27 Mayıs 2023 Cumartesi

SA10197/SD2761: Sıkıntı (Roman); 5. Bölüm-Dağ 21

 Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk

"İçimdeki kasırgalardan haberi yoktu, olmasını da istemiyordum."

‘Burası, bu şehir, insanlığın her türlü yöntemle itaate zorlandığı şeytanî bir tapınaktır!’ dedim İD’ye. ‘İnsan ancak bütün bilinci ve içtenliği ile ‘Eşhedü En Lâ İlâhe İllallah ve Eşhedü Enne Muhammeden Abdühû ve Resûlühû’, yani, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim’ dediğinde bu zorbalıktan kurtulabilir ve özgürleşebilir, başka bir şansı da yoktur!’

İD sessizce kafasını yukarıya ve aşağıya doğru salladı.

‘Sana da öneriyorum bunu!’ dedim. ‘Asla ısrar etmeyerek ve senin içindeki o iyi insanın iyiliğin tamamına doğru kanat çırpmasını arzu ettiğimi ifade ederek!’

Dünya Bankası ve IMF binalarını yeniden inceleyecek zamanımız kalmamıştı. Chinatown Park’ı sağımızda bırakarak sola döndük ve bizi Washington Büyükelçiliğimize götürecek olan Massachusetts Ave NW’ye ulaştık. Artık sürekli kuzeybatıya doğru ilerliyorduk. Rock Creek nehrine paralel ilerleyen bu cadde neredeyse bütün ülkelerin büyükelçiliklerini barındırıyordu.

Güneş güneybatıdan vuruyordu ve görüş alanımızı rahatsız etmiyordu.

‘Şimdi bunları konuşmak istemiyorum!’ dedi İD güneş gözlüğünü çıkararak.

Büyükelçilik binasının önüne gelmiştik, İD kaldırımın kenarına park etti arabayı. Bir ağaç ve bir sokak lambası vardı kaldırım taşları ile kaldırım arasındaki toprak alanda.

Bir Avrupalı kadının odaklandığı her ne ise onun dışında kalan diğer şeyleri önemsemediğini açıkça ifade etmesi beni hep şaşırtıyordu. Bu çok büyük bir özgüven yansıması ve aynı zamanda benmerkezcil hayat felsefesinin ne kadar yaygınlaştığının göstergesiydi.

Oysa bizim insanımız, her ne kadar batılılarca, özellikle Avrupalılarca aptallık ya da saçmalık olarak nitelendirilse de, kendi isteklerini gerektiğinde geride tutabiliyor ve fedakârlık yapabilme becerisi gösterebiliyordu. Erkek ya da kadın ayırmıyorduk, bize göre inceliğimizin, merhametimizin bir ifadesiydi bu. Onların incelik anlayışı ise çok farklıydı. Aristo ve Nietzsche merhameti zaten ruhlarından çekip almıştı.

Bunları şimdi İD’ye söylemenin hiçbir anlamı yoktu, gelecekte bu romanı okuma olasılığı varsa oradan duyacaktı iç seslerimin anlattıklarını, aksi halde asla duyamayacaktı.

İD kendine göre ince ve merhametliydi, buna çokça kez şahit olmuştum, ancak üzerinde uzlaşamayacak kadar farklıydı bakış açılarımız.

1700’lü yıllardan itibaren, III. Ahmed döneminde, Gürcü asıllı Yeniçeri ocağından yetişme, Osmanlı’nın ilk Fransa büyükelçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve sonrakilerin bizi zorla sürükledikleri Batı böyleydi. Halk olarak direniyorduk, Müslümanlar olarak uyumsuz davranıyorduk, ama çok hırpalanmıştık ve biz de hırpalandığımız yerlerden onlara benzemeye başlamıştık, yaşadığımız bölünmelerin temel sebebi de buydu. Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve sonraki neslinin masonlarla kurduğu ilişki Osmanlı’yı kökünden zehirlemeye ve İslam’dan koparmaya odaklanmıştı.

İD, bana döndü, yüzündeki ıssızlığı, yalnızlığı ve derin hüznü görebiliyordum.

‘Keşke seninle sen evlenmeden önce karşılaşsaydık!’ dedi titreyen bir sesle. ‘Bana baktığında gözlerinde gördüklerim için sana teşekkür ederim!’

Gözlerimde ne gördüğünü bilmiyordum. Çünkü zihnimde insanlığın yaşadığı büyük acının detayları açıktı ve ben bütün dikkatimle o detaylarda geziniyordum. İD’nin ve benim ortaya çıkış serüvenlerimizin insan olgusunun ne tür bir var oluş mücadelesine bağlı olduğunu görüyordum. Merhamet ve diğer şeyler çatışıyordu ruhumda. İD diğer şeylere dair izler bulmuş olabilirdi gözlerimde.

Hangi yaşta olursak olalım, evli ya da bekar, içimdeki tutkuların İD’nin tutkuları ile orantılı ve eşgüdümlü olması mümkün değildi; bunu o da biliyordu. Hüznünün, ıssızlığının ve yalnızlığının tek sebebi bunu biliyor olmasıydı anladığım kadarı ile.

İD tutkuları için buradaydı, aksi halde onu hiç kimse buraya getiremez ve geçen bu iki gün boyunca yaşadığı şeyleri yaşamaya zorlayamazdı.

‘Gözlerimde insanlığın yaşadığı büyük acının izleri var; sen de o izlerden birisin Keçi!’ dedim gülümseyerek. ‘Asıl ben sana teşekkür ederim, gösterdiğin sabır, ilgi ve hiç hesapsız üzerime boca ettiğin sevgi için!’

‘Karını üzecek bir şey yapmam mümkün değil, ona söyle içi rahat olsun!’ dedi içindeki iyi insanın sesiyle. ‘Umarım o fotoğrafları görmez, gerçek ne olursa olsun, o fotoğrafları görünce kıskanacağını ve üzüleceğini biliyorum!’

‘Endişelenme!’ dedim. ‘Su akar yatağını bulur; bu iki günün tıka basa dolu bir şekilde geçmesini sen sağladın, aksi halde sıkıntıdan patlardım ben burada!’

İçimdeki kasırgalardan haberi yoktu, olmasını da istemiyordum.

‘Sana dokunabilir miyim, izin verir misin?’ diye sordu mavi gözlerinin bütün berraklığı ile. ‘Ben Lolita değilim, bu sadece masum bir dokunma isteği!’

Tüylerim ürpermişti. Sakin ve yumuşak bir ses tonuyla Nûr Suresi’nin 30. ayetini okudum: 

‘Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.’

İtiraz eder gibi baktı. Bu kez devamındaki 31. ayeti okudum:

‘Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zinetlerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!’

Bakışlarını benden uzaklaştırdı. ‘Bunların hiçbirinde dokuma yasağı yok!’ dedi biraz da kızgın bir nefesle. ‘Dokunmama izin vermeyen sensin!’

‘Ama!’ dedim. ‘Bir yasağı çiğniyoruz, gözlerimizi haramdan sakınmıyoruz ikimiz de. Allah yaptıklarımızdan tamamen haberdar!’

‘Bu masum bir şey, sana bakmam da mı yasak?’ dedi İD tamamen gerilen bir ruhun isyanıyla.

Yine sakin bir sesle, ‘Bir ölçü var elbette; şehvetle bakmamak!’ dedim bakışlarımı elçiliğe doğru çevirerek.

‘O zaman şehvetle dokunmak yasak olmalı, masum bir dokunuş neden yasak olsun ki?’ diye bağırdı farkında olmadan. 


<< Önceki                      Sonraki>>


[20.05.2023, (5/43 (467))]

Lütfen gitmek istediğiniz bölümü tıklayınız:


Seçkin Deniz, 27.05.2023, Sonsuz Ark, Sıkıntı, Roman

Sıkıntı





Sonsuz Ark'tan

  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
  4. Sonsuz Ark Yayınlarının Kullanımına İlişkin Önemli Duyuru için lütfen tıklayınız.

 

    

Seçkin Deniz Twitter Akışı