Arada bir o perdeyi açan Hintli adamlarla göz göze gelmek, bileğime zincirle bağladığım valizimin altında tıkır tıkır sesler çıkaran fareler, böcekler, burnuma yapışan köri kokusu.. 'Allah'ım ben neredeyim?' sorusunu sormak için ideal bir ortamdı. Sırf anı olsun diye yaşayabileceğiniz bir tecrübe.. İyi ki yaşamışım. 

Hatta bir keresinde trenimde yangın çıkmıştı. Haritada bile yerini zor gösterebileceğim bir yerdeydim. Aklıma, haber bültenlerinde duyduğum bir cümle geldi 'Hindistan'da tren kazasında (bilmem kaç yüz) kişi öldü' . 'Buraya kadar mı?' dediğimi hatırlıyorum. Neyse ki yangına müdahale edebilmişlerdi.. 


 O tren yolculuğu beni Agra'dan  Varanasi'ye götürmüştü. 



Varanasi/ İstasyon

Agra ağırlıklı olarak Müslümanların yaşadığı ve Tac Mahal'in olduğu şehir. Aşkın mabedi 'Taj Mahal'.. İnsan, Tac Mahal'i görünce bir mutlu, özel hissediyor. Özlemle resimlerine baktığınız bir eseri karşınızda görmek tarifsiz bir duygu. Şah Cihan, çok sevdiği karısı Mümtaz Mahal için yaptırmış bu mabet mezarı. 



Dış görünüşü çok etkileyici, bembeyaz mermerden yapılmış. Ama asıl etkileyici olan işlemelerde kullanılan rengârenk yarı değeli taşlar. Güneşte ve dolunayda ışıl ışıl parlıyorlar. 



Tac Mahal

Taj Mahal'ın hemen arkasından Yamuna Nehri geçer. Söylenene göre Şah Cihan kendisi için nehrin öbür tarafına Taj Mahal'ın aynısı, bu kez siyah mermerden olanını yaptıracakmış. Ama zaten babasının üvey annesine duyduğu bu büyük aşkı kıskanan oğul, çok büyük masraf olacak gerekçesiyle buna izin vermemiş, üstüne de babasını sarayın Tac Mahal manzaralı bir odasına hapsetmiş. Ve Şah Cihan ölene kadar penceresinden Tac Mahal'i seyretmiş. 


Tac Mahal, Babür İmparatoru Şah Cihan’ın 7 eşinden en sevdiği hanımı, 14. çocuğunu doğururken hayatını kaybeden Mümtaz Mahal anısına yaptırılmıştır.

Şah'ın sarayını ziyaret ettiğimde o odadan Tac Mahal'i seyrettim ben de, Şah ile empati kurmaya çalıştım.  

Zaten en değerlini kaybetmişsin, üstüne bir de hapislik çekmek.. Allah kimseye kötü evlat vermesin.



Agra Kale
Agra'da da tatlı bir de anım var: 

Hindistan'da otel odalarının balkon kapılarında bir uyarı yazılıdır; 'Açmayınız, maymun girebilir' 


Ben bu uyarıyı unutup kapıyı açıp restorana inmiştim. Geldiğimde iki maymunu odamda valizimin üstünde yakaladım. 


Valizi açmaya çalışıyorlardı. Bu maymunlar çok uyanıklar. Sizi görünce kaçmayıp, üstünüze yürüyorlar hafiften. Neyse ki oteller bu durum için hazırlıklılar. Upuzun sopalı bir adam gelip maymunları sopayla ite ite odadan  çıkardı. 


Hindistan'da her yer maymun zaten, insanı bazen ürkütüyorlar. Bu yüzden dışarıdan muz satın alıp çantama doldururdum. 


Yanıma yaklaştıklarında hemen önlerine atıyordum. Aslında Hindistan'da muz, sizin için de hayat kurtarıcı. Yemekler gerçekten çok ağır baharatlı. O yüzden ha bire muz yiyorsunuz.   


Yeri gelmişken otellere de değinmek isterim. Dışarıda hayat biraz zor olduğundan, oteller olabildiğince konforlu. 


Genellikle dünya zincirleri olan bu otellerin birçoğu, otantik bir mimari ve dekorasyona sahipler. 


Hatta bir tanıdığım olayı 'Hindistan'da oteller cennet, dışarısı cehennem' diye özetlemişti. 


Abartmış olsa da doğruluk payı var. 


(Bir sonraki yazı; Varanasi, Khajuraho, Kathmandu







Nehir Nil, 13.02.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gezi Notları


Not: Fotoğraflar internetten elde edilmiştir



Seçkin Deniz Twitter Akışı