12 Haziran 2012 Salı

SA3/MEY1: Siz Bana Kimi Şâhit Tutacaksınız Sayın Başbakan?

"Öğretmen uyuduğunda, aklında ertesi günler yoktur; ertesi asırlar vardır."

İnsanlar başka başka varlıklar. Hiçbir yaratılmışa benzemiyorlar. Elleri başka, gözleri başka, yürüyüşleri başka. Düşünceleri de başka başka. Kim onları böyle başka başka yapmış ki? Hepsi bir tek nefsten yaratıldıkları halde bu başkalığı onlara iliştiren kim? Aynı suyu, aynı havayı, aynı toprağı ve aynı güneşi hayat ağaçlarına memba kılan kim?

Elbette Allah. Elbette âlemlerin Rabbi. Elbette merhametinden kuşku duyulmayan Rahman, Râhîm.

Başka kılmış ki; herkes diğerinden farkını anlasın, herkes kendisindeki ile sınansın. Ama herkesi aynı bilgisizlikle yaratmış Allah; hem de her bir bedenî melekesinden azâde. Öğrensin; ona birileri öğretsin ve öğrendikleri ile kendisine bir hayat kursun, o hayatı başka başkalıklarla süslesin diye.

Küskün akşamlarda biraz hüzünlü oluyorum. Bu akşam küskünüm. Küskünüm, ki; ben bir öğretmenim. Başbakan'a küskünüm, Bakan'a küskünüm. Küskünlüğüm kırgınlığımdan. Onların öğretmene bakışından; öğretmeni anlayamayışından dolayı kırgınım. Onları da bilgisizliklerinden çıkarıp başkalaştıran öğretmenlerdi. Onların kendi zihinlerinde kurdukları dünyanın ilk temellerine ruh üfleyen öğretmenlerdi... Ama onlar bugün öğretmenlere hoyrat davranıyorlar.

Sosyal ve Ekonomik Hakları'nı iyileştirmekte ağır kaldıkları gibi, mevcut durumlarını da birer sadaka imişçesine yüzlerine vurup duruyorlar. Başbakan, kendisine emek veren öğretmenlerini unutmuşçasına, "15 saat çalışıyorlar, diğer memurlar 40 saat çalışıyorlar. Bu haksızlık değil mi?" diye soruyor.

Ben geceleri yazılı kağıtlarını okurken, Başbakan'ı şahit tutmadım evet, iki dakika derse geç kalmak zorunda olduğum zamanlarda öğrencilerimin idarî odaları ayaklandırdığına da şahit tutmadım. Hastalandığımda, çocuğum hastalandığında, benden başkasının telafi edemeyeceği derslerim için doktora gitmeyi ertelediğimde de, 36 saatlik haftalık ders saati olan bir okulda 24 saatlik ders için 32 saat beklediğime de şahit tutmadım. 8 saat idarenin keyfi ders programı yüzünden beklediğimde öğrencilerim için testler hazırladığımda da.

Çok şeye şahit tutmadım Sayın Başbakanı ve Bakanını. Allah'ı şahit tuttum.

1994-1997 yılları arasında roketatar seslerinin mermilerle girdiği it dalaşında  yitirdiğim güveni, her seferinde annemi ve babamı sağım diye teselli ettiğimde Allah'tan edindim. PKK ve Hizbulkontr kurbanı öğrencilerimin bellerinde silahlarla gezdiği okulda da devleti göremedim. Öğretmenin  stajyerliğinin bahane edilerek her türlü illegal talebe mahkum edildiği günlerde, siyasetçilerin birer tanrı gibi iş gördüğü zamanlarda da devlet yoktu.

Sağlık meslek lisesi mezunu bir sağlık memurunun, maaşımın iki katı bir parayla satın aldığı takım elbise ile bana caka satmasını da hiç unutmadım. "Çok okumuşsunuz" diyerek dalga geçişi hâlâ kulaklarımda.

Bar sahibi babasının barında çalışanların benden daha fazla maaş aldığını söyleyen öğrencime, " Bunu  bana söyleyebildiğine göre, demek ki seni eğitememişiz" diyerek kırgınlığımı ifade ettiğimde devletin bana biçtiği sınıfın yoksullar sınıfı olduğunu idrak etmiştim. Hiç dert etmedim.  Üç yıl düğün borcu ödedim. 2001 krizinde işleri  kötüye giden bir kuyumcu dostla sohbet ederken bana "Siz bizden iyisiniz, Hocam!" dediğinde, "Bir şey soracağım; işyerinin önünden bir öğretmen geçtiğinde imreniyor musunuz, acıyor musunuz?" demiştim de," İmrendiğimi söyleyemem, Hocam!" diyerek cevaplamıştı beni... aldığımız maaş 300 dolardı. Şimdi neredeyse 4 katı maaşımız; şükür Allah'a; fakat hakkımız bu değil. 40 saat çalışıyor denilen memurlarla mukayese edilmek hakkımız değil.

Devlet dengesini yitirdiği her seferinde kurban biz öğretmenlerdik. Darbeleri hep biz silmeye çalıştık yeni nesillerin zihinlerinden. Darbeler yaptılar, bize, "Öğrencinin haklarından bahsedin!" dediler, haklarımızı kıstılar, "Başkalarının da hakkı var!" dediler...

Namaz kıldık diye fişlendik, sürüldük, sınavlardaki mülakatlardan geçemedik. Torpillerle tayinlerimiz, mesleki kariyerlerimiz baltalandı. Mühendisler, veterinerler, avukatlar, tiyatrocular, işletmeciler öğretmen diye atandılar. Fen-Edebiyat Fakülteleri'nden doldur boşalt tekniği ile üniversite sınav puanı bizden kat kat aşağıda olanlar, öğretmen olmak üzere yetiştirilmemiş olanlar öğretmen yapıldı. 45 günde 3 yıllık Enstitü Diploması alarak öğretmen diye atanan cahiller, hâlen emekli edilmeyerek yeni nesilleri katlediyorlar. Biz yüksek puanlarla Eğitim Fakültelerine girdik, madem herkes öğretmen olacaktı, bize niye zulmetti devlet?

Şimdi Sayın Bakan, Sayın Başbakan; Eğitim Fakültesi mezunu asıl mesleği ve eğitimi öğretmenlik olan kaç öğretmeniniz var? Devlet öğretmenlik hakkı verdiğinde bir kişi öğretmen olabiliyor mu? O hakkı verdiğinizde ancak ona '15 saat çalışan öğretmen' diyebilirsiniz, bana değil, benim gibi olanlara değil... Sizin bu ülke için yaptıklarınıza samimiyetle destek veren alnı ak öğretmenlere değil.

Ben sizi yaşadığım, yaşıyor olduğum hiçbir şeye şahit tutmadım, siz bana kimi şâhit tutacaksınız Sayın Başbakan?

Bu yüzden kırgınım, bu yüzden küskünüm. Ne var bunda deyip geçin, keyfinizce... Ama çocuklarıma öğretmen olun demeyeceğime emin olabilirsiniz bu saatten sonra... Hele sizden bunları duyduktan sonra...


Mustafa Eyyüboğlu, OnBir Haziran İkiBinOnİki - Ondört
Mustafa Eyyüboğlu Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı