19 Aralık 2014 Cuma

SA1049/TG82: Breaking the Silence - Sessizliği Kırmak: İsrailli Askerlerin İtirafları/ El-Halil 2001-2004/12. Bölüm

     “Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.” 
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…

“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”

Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:

Böylece ordunun X olarak isimlendirdiği Haji’nin Kub el Jana’daki evine girdik. Burada onun kızı, kocası ve çocukları kalıyordu. Onları bodrum kata indirdik ve Yahudi yerleşim birimi Avraham Avinu’ya bakan evin denetimini ele geçirdik.

Düşüncemiz el-Halil’de bulunan yerleşimcileri korumaktı. İlk başta kendinizi huzursuz hissediyorsunuz fakat zamanla bu duruma alışarak evin Araplara ait olduğunu unutup kendi evinizmiş gibi hissediyorsunuz. 

Huzursuz derken ne kastediyorsunuz? Sizi bu noktada huzursuz eden şey nedir?

Bana bu konuda gevezelik ettiremezsin dostum.
***
Nöbet noktasında 8 saat, bu zor, gerçekten zor ve eğlenceli bir yanı olmayan bir durum. Ben ve diğer üç arkadaşım nöbet noktasındaydık. Günlerden Cumartesi’ydi ve bölük komutanı oralarda değildi, bu yüzden kendimizi daha az rahatsız ve özgür hissediyorduk, teftişe gelmeyeceklerini biliyorduk.

O Cumartesi, komutan yardımcısı yanımızdaydı ve biz gerçekten çok sıkılmıştık. Kendi aramızda konuşmaya, savaş hikâyeleri anlatmaya, kimlerin ses bombası atıp kimlerin atmadığını, kimlerin göz yaşartıcı bomba kullanıp kullanmadığını ve silahla ateş edip etmediğini kendi aramızda tartışmaya başladık.

Arkadaşlardan birinin hiç ses bombası atmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine ses bombası kullanılabilecek bir olay çıkartmaya karar verdik. Bir şişe fırlatacak bunun kırılıp parçalanması üzerine bize şişe fırlatıldığını bildirip, ses bombası kullanmak için izin isteyecektik. Komutan geldi ve etrafa bakındıktan sonra ses bombası kullanmaya gerek olmadığını söyledi. Çocukların bulunduğunu rapor ettiğimiz bölgeyi kontrol ettiler ve tabi ki oralarda çocuk falan bulamadılar.
Komutan çekip gitmişti biz de bu duruma çok gıcık olmuştuk çünkü bir ses bombası atamamıştık ve hala canımız sıkılıyordu. Komutanın gelip gitmesi görev süresinden beş dakikanın daha geçmesine yaramıştı. Daha dört buçuk saatimiz vardı, görev süresinin ancak yarısı bitmişti.

Bu ses bombasını atacaktık çünkü gerçekten canımız çok sıkılmıştı ve bir şeyler yapmak istiyorduk. Böylece işe koyulduk ancak bu sefer bombayı atmak için izin istemedik… bombayı doğrudan attık. Bombayı atan arkadaşı suçlamak için söylemiyorum, hepimiz oradaydık, bombayı ona vererek bir ses bombasının nasıl atılacağını ona gösteren kişi bendim. Bunun ardından arkadaş ses bombasını uzakta bulunan bir grup çocuğa doğru fırlattı, bunun üzerine korkan çocuklar kaçtılar.  

***
İki teröristin Casaba’da oturdukları evi havaya uçurmak için o gece Casaba içine girerek evleri dolaştık ve aileleri evlerden dışarıya çıkartarak onları oradan uzaklaştırdık. Operasyonun belli bir aşamasında bazı insanların geriye dönerek bir binada toplanmasına karar verildi.

Binaya dört kişi girdi, dışarıda hala üç yaşlarında bir çocuk ile yedi-sekiz belki de on yaşlarındaki abisi bulunuyordu. Ortam gergindi, askerler çocukların eve girmeleri için bağırıyordu, operasyona başlamak üzereydik.

Kıdemli bir subay geldi ve benim yanımda durdu ve iki çocuğa evlerine girmeleri için bağırmaya başladı. Küçük çocuğun annesi dışarı çıkarak ona eve gir diye bağırdı ve çocuk kendine gelerek içeri girdi fakat abisi durduğu noktada sanki donmuştu, ne olup bittiğini anlamamıştı.

Biraz sonra subay, “Çocuk eve git, evin içine gir!” diye bağırmaya başladı. Çocuk yanıt vermedi, bulunduğu noktada donmuş bir halde durmaya devam etti. Bunun üzerine subay silahını kaldırdı, acımasız bir biçimde silahın lazerini çocuğun yüzünde, vücudunda gezdirerek “içeri gir, içeri gir” diye bağırmaya başladı.

Komşulardan birkaç kişi gelerek çocuğu sarstılar ve evin girişine doğru onu iteklemeye başladılar. Çocuk bu sırada benim ve o subayın arasından geçiyordu ve subay… Bam! Arkasından ona bir tokat attı, bu kıdemli bir subaydan gelen okkalı bir vuruştu. Çocuk yerde sürüklenerek kapıya doğru gitti ve annesi onu içeriye çekti. Subay daha sonra bir sigara yaktı ve biz patlamayı duyduk.
     
***
Şahsen içinde bulunmuş olduğum süreç benim kendi kendimle yüzleşmeme sebep oldu. Ne yapacağımı bilemediğim durumlarla karşı karşıya kaldım. Kendi kendime sürekli olarak sahip olmuş olduğum değerlere ne kadar direnebileceğimi, ne kadar aşağıya gidebileceğimi kontrol ediyordum. 

Çünkü bu durum rutin haline geldiği zaman, olayları kontrol edemeyecek bir noktaya ulaşıyorsunuz ve bunlar sizin günlük rutininiz haline geliyor. Sadece emirleri alarak bir saniye bile değerlendirmeden onları yerine getiriyorsunuz.

Örneğin nöbet noktasındayken kendi kendinize şöyle diyorsunuz: “Kahretsin! Bugün öldürülmek umurumda bile değil.. Bugün öldürülmek umurumda bile değil, burada bulunmak benim görevim ve görevim neyse onu yapacağım.”  

Yani şuurunuzu ortadan kaldırıyor.

Evet, tamamen, bir robot haline geliyorsunuz, nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Rutin haline gelme veya tükenmişlik, belirli bir aşamadan sonra sabredecek gücünüz kalmıyor.

Birisi gelip bir adama laf söylüyor, bundan hoşlanmayan adam kendisi ve hatta benim için de meşru bir anlamda “Benden ne istiyorsun?” diyor. Bu adam orada yaşıyor. Bu cadde onların geçmelerine izin verilen bir cadde ve bir asker gelerek onu durduruyor üzerini kontrol ederek arıyor ve onu çocuklarının, ailesinin önünde küçük düşürüyor.

Ama belirli bir noktadan sonra artık umursamıyorsunuz, yaşlı bir adam artık yaşlı bir adam olmaktan çıkıyor. Herkesin üzerini arıyorsunuz… 


<<Önceki                 Sonraki>>


Tamer Güner, 19.12.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri



Metnin orijinali:




Seçkin Deniz Twitter Akışı