27 Ocak 2024 Cumartesi

SA10552/SD2995: Sıkıntı (Roman); 6. Bölüm-Ova 41

Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"Çağdaşlaşmıştık oysa; daha mutlu olacaktık. Oysa ne çağdaş Batı’da ne de Batılılaşma hevesini din gibi gören devlet ideolojisi ile Türkiye’de insanlar daha mutlu oldular; tam aksine ellerindeki mutluluğu azalttılar, hatta yok ettiler."

‘Bân’a az kalmıştı. Karımın tutumuyla rahatlamıştım ancak zihnim işlemeye devam ediyordu. İnsanlık olarak, öncelikle Müslüman bir toplum olarak Allah’ın ayetleri ile ilişkimizi irdeliyordum. Üniversitelerimiz bu konuda çok rahatsız edici bir nefretle doluydu. Şeytanın kötülüğüne hizmet etmek daha değerli geliyordu onlara.

Düşünen bir toplum, aklını kullanan bir toplum demekti. Biz düşünen bir toplum muyduk? Eğer öyle ise neden bu kadar zayıftık, neden bu kadar basit şeylerle sarsılıyor ve dağılıyorduk?

Bildiğimiz her şey, bilmemiz gerekenlerden daha azdı ve hiçbir şeyi gerektiği kadar düşünemiyorduk. Çok refleksif davranıyorduk her konuda; sonra sık sık pişman oluyor ve hem kendi ruhumuzda enkazlar bırakıyor hem de karşımızdaki insanların zihninde onarılmaz yaralar açıyorduk. Düşünmek için zamana ihtiyacımız vardı ve biz, erkek ya da kadın olarak yeterince düşünecek zamana sahip değildik.

Hepimiz büyük bir telaşla çalışıyorduk; binlerce yıllık düzeneği bozmuştu Batılılaşmak. Erkekler ve kadınlar delicesine çalışıyorlardı; gündüz iş, gece işin ürettiği psikolojik sorunlar ve art arda aynı şekilde geçen günler insanları ruhlarında sıkıştırıyor ve bunaltıyordu. Erkek kadına, kadın erkeğe zaman ayıramıyordu; her geçen ağır iş günü önce merhameti sonra da sevgiyi yontuyordu ilişkilerin temelinden.

Çağdaşlaşmıştık oysa; daha mutlu olacaktık. Oysa ne çağdaş Batı’da ne de Batılılaşma hevesini din gibi gören devlet ideolojisi ile Türkiye’de insanlar daha mutlu oldular; tam aksine ellerindeki mutluluğu azalttılar, hatta yok ettiler.

İş tempom belliydi, ‘Sen çok çalışıyorsun, tabi ben de… birbirimize zaman ayıramıyoruz!’ demişti iç mimar olan karım, ikinci çocuğumuz doğmadan önce. ‘Bir gün bir şeyler yorulacak; bunun için hazırlanmalıyız!’

Çocuk gelişimi okumuştu daha sonra. Binlerce yıldır bütün annelerin annelerinden öğrenerek aldığı eğitim şimdi okullarda okutuluyordu ve bir meslek haline gelmişti. İstediğini yapması için onu desteklemiştim ve…

Bütün sorunları aşacağımızı düşünerek, çok önemsememiştim bu durumu. Başından beri çalışmak isteyen karımın işlerini kolaylaştırarak böyle bir yorgunluğun oluşmamasını sağlamaya çalışmıştım. Onun çalışmasına ihtiyacımız yoktu; ancak o mesleğini yapmaktan keyif alıyordu, bir şeyi tasarlamak, tasarımını uygulamak ve her seferinde her şeye yeniden başlama heyecanı onu diri ve neşeli tutuyordu.

‘Çocuk gelişimi, hayatımızı kolaylaştıracak!’ demişti bir arkadaşıyla kurduğu iç mimarlık şirketinin ağır yükünün farkında olduğu bir gün.

‘Karar senin!’ demiştim. Ama para kazanmak için çalışması gerekmediğini düşündüğümü biliyordu; anne olan bir kadının başlı başına birçok disiplinin bileşimi olan annelik işinin dışında başka bir iş edinmesi haksız bir yüktü. Önümde karımı da kuşatan psikososyal engeller vardı; Müslüman olmamızın bize dayattığı en sağlıklı hayat biçimini kapitalizme hizmet ederek elde edemezdik.

Kızları okutmayı yanlış anlatmış bir devletimiz vardı ve buna mecburen boyun eğen bir toplumduk: "Kızları okut, erkekleştir, erkeklerin çalıştığı işlerde çalıştır, evdeki işleri de erkeğe yaptır, işsiz kalan erkeği de kadınlaştır!’

‘Sana katılmıyorum, Azizim!’ demişti bir sohbetimizde, karısı bir ev hanımı olan Mahir. ‘Bir kadın kendini gerçekleştirmelidir; birey olmanın ilk koşulu budur!’

‘Senin kadınların kendini gerçekleştirmemiş olmalı ki, sürekli arayışların ve değişen kadınların oldu Mahir!’ demiştim onu en zayıf yerinden yakalayarak. ‘Hangisi kendini gerçekleştiremedi de onları çoğaltma ihtiyacı duydun? Kendini gerçekleştirmek ne demek? Bir kadın kadınlıktan ve annelikten  başka hiçbir şey yapmasa da bir erkek gibi bütünüyle gerçektir zaten!’

‘Öyle değil, öyle değil!’ demişti heyecanla itiraz ederek. ‘Bir kadın okumalı ve kendini geliştirerek gerçekleştirmeli!’

‘Senin annen ya da benim annem, okuyarak mı kendilerini gerçekleştirdiler?’ diye sordum acımasızca. ‘Yoksa gerçek değiller miydi? Onlar gerçek değil iseler, sen ve ben neyiz? ‘Okumak’ dediğin şeyle aynı şeyi kastetmiyor muyuz?’

‘Okumak işte!’ demişti duralayarak. ‘Okula gitmek, kitap okumak…’

‘Ve sonra üniversite bitirip bir meslek sahibi olmak?’ demiştim sözlerini tamamlayarak. ‘Bunlar olmayınca kadın kendini gerçekleştiremiyor mu? Mesela üniversite mezunu ve kitap okuyan kaç manken, şarkıcı ya da sinema oyuncusu güzel kadın tanıdın? Onlar kendilerini gerçekleştirmiş olmuyorlar mı? Okuma- yazma bilmek kendini gerçekleştirmek mi demek? Ya da işçi, mühendis veya bankacı olan bir kadın kendini gerçekleştirmiş mi oluyor? O halde neden üniversite mezunu kadınların ya da ilk-orta-lise mezunu işçi kadınların istismara maruz kalma, antidepresan kullanma ve boşanma oranlarını tartışmıyoruz? Boşanma özgürlüğü maddî bağımsızlığa bağlı olunca kadın kendini gerçekleştirmiş mi oluyor? Bütün bunlardan uzak bir hayat geçiren ev kadınına ne diyeceksin?’

‘Dur, dur!’ demişti Mahir birer ok gibi art arda gönderdiğim sorulara cevap vermeye çalışırken. ‘Elbette onu kastetmiyorum. Bir bütün olarak değerlendiriyorum her şeyi; bir kadın okumalı ve dilediği mesleği yapmalıdır!’

Durmayacaktım:

‘Bütünlük dediğin şey, ahlâkı, eşliği, anneliği ve terbiyeyi ya da güzel yemek yapmayı içermiyor mu? Sevgi ve merhameti azaltan bir bütünlükten nasıl bahsedebilirsin?’ demiştim sesimi yoğunlaştırarak.

Mahir’e, şiirlerin, şarkıların, türkülerin, romanların, filmlerin, dizilerin, tabloların ve heykellerin doğasında yalıtılmış günümüz romantik erkeklerinin ve kadınlarının Antik Yunan erkeklerinin ve kadınlarının kopyalanmış ritüellerine kurban edilmiş erkeklerden ve kadınlardan oluştuğunu söylemiştim.

Batı bütünüyle buydu; kadının parayla alınıp satıldığı, Akhilleus gibi savaş kahramanlarına hediye edildiği, sadece çocuk doğurmak ve dans etmek için kullanıldığı bir çağı diriltmişti Batı, dinden kopararak. Kadın böyle mi kendini gerçekleştiriyordu?

O halde artık ‘seks işçisi’ olarak değeri arttırılan kadın kendisini ne yaparak gerçekleştirmiş oluyordu? Ya da herhangi bir bara çiftleşme ihtiyacını gidermek için giden genç- yaşlı her yaştan kadınının mesleği neydi, her biri hangi üniversiteleri bitirmişti? Kendini gerçekleştirmek buysa, okuma-yazma bilmeye ya da okula gitmeye ne gerek vardı? 


<< Önceki                      Sonraki>>


[25.01.2024, (6/83 (608))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 27.01.2024, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı