4 Şubat 2014 Salı

SA540/YB17: Endişeli Vakitler / Sınanmış Renkler 17

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Allah’a güvenenlerin birbirlerine güvenmeleri daha mümkün ve kolay değil mi?

Göğün yağmura, kara hasret koynunda bir kuraklık hissi saklı. Öyle ki soğuğunu hissedeceğimiz dorukların karı bile uzak. Biliyoruz hepimiz, birlikte biliyoruz Allah’ın rahmeti yağmurda, karda; bazen doluda, bazen sulu sepkende. Yine biliyoruz bunlar yağmasa, bizi üşütmese, baharda ve yazda kurumuş dudaklarımızı ıslatmamız zorlaşacak. Yerin biriktirdiklerine, kendine sakladıklarına mahkûm olacağız…

Yazdan çalınıp bize getirilmiş gibi gündüzler; gündüzdeki kışa güvenemiyoruz bu yüzden. Gitsin istiyoruz; geleceğimize kasteden bir güneş gündüzü bu. Gitsin yazdan çalınmış gündüz ve o gri bulutlarla kaplı gök geri gelsin. Üşüyelim sorun değil, üşüyüp birbirimize sarılalım; soğuğa, yağmura, kara güvenmeye devam edelim. Hatta doluya, sulu sepkene. Alışkın olduğumuz bu çünkü.

Gelin biraz kıyıya çıkalım. Renklerini değiştirmiş doğaya bakalım biraz. Her mevsimin kendisine has renklerini göstereyim size.

Kışın renkleri soğuktur, ama o renklere güvenirsiniz, çünkü kışa aittirler; bir yeşil, bir mor, bir kırmızı gördüğünüzde ise hemen şüphelenirsiniz, bilirsiniz, yolunu şaşırmış bir şeyler vardır ortalıkta. Yapraklı ağaçların sırtındaki sert, kalın yeşillik üşümüştür, ona da alışkınsınız; ama yapraksız, üşümüş bir dalda göreceğiniz bir yeşil yaprak sizi korkutur. Ama oysa dallar, ağacın kökleri hep size tanıdık gelir, yapraktan korksanız da ağaca güvenirsiniz. 

Toprağı yalayıp geçen yağmurlarınız ve dağları beyaza boyayan karlarınız azsa endişelenirsiniz. Bahar yeşil kucağında uzun süre tutamayacaktır umutlarınızı…  ne yaparsanız yapın kışa güvenemezsiniz.

İlkbahara geçersiniz… İlkbaharın sizi korkutacak tarafı yoktur; bazı ağaçlar geç, bazıları erken yeşertiler yapraklarını; bazıları tomurcuk vermiştir, bazılarının da ermemiş halinden tat alırsınız. Sonbahar gibi sarı değildir her şey, ama korkunuzu değil umutlarınızı canlandırır bahar… Su yoksa dereciklerinizde, ırmaklarınızda endişeleriniz ayaklanır hemen. Kuşların korka korka uçtuğunu görürsünüz; yaza uzatacak bir avuç suyunuz olmayacaktır.

Yaz daha başkadır, yapraksız ağaçların kuruduğunu hemen gösterir size…  renklerinden ayırırsınız ağaçları, yapraklarından, meyvelerinden. Sizi korkutan kuruyan, yapraksız ağaçlar değildir, bilirsiniz onları odun yapacaklardır, sizi korkutan yemyeşil yapraklarının arasında saklanmış zehirli meyveleri olan bitkilerdir. Uzak durursunuz çare olarak ya da bir bilene sorarsınız, korku sorununuz çözülür. Ama su, gecikmiş baharların gecikmiş serinliğini size taşımıyorsa işte o zaman endişelenirsiniz… Çünkü o su yağmamış kış yağmuru ya da karıdır. Kupkuru yaz, sizin ona güvensiz davranmanıza alışkındır belki, fakat bu kez siz ondan çok acılar çekerek ayrılırsınız.

Sonbahara ulaştığınızda her şey yerini sarı ayrılıklara alıştırmıştır. İçinizde umut vardır; yağacak sağanak yağmurların, fasıl fasıl göklerinizi süsleyecek karın geleceğine bakarsınız. Gözlerinizin kıyısından kışa bakarsınız, eğer kupkuru göklerinizde kuşlar uçmuyorsa. Endişelenirsiniz yine…

Mevsimlerin hepsinde kendinizi rahat hissedeceğiniz şeyler vardır ya da korktuğunuz şeyler. Ama sizi her zaman yokluğuyla endişelendiren sudur. Çünkü su güvendir; sizin mevsimlere göre doğaya yüklediğiniz her şeyi diri tutan odur. Size hayat verendir. Su Allah’ın sizin için gökten indirdiği ve her şeyi ondan yarattığıdır.

Gemimiz… hadi ona dönelim.

Gemimiz de suya muhtaçtır. Güvenimizi, suyun hırçınlığına ya da gücüne bağlarız. Fırtınalı gecelerde, kasırgalı gündüzlerde yelkenlerimize doluşan ne varsa aslında hepsi bizi sadece korkutur, fakat endişelendirmez. 

İnsana benzer doğa; birlikte yaşayan insanlara.

İnsanların her birine bakmanız mümkün değil, hem bakmanız da gerekmez, bakmadan görebildiklerinizle söyleyebilirsiniz bana. İnsanın endişelendirmeyen hangi özelliği doğaya benzer? Yokluğunda endişeleneceğiniz hangi şeydir? Para, güç, güzellik; hangisi?

İnsan için su kadar değerli olan tek şey güvendir. Sizi korkutan insanda bulabileceğiniz bir şeydir de güven, korkmadığınız bir insanda bulduğunuz tek şey olduğu gibi. Korkuyla güven bir arada olabilir, ancak endişeyle güvenin bir arada olması mümkün değildir.

Ömrünüzü bir insana yüklediğiniz güvenle heder etmiş olmak endişelendirir sizi. Aldatılmış olmak, en zor anda yalnız bırakılmak,  hayatı yaşanılmaz kılan şeylerdir. Yine de yaşar insan, her susuz yazdan sonra umutla dolanmış bir sonbaharı bekler gibi, insan umutlarına sarılır, güven duyacak insanlar arar.

Hangi insana bakarsanız bakın, doğada aradığınız gibi her mevsimin ruhunda gezinen suya odaklandığınız gibi, insanın sinirlerine, sözlerine, bakışlarına sinmiş olan güveni ararsınız. Bazı insanlar kış gibidir, soğuktur renkleri, bazıları da yaz gibi sıcak ve kuru. Çok azı baharlar gibidir insanların. Renkleri güven verse de bilirsiniz bu güven geçicidir, bahar her an yaza ya da kışa dönebilir.

Ömrün ilkbaharlarındaki arayış, ömrün sonbaharlarındaki ölüm kadar belirsizdir, endişe vericidir. Gençlerin ve orta yaşlıların geçiş dönemlerinde yaşadıkları gelgitlerin de asıl sebebi endişedir…

Bir önder arayışındaki genç insanla orta yaşlı insan aynı derecede güven huzursuzlarıdırlar. Gençler öğrenilmiş güvensizliklerle, orta yaşlılar yaşanmış güvensizliklerle doldurmuşlardır hayatlarını. Güven duyacakları önder aramaları bundandır. Öğrendiğini sınayacaktır ilkler, sınadıklarından daha başka seçenekler arayacaklardır sonrakiler.

Günümüz, aldatılmış milyarlarca insanla dolu. Güvenleri ustalıkla satın alınmış, pazarlarda satılmış insanlar geziniyorlar ruhlarının kuytu köşelerinde. Kabahat onlarda mı? Öğrenilmiş olanlarla yaşanmış olanların günahı aynı değildir muhakkak, ama her öğrenilen yaşanmakla tehdit eder insanı. Herkes öğrendiğinden sorumlu olmayabilir, ama herkes yaşadığından sorumludur.

Güven duyduğu insanlar tarafından aldatılmış olması, aldatan kadar aldananın da suçu değil midir?

Kışa, yaza, baharlara bakıp su aradığımızda neler istiyorsak, insanlara bakıp güven aradığımızda da onları istemeliyiz; yaşamamız için güven şarttır, hem güven vermeliyiz hem de güven duymalıyız. Allah her insanı hiç kimseye muhtaç olmayacağı bir vicdan ve akılla donatmıştır ve ona muhtaç olduğu bilgiyi, ölçüp biçmeyi, akletmeyi öğreten bir Kur’an vermiştir.

İnsan, güvendiği en büyük gücü seçmeyi bilmezse, elbette onu terk edip gidecek olan insana güvenmekle aldanacaktır, ama illa ki sonsuz bir güvenden bahsedebilmemiz için sonsuz güvene sahip Allah’a güvenmemiz gerekmiyor mu? Allah’a güvenenlerin birbirlerine güvenmeleri daha mümkün ve kolay değil mi?

İnsan susuz bir mevsime baktığında da Allah’a güvenmeyi öğrenmişse, hiç mağdur, mazlum olabilir mi? Endişeli vakitlerle ömrünü heder edebilir mi?

İşte böyle dostlarım, hayat bir gündüze sığdığı gibi, bir geceye de sığabilir; neyi nasıl anladığınıza bağlı her şey.

Kahvemiz tadını ruhunuzda bıraksın, bir daha ki sefere güveninizi nereye emanet ettiğinizi söylemeyi unutmayın…

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 03.02.2014, 23:40Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 17



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.


Seçkin Deniz Twitter Akışı