10 Kasım 2019 Pazar

SA8120/KY73-PH20: Allah Erkeklere Zaten 4 Kadın Vermiş!

"Beğenip beğenmemekte veya inanıp inanmamakta özgürsünüz ama İslam hukukunun nikâha –akitleşmeye verdiği değer ve önemi hissediyor olmalıyız. Bu yapı kadın-erkek haklarından başka nikâh hukukunu önceleyen bir yapı. Ve toplumsal olarak bugün de bunu önceleyip, dikkat edebilsek eminim ki çok büyük sorunlar aşılabilirdi."


Dünya yine karışmaya meyletti, fakat bu seferki şimdiye kadar tecrübe ettiğimiz durumlardan biraz farklı görünüyor. Süper güç denilen ülke liderinin sözleri ve tavırları elle tutulur, ciddiye alınır gibi değil. ABD’nin Osmanlı'daki yönetim ve teşkilatlanma gibi bazı uygulamaları örnek aldığı söylenir. Keşke biraz da büyük devlet olma vakârını, devlet adamı terbiyesini örnek alabilselermiş. Sanki dünya gerilerde ve derinlerde hazırlanan bir plan dâhilinde genel bir delilik ve dengesizlik haline mahkûm edilmiş ve insan toplulukları da bu plana alıştırılıyor gibi. 

O yüzden, hızla değişen dünya siyaseti üzerine değil de, mümkün olduğunca; ‘ardını iyi bilmediğimiz konular hakkında ileri geri konuşmayalım’ düsturu gereği daha çok insan hallerinden bahsetmeyi tercih ediyorum. 

Bunların en başında; kadınlar, erkekler ve evlilik gibi hiç bıkmadan konuşabileceğimiz; yarısı günlük muhabbete, yarısı dedikoduya; ama tamamı hayata dair mevzular geliyor. Meselenin diğer önemli tarafı da, doğal yasalara, sosyal ve dini hukuka bağlı olan kısmı.

Özellikle evlilik müessesesi; aile kurmak ve neslin devamının yanı sıra iktisadî ve içtimâî hayatın düzeni, üretim-tüketim ilişkileri, ekonomik ve siyasi nüfuz alanıyla da ilgili…

Bu kapsamda konuşmayı en sevdiğimiz, özellikle toplumun bir kesimindeki erkeklerin (gizli bir zevkle) diline pelesenk ettiği bir durum da, erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi (polijini) meselesidir. Bu istek ve beklentiye öncelikle kadınlardan; hepimizin tanıdık olduğu şekillerde çeşit çeşit itirazlar duyarız. Kimi laiklik, çağdaşlık üzerinden, kimi de dinin eşit davranabilme ve adaleti tesis edebilme tavsiyesi üzerinden karşı tezini sunup itirazlarını öne sürüyor.  

Uzun zaman önce aynı konuda sohbet ettiğim bir arkadaşım, yaşı 70’in üstündeki babası için, “Babam eğer ikinci evliliği dillendirmiyorsa, evde sorun çıkmasından korktuğundandır” demişti. Bu cümle bile tek başına, erkeklerin olaya bakışının genel seyrini özetliyor. 

Fakat son iki asırdır yavaş yavaş vardığımız noktada; batılı yaşam tarzının içselleştirilmesi ile dünyanın evrildiği kültürel ve medeni atmosfer sayesinde aileye bakış açımız gereği çok eşliliği normal olarak aklımız almıyor. Eski Türkler'de olağan dışı görülen ya da çok nâdir olduğu söylenen bu olayı bugün ise kısaca aklın almaması ile özetleyerek kurtulamayız.

Mevzûnun, yüzyılımızda doluya koysan almaz, boşa koysan dolmaz bir konu haline gelmesi, dinî hükümlerin; yorum ve tatbiklerinin keyfi yapılması ve feodal aile yapısının çağdaş yaşama entegre edilememesiyle yakından ilgilidir. O sebeple, bırakın modern aklı, çağımızdaki Müslümanlar dahi -öncelikle kadınlar- bu hükmün mantığını tam çözemiyor ve dolayısıyla kendilerine de izah edemiyorlar. 

Kendimi de bunların arasına katabilirim... 

Ama şu da var ki; inananlar penceresinden bakınca 'neden Kurban keseriz ya da neden 1, 3 veya 4 vakit değil de 5 vakit namaz kılarız yahut namazı neden o şekilde kılarız’ın izahına da zaman ve enerji harcanmaz. Peygamber böyle tarif etmişti denir, inanılır ve yapılır. Lakin yine de günümüzün din yorumcuları ve ilahiyat uzmanlarının yaşadığımız zamanı, toplumun psikolojik ve kültürel değişimini gözlemleyerek, gelenek ve aidiyetleri iyi okuyarak konuşmaları gerekiyor.

Tabi, çok eşlilik İslam’la başlamıyor, erkeğin birden fazla kadınla (cariyeler, köleler de dahil) evlenmesi, şekli ve kuralları değişse de sadece dinlerle alakalı da değil. 

Bir görüş,“Çok eşlilik İslam'ın getirdiği bir sistem değildir. İslam öncesi dünyada yaygın olan ve sınır tanımayan bir şekildeydi. Doğrusu kadının hiçbir konuda fikir beyan etmesi mümkün değildi. İslam dini böyle bir ortamda ortaya çıktı ve bu çok eşliliği 20-30’dan dörde indirdi” der. Ayrıca işin içine; savaşlarda ana-babaları ölen yetimlerin durumları ve onlara kalan malların kontrolü hadisesi de giriyor. O sebeple evlilik ayetinde özellikle yetimlerden bahsediliyor. 

Yani İslam, beşerî hayatın bu alanda keyfî şekilde akmaması için, sınırlama getirip kurallar koyarak toplum nezdinde bir meşrûiyet kazandırıyor. Evlilikleri duyulur bilinir ve kabul edilir bir müesseseye çeviriyor. Çocukların ve kadınların haklarını korumak ve kayıt altına almak istiyor, nesebin karışmasını istemiyor. Toptan yasaklayabilirdi ama yapmıyor. 

Neden, bilmiyoruz, sadece tahminlerimiz var. Mesela bir tanesi şu; eğer birdenbire yasaklamış olsa, bu emir karşısında, neredeyse yarısından fazlası çok eşli olan Arap kabileleri arasında bir huzursuzluk ve kaos yaşanacağından ötürü, Kuran’ın güzellikle ve eğiterek ikna etme yöntemine başvurduğu fikridir. O nedenden Allah sonunda tek eşliliği tavsiye etmiştir. İnanan herkes bilir ki, Allah’ın tavsiyesi en güzel öğüttür hatta emir telakki edilir. Müslüman kadının itirazının en temel dayanağı da işte burasıdır.

Öte yandan kadınların sorun çıkaracağı da sarih ve net. Erkek birçok kadınla zaman geçirecekse daha çok yalan söyleyecek demektir. Oysa din, berraklığı ve doğruluğu emreder, muğlaklığı reddeder, her şey sınırlar çerçevesinde olsun ister. Aldatmayı ve kandırmayı yasaklamıştır.

Çağdaş dünyada ise medeni yasalarla çok eşlilik ortadan kaldırılsa da gizliden sürdürülen ilişkilere her zaman kapılar açık. Yakalanmadığın sürece sorun çıkmıyor, bazı zemin ve şartlarda toplumda gayrimeşruluğa da göz yumulabiliyor. 

Toplumdaki kadın-erkek rolleri ve insanların itiyatları üzerinde kültür, coğrafya, yetiştirilme, adet- gelenek ve görenek etkisini yadsımadan, yaratılış-fıtrat açıklamasını da bir kenara koyalım. O bakımdan arsızlık, açgözlülük ve kadına karşı zaaf yaradılışta erkeğin hamuruna biraz katılmış desek yanlış olmaz herhalde.Tıpkı kadınların gösteriş ve beğenilme arzusu gibi... 


Yukarıda sorduğumuz 'neden hepten ortadan kaldırmamış'ın bir cevabı da ‘Ne yarattığını bildiği için’ olabilir belki. Bu mitolojik bir masal sözü gibi gelebilir ama insanın açgözlülüğü çeşitli ayetlerde bahsedilen ilahî bir kelâm aslında. 

‘Peki, neden öyle yaratmış?’ sorusunun -imtihan olsun diye- şeklinde bir cevabı var ki, o da modern mantığı pek tatmin edemiyor. Esasında iman; cevabı henüz bulunamayan sorulara rağmen de inanmak değil midir? Dogmatik- İlahî inançların karşısında olup, bilime inanalar her şeyin cevabını bulabiliyor mu mesela? 

Diğer dinlerde ve kültürlerde de görülen bu uygulama hakkında İslamî hükümleri dikkate alarak ve ‘şüphesiz Allah’ın bir bildiği vardır’ notunu nirengi tutarak konuşsak da ‘teşbihte hata’ yapabiliriz. Birileri, tarihin yüz yıllar önceki sosyal ve insani şartlarına atıfta bulunarak iki bin bilmem kaç yılını yaşadığımız çağımızda artık sosyal ve hukuki kuralların değiştiğini söylerken; bir başkası da karşısına İslam’ın ve kitabının evrenselliği ve zamanlar üstü olması teziyle gelebilir. 

Bin yıl önceki şartlardan anladığımız kadarıyla devam edersek; 

Savaşlara bağlı erkek nüfusun azalması neticesinde içtimâî hayatın ve aile düzeninin sürdürülmesi, nesebin belli olması ve soyun devamı için veya kadının hastalanması ya da evlilik hayatı içinde yeterli olmaması vs. sebeplerle belli kurallara uyulmak şartıyla izin verilen bu usul, erkeğe evlilik süresince nikâh altındayken de bir şekilde özgürlük tanıyor. 

-İki yüz yıldır yaşanan savaşlar, kıtlıklar sürgünler veya felaketler, kadın ve erkek nüfusu arasında bariz bir fark oluşturmuyor, kadınlar da uzun zamandır çalışarak rahatlıkla kendi hayatlarını kazanabiliyor gibi karşı tezleri duyarak ve cevaplayarak ilerleyelim. 

-Daha bir asır önce Osmanlı coğrafyasının başına bela olan savaşlarda ve en son Anadolu’nun kurtuluş savaşında erkek nüfusunun nasıl kırılıp yok olduğunu hatırlayalım. Ayrıca dünya üzerindeki (özellikle geri kalmış bölgelerde) kadınların epey bir kısmı hala kendi geçimini sağlayamıyor. Ve Dünyanın başına ilerleyen yüzyıllarda neler geleceği, toplumsal yapıların neye benzeyeceği de meçhul ama temel sorumuz ve dikkate alacağımız hususlar bunlar mı gerçekten?

Ne demiştik, İslam dini; evlilikte işlevsiz ya da yetersiz kalan kadına -eğer kendisi için başka bir tercihi yoksa ve (Çünkü isterse boşanıp başka bir evlilik yapabilir veya bekâr kalmayı tercih edebilir) maddi veya manevi bakıma muhtaç ise- kocasının nikâhında kalabilir, diyor.

Geçmişin geleneksel toplumunda kabul görebilen bu durumu erkek de kolayca kabulleniyor, ‘çocuklarımın annesine tabii ki bakarım’ diyebiliyordu. Ama bugün, ‘ya var olan eşinle yaşa ya da boşan’ diyoruz.

-Ayrıca kendisi için başka tercihleri ve seçim hakkı olan, akli melekeleri yerinde, normal bir kadın neden aksini kabul etsin, değil mi? Fakirlik, acizlik veya ağır hastalık (İradesinin elinden alındığı cebri durumları ayrı tutuyorum) gibi zorlukları istisna kabul edersek, bu çok haklı bir soru. (Din de bu istisnai durumlara göre hüküm veriyor sanki)  

Düşününce şu suali de sormadan edemiyorum; yine İslamî ve geleneksel ölçüleri dikkate aldığımızda, erkeğin ilgilenmesi gereken; iâşesinden, güvenliğinden vs. sorumlu olduğu kadın (konum olarak) sayısı, birinci derece yakınlarından başlayarak sayarsak; annesi, kız kardeşi, eşi ve kızı olmak üzere dört tane. Yani Allah erkeğe zaten doğal olarak sorumlu tutulacağı dört kadını vermiş. Bazı durumlarda bunlara kayın valideyi de eklersek ( O da anne hükmünde olduğu için) eder beş. 

Ve bu kadar kadın arasında sorunsuz yasayan, ilişkilerini iyi şekilde yürütebilen bir erkeğe rastlamanın oldukça zor olduğunu hepimiz biliriz. 

Öyleyse, birbirinin yerini dolduramayacak ve aslında rekabet halinde olmayan (olmaması gereken!)  bu kadınlar arasında bile iyi bir iletişim ve denge kuramayan erkekler; ne için ve hangi akılla (!) hepsi birbirinin yerine geçebilecek ve rekabet halinde olan (aslında ilişkileri kıskançlıktan ve rekabetten başka bir şeyle açıklanamayan), 2-3 veya 4. kadını istesin? 

Demek ki işin içine başta söylediğim gibi bir miktar açgözlülük ve manevî literatürün nefis, bilimsel bakışın da hedonizm diye tanımladığı duygular giriyor. Kuşkusuz insanoğlunun ahmaklığı da cabası. Çünkü insan, her ne kadar huzuru ve rahatı arıyor, hayatını düzene sokmak istiyor gibi görünse de yaptığı ettiği iş ve eylemlerle huzursuzluğa ve düzensizliğe koşar adeta...  

Peki, tersini düşünürsek, diyelim ki; erkek evlilik birliği içinde (herhangi bir şekilde) yetersiz kaldı ve bu sefer kadın evliliği devam ettirmek istemedi (ki kadınlar çoğunlukla eşlerine vefa gösterip boşanmazlar ama faraza diyoruz), o zaman İslam, kadına da boşanabilme ve başka bir evlilik yapabilme izni veriyor.

Buraya kadar tamam da, yine diyelim ki, boşadığı kocanın eski eşinden başka kimsesi yok ve maddi- manevi yardıma da ihtiyacı var. Kapısını açacak, belki bir kap yemek getirecek insana muhtaç! O halde bile kadına, erkeğe verilen izin yok. Boşandıktan sonra artık eski eşinin evine girip çıkmasına,“Kaç yıllık eşimdi, hatır var, vefa var” diye sadece insanî amaçlı da olsa ruhsat vermiyor.

Evet, İslam insanlar arasında iyiliği ve merhameti öğütlese de kadın erkek arasında keskin ve sınırları belirli bir çizgi çekiyor. 

Aslında bu sınır; kadın/erkek/cinsiyet meselesinden başka, daha çok nikâhın kutsal ve zırhlı alanına işaret ediyor. Beğenip beğenmemekte veya inanıp inanmamakta özgürsünüz ama İslam hukukunun nikâha –akitleşmeye verdiği değer ve önemi hissediyor olmalıyız. Bu yapı kadın-erkek haklarından başka nikâh hukukunu önceleyen bir yapı. Ve toplumsal olarak bugün de bunu önceleyip, dikkat edebilsek eminim ki çok büyük sorunlar aşılabilirdi.

Lafı bu kadar evirip çevirmeye gerek yoktu, eğer ortada ayet olmasaydı. Dikenli ve karışık bir mevzû haddizatında ve elbette çoğu zaman, yukarıda basitçe özetlediğim gibi zorunluluklardan ortaya çıkıyor da değil. Genelde keyfi ve bencilce davranışlarla sûîistimal edildiği malumdur. Esasen Bütün bu  sûîistimaller sonucu mağdur olan kadınlar ve çocuklar sebebiyle, medenî hukukun baskısı artarak, evlilik/boşanma konusunda getirdiği yasalarla, sosyal alanda da kadının hakları güvence altına alınmıştır.

Çok eşliliğin yaşandığı zamanda İslam toplumunda hukuki olarak kanun ve kural yok muydu, tabii ki vardı ancak yine de bazı sınır tanımazlar için hep alternatif bir güzergâh oldu bu yol. Medenî hukuku tanıyanlar için de, her zaman gizli başka yollar veya patikalar mevcut kuşkusuz. İşte her iki şekilde, ne olursa olsun bütün yollar kadınların ezildiği o meydana çıkıyor.  

Dolayısıyla, Müslümanlar günümüzde elbette tek eşliliği savunmalılar, ama aynı zamanda toplumu bir virüs gibi saran, kadın erkek ilişkilerini normal seyrinden çıkaran serbest ve sınırsız yaşantılara da makul eleştiriler getirerek, ‘gizli çok eşliliği’ reddederek ve seküler toplumdan da aynısı bekleyerek. Çünkü inanan kadın ve erkekler Allah’ın, ‘Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur’ diye tavsiye ettiği öğüdü tutarlar.

Çağdaş toplumun da; kadın erkek ilişkilerinin ve evliliğin özünü fesada uğratan, sevgi ve saygıyı hiçe sayan; ‘gizli çok eşliliğin, çapkınlık-şirinlik tozuyla’ yutturulmasına, gündelik ilişkilere ‘takılmak’ denilerek masumlaştırılmasına, tüm bunların normalleşmesi için bu hayatların magazin adı altında servis edilmesine karşı durmasının zamanı çoktan geçmedi mi?



Peri Han, 10.11.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Güneşin Altındaki Her Şey



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı