17 Kasım 2016 Perşembe

SA3655/KY49-İTIĞLI22: Timbuktu Bizim Ruhumuz

"Timbuktu’da Bamako’da olduğu gibi yüksek katlı oteller yoktur. Modern tarzda bir şehir yapılanması da yoktur. Rüzgarın esintisine kendini teslim etmiş ağaçlarla karşılaşırsınız. Toprak ile insan arasındaki uyumun ne kadar derinden olduğunu burada hissedebilirsiniz. Balçıktan yapılmış şehrin en büyük camisine girdiğinizde, sıcak hava yerini serin bir havaya teslim eder."


Afrikalıların tarihi var mı? Oryantalist batılılar için bu sorunun cevabı basittir. Afrikalıların bir tarihi yoktur, olamaz da. Afrika için sadece Mısır tarihi ve medeniyetinden söz edilir. Bu koca kıtada yaşamış insanlar onlara göre bir medeniyet oluşturamamışlar, şehirler kuramamışlar, miras olarak sözlü kültür dışında nesillerine bir şey bırakamamışlardır. Afrikalıların tarihi olmadığı için hafızalarının da olmadığına inanırlar. 

Oysa Afrikalıların hayranlıklar uyandıracak bir tarihi geçmişi vardır. Afrikalıların tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Gana, Mali, Habeşistan ve Sudan’da büyük devletler kurmuşlar ve kendilerine has bir medeniyet oluşturmuşlardır.

Afrikalıların oluşturduğu medeniyetleri günümüze kadar taşıyan şehirler vardır. Bu şehirler Afrika’da sömürge öncesi nasıl bir medeniyet oluşturduklarının göstergesidir. Şehir, medeniyetlerin yaşayan ruh halidir. Medeniyetler oradan kalksa bile göstergeleri olan şehirler hala ayaktadır. İşte bu şehirlerden biri de Timbuktu şehridir.

 Mali’nin kuzeyinde etrafı çöllerle kaplı bu şehir, Batı Afrika’da kurulmuş İslam medeniyetlerinin kalıntısını taşır. Yüzyıllar içinde oluşmuş bir medeniyetin bütün estetik ve canlı halini bu şehirde görebilirsiniz. Timbuktu’ya geldiğinizde farklı renklerin bir harmoni oluşturduğunu görürsünüz. Bu uyum sizi geçmişin derinliklerine götürür, şimdi ile geçmiş arasında sıcak ve hissedilir bir ilişki kurmanızı sağlar.

Timbuktu şehri 12. yüzyıldan bu yana varlığını bütün tezahürleri ile koruyan bir İslam şehridir. Mali’nin kuzeyindeki genel yokluk onda varlık olarak ortaya çıkmıştır. Mali’nin başkenti Bamoka’dan ilerlediğinizde Timbuktu yol güzergahında birkaç kasabadan başka bir şehir hayatı göremezsiniz. Bu yolculuk esnasında size kum tepeleri, seyrek ağaçlar ve kuru esen bir rüzgar eşlik eder. Timbuktu şehrini fark ettiğinizde yokluktan varlığa geldiğinizi hissedersiniz. 

Timbuktu’da Bamako’da olduğu gibi yüksek katlı oteller yoktur. Modern tarzda bir şehir yapılanması da yoktur. Rüzgarın esintisine kendini teslim etmiş ağaçlarla karşılaşırsınız. Toprak ile insan arasındaki uyumun ne kadar derinden olduğunu burada hissedebilirsiniz. Balçıktan yapılmış şehrin en büyük camisine girdiğinizde, sıcak hava yerini serin bir havaya teslim eder.

Timbuktu’da dolaşırken inancın nasıl şehri tasarladığını fark eder insan. Kutlu davaya inanmanın şehri nasıl biçimlendirdiğini görürsünüz. Geçmişten gelen yapıların insan ve zamanla nasıl ahenk içinde olduğunu görürsünüz. Toprağın insan eliyle nasıl güzelleştirildiğini Timbuktu’da fark edebilirsiniz.

Timbuktu bir şehirdir, Timbuktu bir sanattır. Timbuktu bir medeniyettir. Timbuktu geçmişin tekrar yaşanmasıdır. Geçmişi hatırlamak ve yaşamak geçmişle beraber olmak ancak Timbuktu’da gerçekleşebilen bir hayat iksiridir.

Timbuktu sokaklarında dolaştığınızda Afrika’nın bir tarihi, yaşanmış bir medeniyeti olduğunu anlarsınız. Belki bu medeniyetin kalbi şehir bizden koparılmak için çölün ortasında bir vahaya bırakılmıştır. Belki tarih bize unutturulmak istendiği için Timbuktu yalnızlığa terk edilmiştir.

Afrika’da şehirlerin hayatı sessiz devam eder. Bu şehirlerin içinde en sessizi Timbuktu şehridir. Doğum ile ölüm arası o kadar uzaktır ki; bu şehirde zaman sanki kaybolmuştur. Çünkü asırlardır süregelen bir gelenek, zamana karşı yarış halindedir. Sessizlik, bu hayatın bir yansıması gibidir.

Fakat artık Timbuktu yıkılıyor, can çekişiyor. Yıllardır sömürgecilere karşı direnmiş bu şehir, medeniyet düşmanları tarafından tahrip ediliyor. Şehirde bulunan İslam kültürünün yaklaşık 100 bin el yazması tehdit altında. 13 ve 16. yüzyıllardan kalma bu eserlerin çoğu bombalanan şehrin enkazlarından çıkıyor. Batılılar, korumak adına şehirden bu eserleri kaçırıp kendi kütüphanelerine götürüyor.

1980’li yıllarda dünyanın en eski ve büyük şehir kütüphanelerinden birine ev sahipliği yapardı Timbuktu. Astronomiden Fiziğe, Şiirden tasavvufa 1 milyona yakın kitap şehirde yaşayan aile evlerinde sergilenirdi. Şimdi şehrin kütüphanesinde bu el yazmaların sayısı ancak 100 bine ulaşıyor.

İslam medeniyetinin bu eşsiz eserlerine ev sahipliği yapan Timbuktu şehri işgal altında artık. Bu işgal 2-3 sene önce olduğu gibi doğrudan bir işgal değil tabii ki. Bir tarafta Tuareg isyancıları, bir tarafta küresel terörist gruplar, bir tarafta ise Batılı işgalci kuvvetler el birliği ile bu yıkılışın ve yok oluşun perdesini açıyor.

Şehrin en büyük camisi, Mali’nin Müslüman hükümdarı Mansa Musa tarafından yapılan büyük camii. Batı Afrika’nın camisinin malzemesi toprak olmasına rağmen 14. yüzyıldan beri yıkılmadan ayakta durabilmeyi başarabilmiş. Fakat yıllardır sömürgecilere direnen bu caminin duvarlarında artık Müslüman kanı var. Cami, sömürgecilerin eseri olan kardeş savaşları yüzünden kendi kaderine terk edilmiş. Artık camii içindeki loş ışıklar, külliye içindeki sessiz odalar daha da sessizleşmiş. 17. yüzyılda Batı Afrika’dan her yıl on binlerce öğrenci bu caminin külliyesinde eğitim almaya gelirmiş. Fakat artık şehrin en görkemli camisinde genç talebelerin Kuran’ı Kerim okuma sesleri duyulmuyor.

Timbuktu sadece bir mimari ya da el yazmalarının olduğu şehir değil. Aynı zamanda tasavvufun da neşet ettiği filizlendiği önemli bir şehir. Şehirde 40’tan fazla tasavvuf ehlinin kabri var. Bu tasavvuf ehli kimseler yüzyıllardır Batı Afrika halkının gönlünde taht kurmuş kimseler. Şimdi o türbeler de yıkılmaya başlanmış. 10’dan fazla türbe teröristler tarafından yıkılıp tahrip edilmiş. Yıllardır zamanın, tarihin yakamadığı, yaşamasına müsaade ettiği bu türbeler, 2-3 sene içerisinde yakılıp yıkılmış.

Şehrin her zamanki bekçisi gibi duran Mansa Musa’nın mezarı bile tahribe uğrayanlardan. Yıllar önce Mansa Musa 40 deveden oluşan altını ile Mekke’ye bir hac düzenlemiş. Nijer, Çad, Sudan, Mısır şehirlerini altına boğmuştu. Onun getirdiği zenginlik yüzyıllar boyunca dillere destan olmuştu.

Şimdi ise Mansa Musa’nın inşa ettiği, miras bıraktığı bu şehir ölüyor. Bu şehri yalnız Batı medeniyetinin maskeli teknolojisi öldürmüyor. Siyasi amaçlar için birbirini katleden insanların elinde can çekişiyor. Timbuktu’yu kaybetmek bir mirası, bize ait bir medeniyetin şehrini kaybet demektir. Çünkü Timbuktu bizim ruhumuz, canımızdır. İstanbul, Bosna, Taşkent, Kahire, Kudüs’ten pek bir farkı yoktur bizim için.


İbrahim Tığlı, 17.11.2016, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016



Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat

http://www.gercekhayat.com.tr/yazarlar/timbuktu-bizim-ruhumuz/

Seçkin Deniz Twitter Akışı