26 Temmuz 2017 Çarşamba

SA4640/KY38-SevDur70: Öfkeni Yaşat Kudüs Yaşasın!

"Türkiye ayaklanırsa dünyaya önemli bir mesaj vereceğini biliyorlar. Türkiye herhangi bir ülke değildir." 


Takdim

Yarım asırdır İsrail işgaline direnen Kudüs, şimdi abluka altında. Mescid-i Aksa’nın da içerisinde bulunduğu Kudüs’ün etrafı surlarla çevrili Eski Şehir bölgesi 14 Temmuz Cuma günü itibariyle önce 3 gün boyunca giriş çıkışa kapandı. 16 Temmuz günü kapılar açıldığındaysa, mabedlerine girmek isteyen Müslümanlar X-Ray cihazı utancıyla karşılaştı. Müslümanların ilk kıblesi ve üç hareminden biri olan Mescid-i Aksa’da 1969’dan bu yana ilk defa cuma namazı kılınamadı.

“Metal arama dedektörleri” uygulamasına karşı çıkan Filistinliler, “Bizler, İsrail’in camimizde yaptığı değişiklikleri kabul edenler olarak tarihe geçmeyeceğiz” diyerek namazlarını Aksa surlarının dışında kılmaya başladı. İsrail İç Güvenlik Bakanı Gilad Erdan, Mescid-i Aksa’nın, İsrail’in egemenliği altında olduğu açıklamasını yaptı. 
Erdan, “Mekanın efendisi İsrail’dir. Hiçbir kimsenin tavsiyesine ihtiyacımız yok. Ürdün’ün veya diğer ülkelerin görüşlerine bakmayız ve zorunlu gördüğümüz şeyleri yaparız” diyerek, hem suçluydu bir de yüzsüz oldu. Oysa İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994’te Arabe Vadisi’nde imzalanan Ürdün-İsrail barış antlaşmasına göre, Mescid-i Aksa ve Kudüs’teki vakıflar, Ürdün Vakıflar, Kutsallar ve İslami İşler Bakanlığına bağlı Kudüs Vakıflar Dairesi himayesine bırakılmıştı.

Palestinians react following tear gas that was shot by Israeli forces after Friday prayer on a street outside Jerusalem's Old city

Filistin değil İsrail sorunu

İsrail için hiçbir zaman bunların bir önemi olmadı. Dünya istediği kadar kınasın, istediği kadar “senin orada ne işin var” desin, o yine hedefine koyduğu genişlemeyi sağladı. Dünya oradaki meseleyi hep ‘Filistin sorunu’ olarak gördü ancak bu tamamen ‘İsrail sorunu’ydu. İsrail büyük bir sorun olarak Filistin’e yerleşti ve yayıldıkça yayıldı. 

Siyonist İsrail devleti Kudüs’ü tamamen ele geçirmek üzere son hamlelerini de yapmaya başladı. Mayıs ayında Filistinlilerin olan Doğu Kudüs’te 15 bin yeni konut inşa etme kararı aldı. Bunun sonrasında İsrail, Müslümanlara yönelik baskısını peyder pey arttırdı. Belli ki sıra Mescid-i Aksa’ya geldi. Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine daha önceden var olduğunu iddia ettikleri Süleyman Tapınağı’nı yapmak için uzun zamandır kazılar yapan işgal devleti, yaptığı çalışmaların sonuna gelmiş gözüküyor. Sırada bir bahaneyle Aksa’nın kapanması vardı, o da gerçekleşti.

Öldürdüğü Filistinlilerin yanına bıçak bırakıyor

Aslında bu bahanelerin oluşması için yapılan çalışmalar yeni değil. Son zamanlarda artan sözde bıçaklı saldırıları bahane ederek Aksa’ya giren Filistinlileri öldürmek gibi. İsrail polisi bazen Filistinli genç bir kızı veya delikanlıyı “bıçaklı saldırı girişiminde bulunduğu” iddiasıyla öldürmekten çekinmiyor. İnsan hakları örgütleri, İsrail’i, saldırıda bulunduğu iddiasıyla Filistinlilere yargısız infaz uygulamakla suçlasa da, bu suçlamalar İsrail’i durdurmaya yetmiyor.

Filistin Dışişleri Bakanlığı 2015 yılında bu olaylara dikkat çekerek “İsrail, öldürdüğü Filistinlilerin yanına bıçak bırakıyor. Sanki İsraillileri bıçaklamayı planlayan her Filistinli aynı bıçağı satın alıyormuş ya da bu bıçaklar herkese bedava dağıtılıyormuş gibi hep aynı tip bıçaklar sahneleniyor” şeklinde bir açıklama yaparak bu konuya dikkat çekmişti.

Doktor Barush’ın X-Rayları

Ancak o günden bu yana değişen bir şey olmadığı gibi, bıçak bahaneli ölümler gittikçe arttı. Geçen hafta 3 Filistinlinin şehit olması ve iki İsrail askerinin ölmesiyle sonuçlanan olay sonrası ise Aksa’ya kilit vuruldu. Bu organizeli saldırı ve akabindeki X-Raylı uygulama, el Halil’deki Hz. İbrahim Camii işgalini akıllara getirdi. 25 Şubat 1994 gününe rastlayan bir ramazan sabahında el Halil şehrinin Hz. İbrahim Camii’nde büyük bir katliam gerçekleştirildi. 

Siyonistlerin Kudüs’ten sonraki ikinci hedefleri burayı istila edip bir Yahudi sinagoguna çevirmekti. 67 Müslümanın katledildiği, 300’e yakın Müslüman’ın yaralandığı el Halil katliamına dünya yine sessiz kaldı. Bu vahşet, işgalciler tarafından dünya kamuoyuna, Barush Goldstien adındaki akli dengesi yerinde olmayan aşırı dinci bir Yahudi tarafından işlenen cinayet olarak lanse edildi. Oysa Barush bir doktordu. Üstelik oraya geldiğinde hiç de hazırlıksız değildi. Her gün caminin dış avlusunda bulunan 30-40 İsrail askerinden 7-8 kişi, iç avlusunda bulunan 7-8 İsrail askerinden ise hiç kimse yoktu. Görgü tanıklarının ifadeleriyle Barush’ın o katliamı yalnız yapmadığı ortaya çıksa da, sonuç değişmedi.

Süleyman Tapınağı olma yolunda

El Halil katliamından sonra Hz. İbrahim Camii 9 ay süreyle ibadete kapatıldı. Tekrar açıldığındaysa yarısı sinagog olarak düzenlendi. Şimdi Müslümanların mabedi olan bu camiye girebilmek için X-Ray cihazlarından, birkaç tane güvenlik noktasından geçilmek zorunda. Turistler için durum böyleyken, Filistinliler için başka bir kapı bulunuyor ve o kapıyı İsrail askeri canı isterse açıyor. İsrail askerinin canı istemediği zaman, caminin müezzini bile o kapıdan girip ezan okuyamıyor. Bu sebepten el Halil’de sabah ezanları artık okunmuyor.

Mescid-i Aksa’da da Hz. İbrahim Camii uygulaması için ilk adımı attılar. Muhtemelen birkaç saldırı iddiası sonrası bütün kapılar X-Ray cihazı yapılacak, bir gün uyandığımızda da Mescid-i Aksa’nın bir kısmının Süleyman Tapınağı olduğunu göreceğiz. Nitekim İsrail devleti ‘zamansal ve mekânsal bölünme’ talebiyle Aksa’nın bir kısmını belli zamanlarda kullanmak için anlaşmak istiyor. 

Sabah 11’e kadar Yahudiler, 11’den sonra Müslümanlar, Cuma günü Müslümanlar, Cumartesi Yahudiler kullansın gibi saçma sapan önerilerle geliyorlar. Aslında bu öneriler, yaptıklarını kitabına uydurmak, çünkü İsrail devleti zaten canı istediği zaman Mescid-i Aksa’ya girip tavaf yapıyor, nikah kıyıyor, dua ediyor. Bu arada Arap dünyası ne mi yapıyor, Katar ablukasının haklılığını dünyaya anlatmaya çalışıyor.

Filistin meselesi değil ümmet meselesi

Katar krizinin ardından İsrail’in cesaretlenerek ataklar yapması, Ortadoğu coğrafyası için nasıl bir oyun sergilendiğini anlamaya yeter de artar bile. Kudüs, Suriye’den Irak’tan veya Katar’dan ayrı düşünülemez. BAE ve diğer Arap ülkelerinin Katar’dan Hamas’ı terörist ilan etmesini istemesi, İsrail ile yapılan bir anlaşmadan başka neyi ifade eder? 

Hamas’ı terörist ilan eden, Hamas yönetimini devirip bölgenin kiralık katili Muhammed Dahlan’ı Gazze’nin başına geçirmek isteyenler, tam da İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor. Mısır’daki darbeyi ve seçilmiş hükümetin yerine İsrail destekçisi Sisi’nin başa geçirilmesini de atlamamak lazım. Zira Mısır’ın İsrail işgalini kolaylaştırıcı hamlelerini, tüm dünya bir araya gelse yapamazdı.

1969 yılında Mescid-i Aksa’nın yakılması üzerine kurulan İslam İşbirliği Teşkilatı’nı teşkil eden birçok Arap ülkesi, şimdi görüldüğü gibi İsrail’e hizmetle meşgul. Mazlum Müslüman halk da bunlardan birlik olup kuvvetli mesajlar vermesini bekliyor. Çünkü Müslümanlar hala kardeş. Çünkü ümmet demek, bir bölgedeki insandan ibaret değil. 

Ve çünkü Mescid-i Aksa Filistin’deki bir camiden ibaret değil. Miraç mucizesinin yaşandığı, Hazreti Peygamber’in mirası olan, etrafının bereketli olduğu Kuranı Kerim’de müjdelenen, Müslümanlar için Mekke ve Medine’den sonra en kutsal üçüncü mekan olan bir belde. Aksa’yı bekleyen tehlikeye bütün dünya Müslümanlarının tepki göstermesi gerekirken, bir takım Müslüman ülkelerin desteğiyle işgalin yürütülmesi, ümmetin alnına sürülen kara bir leke olarak tarihe geçecektir.

Mescid-i Aksa’nın anahtarlarını kaybederiz 

X-Ray cihazları meselesi Müslümanlar için çok onur kırıcı bir mesele. Bir Müslüman’ın kendi ticarethanesine, kendi evinin kapısına, X-Rayın dikilmesi, Mescid-i Aksa’nın kapılarına dikilmesinden daha evla olduğunu söylüyor Musa Biçkioğlu:

“Evlerimiz bizim haremlerimizdir, Mescid-i Aksa ise Allah’ın emaneti bir haremdir. İsrail bizi güvenlik maksatlı koruyacakmış. İşgalcinin bir yeri koruduğu nerede görülmüş. Dünya hukukuna göre işgalciye karşı direnmek haktır. Değil işgalciye karşı direnmek, mescidimize girmek üzereyken bizi engelleyen ve bize saldıran İsrail, bizi terörist konumuna düşürüyor. Dünya kriterlerine göre şu anda (ki dünya kriterlerini İsrail’in kabul etmesi şu anda bizim için önemli değildir) UNESCO’nun da kararlarıyla orası Müslümanlara ait kutsal bir alandır ve dokunulamaz. Buna rağmen İsrail ne hak tanıyor ne de hukuk. Mescid-i Aksa’nın 14 kapısından 10 tanesi açık. Ve bu 10 kapının anahtarlarından bir tanesi İsrail’in elinde. X-Rayların Mescid-i Aksa’nın kapılarının dışına kurulması, elimizdeki anahtarları hükümsüzleştirir. Dolaylı olarak bütün anahtarları kaybetmiş olacağız.

Bu olayları Ortadoğu’yla ayrı düşünemeyiz. Katar kriziyle ilgili hem Türkiye hem de Filistin hedeflenmiştir. Katar’a koşulan ‘Hamas ve İhvan’ın terör örgütü olarak kabul edilmesi’ şartıyla hedeflenen budur. Katar krizi, Suriye krizi, Irak krizi Kudüs’ten ve Filistin topraklarından ayrı düşünülmemelidir. Ümmetle ilgili bir konudur. Mevcut haliyle İslam ülkelerinin başlarında bulunan siyasi liderler bizden değildir, ama halkların tamamı bizdendir ve şu anda gözü Türkiye’dedir. Ankara’dan gelecek sese bakıyorlar. Tarihsel ve medeniyet bağlamında sorumluluğumuz olduğu gibi, ulusal güvenliğimizi de ilgilendiriyor. Şu anda o dedektörlerin kaldırılması için hangi ülke üstüne ne düşüyorsa acilen onu icra etmesi lazım. Ürdün garantörlüğünde olan bu yerde Ürdün bu işin hakkını veremiyorsa, diğer devletleri yardıma çağırmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı acilen harekete geçmelidir.”

Birlik olmadan Kudüs’ü kaybederiz

İsrail açısından Kudüs’ün ve özellikle Harem bölgesinin vazgeçilemez bir hedef (megali idea- kızıl elma) olduğunu söyleyen Yalova Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cengiz Tomar, İsrail’in şehirdeki işgalini yayma politikasını adım adım bir strateji çerçevesinde zaman ve zemine ya da konjoktüre göre uyguladığını ifade ediyor:

“İsrail bazen bir adım atıyor ve kamuoyu tepkisini ölçerek gerekirse geri adım atıyor; ancak yoğun bir tepki olmaması durumunda bir sonraki adımı uygulamak için şartları kolluyor. Bu da tepkileri ölçmek için yapılmış bir hareket olabilir. Ancak temel hedef Kudüs ve Harem bölgesinin tamamen Müslümanlardan arındırılarak şehrin Yahudileştirilmesi ve Süleyman Tapınağı’nın tekrar inşa edilmesidir. Bunu hiç unutmamamız ve uyanık olmamız gerekir.

Özellikle Irak’ın İşgali, 2011’den sonra bölgede yaşanan kaos vasıtasıyla Arap devletlerinin etnik ve mezhebi çatışmalar yoluyla bölünmesi, Arap Baharı sürecinde karşı devrimlerin başarılı kılınması ve üstüne Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki problem ve nihayetinde İran ve Arap dünyasındaki sorunlar İsrail’i tarihinin en rahat dönemini yaşamasına zemin hazırlamaktadır. 

Bütün bu sorunlar İslam Dünyasında İsrail’in uygulamalarına toplu bir tepki gösterilmesini engellemekte olduğu gibi Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki iç karışıklıklar ve savaş nedeniyle Filistin ve Kudüs’te yapılanlar çoğunlukla gündemin ilk sıralarına dahi çıkamamaktadır. Filistin ve Kudüs problemi çözülmeden Ortadoğu’da terörizm dahil hiçbir problem sağlıklı olarak çözülemez. Ancak bölgede devlet yapılarının çökmesi, etnik-mezhebi savaşlar, fakirlik, cehalet, sosyal adaletsizlikler, nepotizm, yolsuzluklar, otoriter rejimler vs. gibi problemler çözülmeden Ortadoğu’da ve İslam Dünyasında bir birliğin sağlanması mümkün değildir. Ortadoğu ve İslam Dünyasında birlik sağlanmadan da Filistin ve Kudüs problemi asla çözülemez. Unutmayın Haçlılar İslam Dünyasında birliğin olmadığı bir dönemde Kudüs’ü işgal ettiler ve Selahaddin-i Eyyubi önce bölgedeki birliği sağladıktan sonra Kudüs’ü tekrar fethedebildi.”

2014 yılında Aksa’yı yıkacaklardı 

İsrail’in X-Ray cihazlarını Mescid-i Aksa’ya getirmesi yeni bir şey değil. Daha önce de denedi, fakat başarılı olamadı. Bundan iki sene önce denediklerinde 3. İntifada başladı. Asıl meselenin Mescid-i Aksa’nın kontrolünü tamamen ellerinde bulundurmak olduğunu ifade ediyor Mirasımız (Kudüs ve Civarındaki Osmanlı Mirasını Koruma ve Yaşatma Derneği) Derneği Başkanı Muhammed Demirci:

“1967 savaşından sonra Mescid-i Aksa’yla ilgili bakım, temizlik, imamlar gibi hizmetler resmi olarak Ürdün Vakıflar Bakanlığı’na bağlandı. İsrail yıllardır bu görevi Ürdün’den alıp kendi zimmetine geçirmek istiyor. Bunun için sürekli Aksa’nın içine fanatik grupları sokarak baskınlar düzenliyor. Süleyman Tapınağı’nın ilk adımı bu, ikinci adım ise Mescid-i Aksa’yı Müslümanların elinden alıp tamamen yıkmak ve yerine Süleyman Tapınağı’nı inşa etmek. Planlarına göre 2011 yılında Mescid-i Aksa’yı tamamen bölmüş olacaklardı. 2014 yılında ise tamamen ortadan kaldırmış olacaklardı. Fakat bu plan gerçekleşemedi elhamdülillah. Çünkü Kudüslüler bu plana karşı Mescid-i Aksa’nın içinde sürekli nöbet tuttular.

İsrail her zaman için Mescid-i Aksa ile ilgili fırsatları takip eder. Türkiye’de bir gündem olduğunda Aksa’da bir tehlike olur. Ortadoğu’da gündem olduğunda İsrail bunu fırsat bilir, Kudüs’te yeni kararlar çıkartır ve İslam dünyası bunlardan haberdar olmaz. Bugünkü durumda da Türkiye 15 Temmuz gündemiyle meşgulken, Arap dünyası Katar kriziyle meşgulken İsrail bunu fırsat bildi. Ve bunun hazırlığını geçtiğimiz aylarda yaptı zaten. Trump’ın Suudi Arabistan’a gitmesi ve oradan İsrail barış sembolünü göndermesi, Riyad’dan direkt Telaviv’e geçmesi, bunların hepsi bir zemin hazırlığıydı.  Bu plana göre bütün körfez ülkeleri kendi aralarında meşgul olması gerekiyordu, İsrail de bunu fırsat olarak bildi. Ama İsrail bu bölgede en büyük güç olarak Türkiye’yi görüyor. Türk halkı ve siyasilerin net duruşu devam ettiği takdirde İsrail bu planı gerçekleştiremeyecek.”

***

Kudüs için ayağa kalkınca

Mescid-i Aksa’nın kapılarına pranga vurulunca, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin her tarafında eylemler yapıldı. Filistinliler de bütün mescitlerini kapatıp, Cuma namazını Mescid-i Aksa’nın etrafında kılmak için toplandılar. İsrail polisi, cuma namazı sonrası Mescid-i Aksa’ya çıkan yollarda cemaate saldırdı ve üzerlerine ateş açtı. 3 Filistinli şehit edildi, 200’e yakın kişi yaralandı. “Kızgınlık Cuması” adı verilen eylemleri Taha Kılınç ve Muin Naim yorumladı.

Tek ümitleri Türkiye  

Taha Kılınç

Geçtiğimiz hafta Mescid-i Aksâ 1967’den bu yana ilk kez cuma namazına kapatıldığında Kudüs’teydim. Hem bu sıra dışı gelişmeye, hem de Filistinlilerin duruma tepkilerine birinci elden şahitlik etme imkânım oldu. Türkiye’den geldiğimizi öğrenen ya da fark eden bütün Filistinlilerin bize söylediği şey aynıydı: “Burada yapayalnızız. Yaşadıklarımızı dünyaya duyurun, Türkiye’den başka umudumuz yok!” Hepsi, sanki sözleşmişçesine bunu tekrarladı bize.

Gezimizde bize eşlik eden Filistinli şoförümüz, o ilk cuma günü (14 Temmuz) İstanbul’da düzenlenen bir destek gösterisini anlattı bana. Gözleri parlıyordu adeta. Bütün Müslümanların sükût ettiği anda, İstanbul’dan Filistin’e selam ve destek gitmişti; hedefini de hemencecik bulmuştu bu selam.

Türkiye’de yapılan bir Filistin eylemi, orada işgal ve baskı altında yaşayan insanlara can suyu ve umut oluyor. Filistinlilerle sohbetlerimizden anladığım kadarıyla, Türkiye’deki destek gösterilerinin üç anlamı var onlar için: 

1) İslâm kardeşliği ortak paydasında buluştuğumuzu hissedip, kendilerine güvenleri artıyor, 

2) İsrail’e karşı daha da güçlenip “Kudüs sadece biz Filistinlilerden ibaret değil” mesajını veriyorlar, 

3) Suskun duran Arap kardeşlerine bizi işaret edip, onları da ayağa kalkmaya teşvik ediyorlar.

Aklımıza bazen, “Meydana çıkıp bağırınca ne olacak sanki? Bir şey mi değişecek?” gibi sorular gelebilir. Gelmesin. İstanbul’da ve Türkiye’nin diğer şehirlerinde toplanıp Kudüs’e destek için haykıran kalabalıklar, bütün İslâm dünyası tarafından, özellikle de Filistinliler tarafından yakından izleniyor. Meydanlara çıkıp bağırarak ya da bağırmayıp sadece toplanarak, hiç de küçük bir iş yapmıyoruz. Aksine, belki gidişatı değiştirecek gücümüz henüz yok ama değişime giden yolun taşlarını döşüyoruz el ele, gönül gönüle. Bu toplantı ve eylemlere uzun soluklu okumalar da eklendiğinde, “Kudüs için” hissettiğimiz kaygı ve samimiyetler, gerçek bir faydaya da dönüşmeye başlayacak.

Aksa’ya sahip çıkmak, Kabe’ye sahip çıkmaktır

Muin Naim

İsrail işgal devleti, dünyanın ve özellikle Müslümanların tepki vermesinden hiç hoşlanmaz. Elhamdülillah bu cuma İsrail’in istemediği şeyler olmaya başladı. İslam dünyasında önemli yeri olan ülkelerde on binlerce insan sokaklara döküldü. Bu eylemler vesilesiyle İsrail işgal devletine “Filistinliler yalnız değildir” mesajı iletilirken, Filistinlilere de “biz sizinleyiz” mesajı iletilmiş oldu. Eminim ki İsrail işgal devleti bu tepkilerin yayılmaması için uğraşacak. Geri adım atabilir veya yalan dolan haberlerle Müslümanları yeniden uyutabilir. Maalesef sadece İsrail değil, ona yakın bazı medya kuruluşları da İsrail’in ağzıyla konuşup “Müslümanların namaz kılmalarını engellemiyor, sadece güvenliği sağlayabilmek için yapıyor” diyebiliyor. Bunu kabul ettiremezlerse mecburen geri adım atmak zorunda kalacaktır. İsrail işgal devleti sürekli gündemde olmaktan hoşlanmaz. Çünkü gündemde olduğu sürece Filistin’de yaptığı zulmü dünya duyar, bu da bölgedeki imajını zedeler.

X-Ray cihazları kaldırılana kadar Aksa’ya girilmemesi konusunda Filistinlilerin kararı ve hatta fetvaları var. Çünkü bunu kabul etmek demek, Aksa’yı teslim etmek demektir. Buna karşı çıkmak bir ilkedir. Canları ve malları pahasına son ana kadar direneceklerine dair yeminler ettiler. 

Filistinlilerin bu duruşu Türkiye’deki Müslümanları etkilemiş görünüyor ki, Beyazıt Meydanı olmak üzere onlarca meydanda toplandılar. Türkiye’deki eylemler başlamadan önce Filistin’deki kardeşlerimiz arayıp, “Türkiye’deki Müslümanlar meydanlara çıktı mı, kalabalık mı’ gibi sorular sordular. 

Türkiye ayaklanırsa dünyaya önemli bir mesaj vereceğini biliyorlar. Türkiye herhangi bir ülke değildir. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye Türkiye’de sokağa çıkanlara canlı bağlanarak “Ey Aksa mücahitleri” diye seslendi. Kudüs’ün etrafında nöbet tutanlarla bu eylemlere katılanlar arasında hiçbir fark olmadığını gösterdi. Bu duruş gerçekten önemliydi, ama tek başına yetmez. Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmak demek, Kabe’ye sahip çıkmak demektir. Müslümanlar bu olayın ciddiyetini anlaması lazım.


Sevda Dursun, 26.07.2017, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri

Sevda Dursun Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015


İlk yayınlandığı yer: Gerçek Hayat




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı