18 Kasım 2016 Cuma

SA3656/KY1-CÇ326: Kısık Sesler

"Asıl öncelikli olan bir sağa bir sola giden parmaktı. Hiç hoş bir görüntü değildi ve kahretsin ki sabahın körü denecek bu vakitte parkta kendisinden ve biraz önce can havliyle kaçan kediden başka kimse yoktu."


İhtiyar adam çekinerek –adeta korkarak- fısıltıyla -neredeyse sessizlikle fısıltı arası bir tonla- “Onları buraya bırakamazsınız! Bırakmamalısınız!” dedi.

İri yarı kendinden emin etrafına korku salmakta mahir ve bu halden oldukça memnun kasıntılı kaslı adam ihtiyar adama yaklaşıp, “Bir şey mi dedin bunak?” dedi. 

İhtiyar adam bir adım geri çekildi –yahut geri çekildiğini sandı, evet bu bir sanıydı. İmdi bir takım okuyucular bu kendinden emin olmayış anlatımdan kuşkuya düşecek ve anlatılanın gerçek olup olmadığından yani gerçekliğinden kuşku duyacaktır. Olsun. Başkalarının kuşkusuyla bir şey anlatacak durumumuz yok. Eğer böyle ikircikli yani kendinden emin olamayış anlatımı birilerinde kuşku doğuracak olursa da olan bitene fazladan katacak bir şeyimiz yok. Olan ne ise o.- ihtiyar adam bir adım geri çekildiğini sanıyordu. Daha fazla geri gitmesinin bir anlamı yoktu. Nasıl olsundu ki zaten sırtı duvara değdi değecekti. 

İri yarı heybetli kaslı adam –ki etrafına korku salmaktan büyük bir haz aldığını söylemeyi unutmayalım- ihtiyar adamın burnuna kadar yaklaştı.

 -Yok yani burada ihtiyar adamın burnuna yönelik bir gönderme yok. “Burnuna kadar yaklaştı.. burnunun dibine geldi.. burun buruna geldiler” türünden yakınlaşmayı anlatan bir ifade o. Okuyucu buna aşırı dikkat etmeli, evet ihtiyar adamın burnu normalden biraz fazla büyüktü, kendisi bu büyüklüğü fark etmese de fark edenler olurdu ve fark edişin akabinde burnuyla ilgili alaycı sözler –kazma sapı, bel küreği vb. söylerlerdi, ama biz burada yakınlaşma ile ilgili bir durum için burnuna kadar yaklaştı dedik- 

Sağ elini kaldırdı, işaret parmağının dışındaki parmaklarını kapatıp işaret parmağını ihtiyar adama doğrultup “Bir şey mi dedin moruk?” 

Biraz öfkeli çıkmıştı sesi. Yüksekti de. Yüksekti çünkü iri yarı heybetli kaslı ve etrafına korku salmaktan haz alan adam ihtiyar adamın kulaklarının duymama ihtimalini hesaba katmanın gereğine hükmetmişti. O esnada alaca bir kedi can havliyle –ki çıkardığı ses aşağı sokaktan bile duyulabilirdi, bu durum elbette bir kedi için bile abartılı olurdu, eğer kedinin utanma duygusu olduğunu bilsek –belki vardır öyle bir duyuları -kızardığını, en azından kızarmaya yakın bir hal aldığını söyleyebilirdik-  kendini geri atmış ve olası bir kavgaya tanık olmamayı seçmişti adeta. 

-Kedinin bu hali lafın gelişi. Yani evet kedi korkarak ve can havliyle kaçtı da ortada –gelecekte elbet- bir kavga yoktu. Kavga yoktu çünkü taraflar denk değildi. Kedinin tarafların durumuyla ilgilendiğini sanmıyoruz. Bu mendebur kedinin ne ara buraya geldiğini doğrusu biz de anlamış değiliz. Belki çöpleri karıştırıyordu. Belki çelimsiz ihtiyar adamdan ve iri yarı heybetli kaslı ve etrafına korku vermekten haz alan adamdan daha önce buraya gelmişti de biz fark etmemiştik. Hem nasıl fark edecektik ki? Nihayetinde ihtiyar adam her zamanki gibi parkın bu köşesinde mutat –alışıldık- saatte gelip oturmuştu. Çöp kutuları birkaç adım uzağındaydı ve Allah sizi inandırsın bir kedinin o kutulara girmesi için hiçbir neden de yoktu. Hem boyut olarak da bir kedi için bile çok küçüktü denebilir. Belki çok küçüktü değil de biraz küçüktü denebilir. Ama nihayetinde aklı başında hiçbir kedinin o çöp kutularına girmek için bir nedeni olmadığını sağlam kanıtlarla sizlere kanıtlayabilirim. Ancak gereksiz bir çaba olur bu.-

İhtiyar adam kendi büzülmesinden, kendi geri çekilmesinden, kendi ürkekliğinden utanmaya fırsat bulamadan gözünün önünde beliren iri yarı işaret parmağını izler buldu. Parmak ne tarafa –kedi mi? Kedi kaçıp gitti unutmadıysam- yol alıyorsa ihtiyar adamın gözleri de o yola düşüyordu. 

“Ne eveleyip geveliyorsun ağzında? Sağır mısın? Sağır numarası mı yapıyorsun?” diye yineledi sorusunu iri yarı heybetli kaslı ve etrafına korku vermekten haz alan adam.  

-Elbette aslında adamın sorusunu değil de soru sormayı yineledi demeliydik çünkü “Bir şey mi dedin moruk?” deseydi yinelenmiş olurdu soru. Dikkat edilirse burada sorunun bizzat kendisi değil eylemin kendisi yineleniyor. Tamam, belki içerik olarak aynı denebilir ama hiçbir insaf ehli “aynı soru” savında bulunamaz. En azından genişletilmiş ve bir de –burası gözden kaçırılmamalı- ihtiyar adamdan fiziki durumuyla ilgili bilgi de istenmiştir. Hani iri yarı heybetli kaslı ve etrafına korku saran adam dedi ya “…. Sağır mısın? Sağır numarası mı yapıyorsun?” zaten bu iki ifade de “Bir şey mi dedin moruk?” sorusundan çok çok farklı olduğuna yeter kanıttır. Bu iki soru birbirinden bu denli farklı olunca “sorusunu yineledi” ifadesi yanlış olmuş oluyor. Elbette anlatıcı bu yanlışlıkları ayrımsar ayrımsamaz hemen okuyucuyu ikaz etmeli. Heyhat gelin görün ki böylesi bir tavır almak yerine anlatıcılar düzeltmeye yönelmekte ve adeta bir aldatma yoluna gidilmekte. Oysa “sorusunu yineledi” yazıldığında bunu düzeltiden önce “biz sorusunu yineledi derken yanlış yaptık, kişinin sorduğu soru aynı soru değildir bu yüzden “sorusunu yineledi” yerine “sorma edimini yineledi” denmesinin gereğini büyük bir cesaretle ortaya koyabilmelidir anlatıcı. Anlatıcı salt bir göz olsa bile böyle olmalı.- 

İhtiyar adam sıska sırtında duvar hissetmiş kadar olmuştu. Ne ara ayağa kalkmıştı? Ne ara parkın –normal bir insan boyundan bir bilemedin iki karış uzun- duvarına kadar yürümüştü? Ne ara iri yarı heybetli kaslı ve etrafına korku saran adamın elindeki çöpleri –siyah bir poşetti adamın elindeki bu yüzden poşetteki çöplerin içeriğini bilemiyoruz- hemen duvarın dibine boca ederken görmüştü de “Onları buraya bırakamazsınız? Bırakmamalısınız?” gibi bir şeyler yuvarlamıştı ağzında? 

Kendi kendine yaptığına şaşırıp kaldı ihtiyar adam. Hani düşmanı olsa ancak bu kadar pervasız olabilirdi. Kendi kendine yaptığı bu pervasızlığı her hangi mevcut veya muhtemel bir düşmanın yapabileceğine ihtimal dahi veremedi. Bir anlık bir düşünceydi bu. Öyle bir anda belirip kayboldu. 

Asıl öncelikli olan bir sağa bir sola giden parmaktı. Hiç hoş bir görüntü değildi ve kahretsin ki sabahın körü denecek bu vakitte parkta kendisinden ve biraz önce can havliyle kaçan kediden başka kimse yoktu. Durup ölçüp tartmanın bir faydası da yoktu. Her şey ortadaydı. Hani inkârı mümkün olsa inkâr ederdi ya.. neyi inkâr edecekti ki?

“Bir şey mi dedin evladım?” diyebildi kısık sesle.



Cemal Çalık, 18.11.2016,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları


Seçkin Deniz Twitter Akışı