6 Nisan 2016 Çarşamba

SA2723/AŞ71: Laf Yetiştirme Hastalığı ve Başkalaşım Geçiren Alt Kültür’ün Egemenliği

“Her akıllı insana düşen, şartlara ve kişilere kapılıp alt kültüründe muhkem tuttuğu basit, sıradan ve küçük reflekslerle konuşup davranmamaktır.”


Tarih bu kadar çok entrikacıyı, entrikayı ve bu kadar çok safı, goygoycu-yaygaracı-kavgacı taraftarı bir arada görmüş müdür, sanmıyorum. Günümüz sosyal medya fırtınası böyle tuhaf bir zaman aralığında tuhaf şeyler görmemizi sağlıyor. 

Bir haber düşüyor sosyal medyaya, doğru mu fabrikasyon mu, belli olmadan hır-gür eşliğinde korkunç bir hastalık, laf yetiştirme hastalığı başlıyor ve birkaç saat sonra bu sayıklama dolu gürültü kesiliyor; konu az sonra internet medyasına haber olarak yasıyor ve böylece resmiyet kazanıyor. Peki sonuç?

Sonucu düşünen yok. Oysa, herhangi bir bilimsel çalışma sonucu veya sonuçları çok net bir şekilde ortaya koyabilir. Akademisyeninden bürokratına, gazetecisine, vekiline, esnafına, hukukçusuna kadar herkes alt kültürünün yerleştirip sabitleştirdiği kimliğinden ne buluyorsa taşıyor ekranlara. Bu kadar açık ve bol bir malzeme ile ne sonuçlar çıkarılmaz ki?

‘Yerleşik davranışların isyanı’ mı, ‘kimlik-kişilik erozyonu’ mu, ‘değerlerin yozlaşması’ mı, ‘alt kültür kodlarının benzeşme hızında ideolojik farksızlık’ mı, ‘din-kültür skalasının birey ve toplum üzerindeki izlerin geçiciliği’ mi, ‘başkalaşım geçiren alt kültür’ün egemenliği’ mi… sonuçlar artık ne tür başlık altında değerlendirilir, karar uzmanların…

İnsanın bilinçaltında birikmiş olan ne varsa en küçük idarî kontrol zaafı ile gün yüzüne çıkıyor ve insanlar, statülerine, rollerine ve asıl kişiliklerine aykırı olarak tepkisel davranabiliyorlar… İnsanlarımızın sinirleri bozuk ve bu tuhaf bir şekilde hastalıklı sonuçlar üretiyor olsa da, pek dikkat çekmiyor.

Misal, tarihin en büyük ihanet şebekesinin lideri olduğu iddia edilen Fetullah Gülen, bu durumun baş sorumlularından olduğu halde, insanları ve psikolojilerini parmağında oynattığı halde, bütün suçu, ‘delirmiş’ olduğunu iddia ettiği topluma yükleyebiliyor. Toplum delirmiş çünkü kendi ihanet şebekesini desteklemiyor, yargıya karşı korumuyor. Bu böylesine irrasyonel, abuk bir şey ve toplum da bu oyuna kurban olmak için tüm saflığını kullanarak onun gündemi belirlemesine izin veriyor.

Başka bir misal; Reis-Hoca (Erdoğan-Davutoğlu) ayrımını kışkırtan Türkiye karşıtı yerli-yabancı koalisyonun kurduğu tuzağa uygun olarak, aynı saftirik megalomanlar en küçük stratejik bir ‘söz veya eylem’de hemen ‘Reisçiyim-Hocacıyım’ paranoyaklığı ile ortalıkta serlevha sahibi gibi dolaşıp duruyorlar. Ahmak; Reisçi olsan ne  Hocacı olsan ne, sonuçta tuzağa düşmüşsün işte saçmalayıp duruyorsun.

Biri Cumhurbaşkanı, diğeri Başbakan; neredeyse her gün konuşuyorlar, aralarında sorun olsa bir şekilde çözmeye mecburlar, başka seçenekleri yok. İşte Davutoğlu 2014 Ağustosu’ndan beri Başbakan ve Erdoğan’ın çizdiği yoldan zerre kadar sapmış değil; ama sen en küçük fırsatta bar bar bağırıyorsun.

Sahi ne olması gerekiyor sence? Bırak biraz kamuoyunu etkilesinler, biri  Ak desin diğeri Kara, sonuçta ülkeyi yönetenler onlar; baktın senin fikrine muhtaçlar o zaman kalk onları birleştirmeye doğru konuş, yaz, çiz, uyar; çünkü ikisi de insan ve ikisi de zaaflara sahip. Akıllı ol yani, Hak’tan yana ol!

Laf yetiştireceksin, taraf belirleyeceksin ve bunu ilan edeceksin, peki sonra? Hangi fitneye su taşıdığını da anlayabilecek misin? Davutoğlu ne yapabilir mesela Erdoğan’ın onayı olmadan, hiç düşündün mü? Başbakan olurken nasıl bir başbakanlığın onu beklediğini bilmeyecek kadar saf mıydı Davutoğlu?

Daha başka bir misal; CHP ve HDP arasında sanki fark varmış gibi ve bu iki parti halk için çalışıyorlarmış gibi yorum yapıp duruyorsun. Bu iki partiden sadır olan cümlelere, ahlakî temelle bakıyor ve çıldırıyorsun… De fukara akıl, verdiğin tepkilerle onlardan farkın mı kalıyor? Maksatları belli senin edep sınırlarını zorlamak ve seni kendilerine benzeterek eritmek, psikolojisi çökmüş, düşünmekten âciz tipler üretmek. 

Oysa senin bir sürü işin var; mesleğin, ilgi alanın, entelektüel yeterliliğin… ama sen sürekli laf yetiştirmekle meşgulsün ve ruhunu gündelik akıntılara satıyorsun, entrikalara kapılıyor ve tam da onların istediği gibi davranıyorsun.

Her akıllı insana düşen, şartlara ve kişilere kapılıp alt kültüründe muhkem tuttuğu basit, sıradan ve küçük reflekslerle konuşup davranmamaktır. En azından küfürbaza kızıp küfürbaz olmamaktır, entrikacıya uyup entrikacı olmamaktır. Tabi, entrikayı çözüp anlatmak başkadır, entrikacıyı taklit edip entrikaya kurban olmak başka…

Neyi nasıl yapacağını bilmeyen insanların birer saatli bomba gibi ne zaman patlayacakları da belli olmaz.

Herkes yerli yerince sosyal akıntıdan etkileniyor, bence en önemlisi sosyal akıntının kalitesini düşürecek şekilde yazıp çizmemektir, çünkü muhaliflerle aradaki kalite farkı azaldıkça muktedir olmanın iyi bir şey olmadığını düşünmeye başlıyor insanlar.

Hükümet ve Devlet yetkililerine şunu hatırlatmak isterim. Topluma tuzak kuranlara karşı toplumu koruma göreviniz var; güven vermek ve güven verici açıklamaları zamanlı olarak yapmakla mükellefsiniz, diğer ertelenemez tedbirleri de almaya mecbursunuz.

Ben uyarıyorum, dileyen önemser, dilemeyen önemsemez. Bütün dünya manyakça bir yola girmiş durumda, insanlar birbirini öldürüp, taciz edip duruyor. Bir yerlerde bunu izlemekle görevli olan ve tedbir üreten birileri olmak zorunda.

Türkiye Toplumu’nun insanlara değer veren altkültürü başkalaşım geçiriyor ve kalitesi gün geçtikçe düşüyor ve her meslekten insan başkalaşım geçirmiş ve bir tehdit hâline gelen bu  altkültürün egemenliğine kolayca mahkûm olabiliyor.

Durum vahim…

Arif Şahin, 06.04.2016, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 71



Seçkin Deniz Twitter Akışı