17 Mart 2014 Pazartesi

SA596/YB18: Sırtınızdaki Yükler / Sınanmış Renkler 18

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

“Gelişinizi gözlediğim zamanlarda, aklımda hep sırtımdaki yüklerden tanıdığım sırtınızdaki yükler vardır.”

İnsan, yükü ağır olan bir varlık. Aklı var, nefsi var; bunlar yetmiyor, apaçık bir düşman olarak iblis var. Yükünü gün gün sırtlanarak büyür insan, muhakkak doğmadan evvel, o yükün bütün konakları hazırlanır, ama doğduktan sonra geçen her gün, insanı yüküyle tanışana kadar büyütür. Bir çekirdeğin filize, filizden fidana, fidandan ağaca dönüşmesi gibi.

Yerden yükseldikçe görüş alanı artar insanın… Boyu gibi büyür insanın içi… Boyu uzadıkça daha çok şey yüklenir bedenine, bedenine kilitlenmiş ruhuna. Çocukluk, ergenlik, gençlik derken, herkesin omuz hizasından yukarısını görmeye başlar o doğmuş varlık. Doğmuş ve büyümeye mahkûm olmuş canlı varlık.

Başı hep yukarıya kalkıktır, yürümeye başlayan bebeğin… Yukarıda, anlamadığı yerdedir olan biten, halata bağlı bir kutuda yavaş yavaş yükselir bildikçe, öğrendikçe. Kutusu zihninin içidir, beyninin gözenekleridir. Yukarı doğru ilerledikçe ufku görüş açısı büyür; bazen aşağıya bakmayı da öğrenir insan, bazen yukarıya, bazen dengine. Yetişkinlik zamanlarında bilir ki; yukarıda ve mekân tayin edemeyeceği bir şekilde, sadece göremeyeceği kadar güçlü bir Allah vardır. Ona nasıl dua edeceğini öğrenmişse insan dudaklarındaki tüm endişeler kaybolur… Ama ya öğrenmemişse…


İşte o zaman, öğrenmemiş insan için hayat zorlaşır… Allah’a dua ederek endişelerinden kurtulacağını öğrenmemiş olan için, yükünün ağırlığı gün geçtikçe daha da artar. Hani yaramazlık yapan çocuklarla, dinginleşmiş yetişkinler arasındaki farkı merak edersiniz ya… hani büyüdüklerinde de yaramazlık yapmaya devam edenleri görürsünüz ya… İşte  bilin; hem çocuklar hem de yetişkinler ağır gelen yüklerinden kaçmak için yaramazlık yaparlar. Küçük; kendisine tanınan sınırlardan rahatsız olur, o sınırlara uymak ona yüklerini hatırlatır. Büyük de öyledir; kaçmayı öğrenmiştir küçükken ve ona dua etmek öğretilmemiştir.

Ömrü dua etmeyi öğrenmek için geçer insanın; kendisine öğretilmişse dosdoğru bir şekilde dua etmek, o öğretileni tekrar ederek sınar, kendine ait olan dili bulana kadar samimiyetle çabalar. Değilse; dosdoğru dua etmeyi bilmediği için, ettiği duaların karşılığını pazarlıklı bir şekilde bekler. İsyana meyleder dualarına hüküm yükledikçe. Hükümleri karşılıksız kalır ona göre. Duaları cevapsızdır gibi gelir her seferinde.  Sonra sırtındaki yükü daha da ağırlaşır.

Kendisine dosdoğru dua etmek öğretilmemişse, bocalar insan; dalgalanır ruhu büyüdükçe. Daha fazlasını görür, daha fazlasını kurcalar ve nefsinin ittirdiği yere, iblisin çanak tuttuğu köşeye savrulur. Aklı durgundur, çekiniktir; bazen de akıl almayacak kadar hızlı ve kıvraktır. Kılavuzsuz akıl, peşindeki hayranlığı salar diğer insanların gözlerine…

Yukarı doğru gittikçe genişleyen ve uzayan bedeni, gözlerinin gördüğü yerleri de genişletir ve uzatır insanın. Sonra gezinir son durakta…  gezindikçe günah biriktirir, gezindikçe beklediklerini ıskalar; artık yükü sırtına iyice yapışmıştır, kamburu çıkmıştır. Aklı iblisin dudaklarından dökülecek fısıltılara açtır.

Bu gemi, her şeyi görüp derlemiş olanlara göre değildir bilirsiniz, her şeyin yükünü sırtında hissedenlere göredir. Gelişinizi gözlediğim zamanlarda, aklımda hep sırtımdaki yüklerden tanıdığım sırtınızdaki yükler vardır. Dua etmeyi öğrenmişimdir, ama her seferinde öğrenmiş olduklarım beni daha güzel duaya mecbur etmiştir; yani hepiniz gibi eksiğim ben de.

Bir tek, evet bir tek Allah’a ne kadar içten dua etsem, o kadar içten karşılık bulduğumu biliyorum. Belki size onu anlatabilirim. Pazarlıksız, yüklerden arınmamış olanların duası, haddini bilenlerin duasıdır. Bazen sizdeki samimiyetten öğrenirim duanın inceliklerini, sizdeki umuttan ya da karamsarlıktan. Acılardan, heyecanlardan, sevinçlerden, kederlerden.

Sıkmadım değil mi sizi bugün? Hem yağmur da gelmiş ovalara koşa koşa, karı da dağlara savurup. Kış kışlığına kavuşmuş muvakkaten. Yaza su ağlayan gözlerimiz ışıl ışıl…

Yükleriniz kahvemizin telvelerinde dinlendi mi, oldu mu, söyleyin bana?…

Yorgunum bu aralar, çok uzun kaldım kıyılarınızda…

Gitme vakti gelmiş gibi, yol uzun ve yakın görünüyor bana.

Bir daha ki gelişinizde ne olur, bilemem; bana hakkınızı helal eder misiniz?

Hoş ve hoşnut kalınız.

Selam ve sevgiyle.


<<Önceki                        Sonraki>>


Yaşlı Bilge, 17.03.2014, 00:19Sonsuz Ark, Peynir Gemisi'nden, Sınanmış Renkler 18



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

Seçkin Deniz Twitter Akışı