31 Ağustos 2015 Pazartesi

SA1695/ KY33-YO17: Şehrin En Popüler Kafesinde Patlayan Bomba...

"Nasıl oldu da PKK’nın siyasi kanadı olan bir parti o kafenin müşterilerinin birinci partisi haline geldi?"


30 Aralık 1994. Taksim’de vitrinler ve sokaklar yılbaşı için süslenmiş.  Saat:18.30. Hava artık iyice kararmış.

O zamanki adı Opera Pastahanesi olan The Marmara’nın girişindeki ünlü kafe dolmaya başlıyor. Saat:18.30. Mis Sokağı’nda evinden buraya yürüyen duayen sinema eleştirmeni Onat Kutlar giriyor içeriye. Bugün evlilik yıl dönümleri. Eşi Filiz Hanım akşam için kuaföre gitmiş, onu beklemeye başlıyor.

Çevirmen, rehber Yasemin Cebenoyan da bir gün önce doğum gününü kutlamış. Hediyesini vermek isteyen bir arkadaşıyla buluşmak için o da kafede.

15 dakika sonra kafede bir paltonun içine bırakılmış bir bomba şiddetle patlıyor. Yasemin Cebenoyan olay yerinde, Onat Kutlar ise yaralı olarak kaldırıldığı hastanede 11 gün mücadeleden sonra hayatlarını kaybettiler. Onat Kutlar'ın cebinden evlilik yıl dönümü için eşine aldığı kolye çıktı.

Bombayı önce yılbaşında eylem tehditleri yapmış İBDA-C’nin koyduğu iddia edildi. Daha sonra polis bombacı PKK’lıları yakaladı, iki kişi “Turizmi baltalamak için” saldırıyı yaptıklarını itiraf ettiler.

Saldırganlardan Demiz Demir İTÜ Petrol Mühendisliği bölümünün en başarılı öğrencilerinden biriydi. 9.5 yıl hapis yattıktan sonra 2005 yılında yine bir çözüm girişimi olarak tasarlanan, ama başarısız olan topluma kazandırma yasasıyla serbest kaldı...

Buraya kadar olan kısmını herkes biliyor. İstanbul’un ortasında, İstanbul elitlerinin, entelektüellerinin, sanatçılarının en gözde mekanı olan bir kafede yılbaşı öncesi en duayen sinema eleştirmenini ve bir çevirmenin hayatına mal olmuş bir bombanın daha fazla siyasi ve toplumsal hasar bırakması teröre, şiddete karşı durulması için bir milat haline gelmesi beklenebilirdi.

Ama öyle olmadı. Bu saldırıyı PKK’nın yaptığını söylemek bile pek şık bulunmuyor.

Öyle ki İnsan Hakları Derneği’nin raporlarında saldırı fail-i meçhul davalar arasında geçiyor. 2003 tarihli raporda şöyle denmiş: “IBDA/C örgütü tarafından üstlenildiği halde DGM Savcılığı, PKK üyesi olduğu iddia edilen 20 kişi hakkında dava açmıştı” 

2010 yılında BİANET sitesinde çıkan O gün ne olmuştu? başlıklı haberde ise saldırıyı İBDA-C’nin üstlendiği hatırlatılıp, uzun uzun örgütün yayın organında çıkan saldırıyı öven yazıdan alıntılara yer verildikten sonra ancak en son cümlede şöyle denmiş; “Ancak saldırıyı İBDA-C'nin değil PKK'nin yaptığı ortaya çıktı.” 

Yasemin Cebenoyan’ın ağabeyi, sinema eleştirmeni Birgün yazarı Cüneyt Cebenoyan’ın bu ilgisizlik üzerine yazdığı yazıdan okuyalım:

“Peki, ne biraz içime su serperdi? Bu gelişmeleri herkesin bilmesi ve takip etmesini isterdim. Onat Kutlar’ı öldüren bombayı koymaktan dolayı PKK’nin mahkûm edilmiş olduğunu herkesin bilmesini isterdim. PKK’yle arasına mesafe koymayan siyaset ve kültür insanlarının bu cinayetlerin ağırlığını taşımasını isterdim. PKK’den bu yargı kararına karşı çıkan bir açıklama duymadım. Böyle bir açıklama yapmaya zorlayan bir ortam da yok doğrusu. Hiçbir aydın bu örgütü suçlamazken, PKK’nin çıkıp 'yargı kararının gerçeği yansıtmadığını' iddia etmesi ya da bu ölümlere neden olduğu için 'özür dilemesi'ni beklemek saçma. Ne gerek var durgun suyu bulandırmaya?''

"Entelektüeller, aydınlar Onat Kutlar’ın ölümünden PKK’nin sorumlu tutulduğunu, kesinleşmiş yargı kararınca bir PKK militanının hapis yattığını bilmiyor. Bu bilgisizliğin sayısız örneğine tanık oldum. Kutlar’ın çok yakınında bulunmuş, sinemayla, edebiyatla, kültürle son derece ilgili insanlar yargının PKK’yi mahkûm eden kararından habersiz. Onlar bilmeyince ya da yanlış bilince de kimse gerçeği öğrenemiyor. Bunu kabul edemiyorum. Bu bilginin neredeyse sadece bende olması beni zehirliyor.”

Bu satırlar ise, muhtemelen bu gazetede bu köşede böyle bir yazıya konu olmaktan memnun olmayacak kadar karşı mahallede yer alan Cebenoyan’ın 30 Mart seçimleri öncesi Birgün’e yazdığı yazıdan:

“…Ama herkesin hemfikir olmadığı bazı cinayetler var. Onat Kutlar ve ablam Yasemin Cebenoyan’ın öldürüldüğü, The Marmara Oteli bombalaması herkesi ilgilendirmiyor. Ben ablamın katlini, kendi meselem olarak, tek başıma yaşıyorum.

Cinayetler, o cinayetleri işleyen siyasi örgütlerle ilişkimizde genellikle belirleyici rol oynar. Siyasi görüş ayrılıklarımız bir yana, en temel düzeyde aramızda bir duvar oluşur. Yakınlarımızı katleden siyasi örgütlere gidip de oy atmamız söz konusu olmaz. Eğer o cinayetin hesabını vermiş, özrünü dilemiş ve değiştiklerini kanıtlamışlarsa durum değişebilir elbette ama bunlar olmadan, sevdiklerimizin katilleriyle yan yana duramayız. Durursak vicdanımız sızlar. Durursak, kendimiz olamayız. Durursak sevdiklerimizi inkâr etmiş oluruz.'

Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan’ı öldüren bombalı eylemi PKK düzenledi. Bu kanıtlandı. PKK ve BDP’ye bu cinayetin özrünü dilemesi için çok şans tanıdım. Bir ses gelmedi. Gelen sesler ya 'kes sesini' tarzındaydı, ya 'seninki de bir şey mi?' cinsindendi ya da 'hakikatleri araştırma komisyonları kurulunca düşünürüz' şeklindeydi.

Benim anlamadığım şey şu: Neden benim meselem sadece benim meselem olarak kalıyor? Neden benim ablamın öldürüldüğü eylem benim en yakınımdaki insanların, arkadaşlarımın bile tavrını etkilemiyor? Nasıl olup da gidip HDP’ye ve Sırrı’ya gönül rahatlığıyla oy veriyorlar ve hatta benim de içinde bulunduğum gruplara 'Haydi oylar HDP’ye' tarzında mesajlar gönderiyorlar? Ben mi yanlış yapıyorum? Ben mi kişiselleştiriyorum? Ben mi anlamıyorum? Lütfen anlatın, anlamıyorsam. Senin ablanı PKK öldürmedi diyorsanız, yazın bir yazı, beni ikna edin PKK’nin öldürmediğine. Senin ablanın ölümü, Türkiye’nin esenliği için gerekliydi diyorsanız anlatın bana, neden gerekli olduğunu. PKK/BDP/HDP bu ve benzeri cinayetlerin hesabını verdi, özrünü diledi diyorsanız, ne zaman verdi, ne zaman diledi anlatın. Vermesi gerekmiyor diyorsanız, neden vermesi gerekmiyor, anlatın. PKK başka, BDP başka, HDP bambaşka diyorsanız, onu da anlatın.

Ben mi bu kadar önemsizim, Onat Kutlar mı bu kadar önemsiz, Yasemin mi bu kadar önemsiz ve daha sayısız masum kurban mı? Bazı cinayetler herkesi, bazıları ise sadece mağdurlarını mı ilgilendirir? Lütfen anlatın. Ki anlayayım, nasıl HDP’ye gidip oy verebildiğinizi ve bana da HDP’ye oy ver çağrısında bulunabildiğinizi...”

Cüneyt Cebenoyan 7 Haziran seçimleri öncesinde de Twitter’ına şöyle yazmış: “Ablam Yasemin yaşasaydı, PKK öldürmeseydi onu, bu konjonktürde oyunu HDP’ye verirdi.”

Peki şimdi nasıl oluyor da o kafede bir 30 Aralık günü böyle bir bombanın hedefi olabilecek insanlar silahlara, bombalara karşı bu kadar duyarsız kalabiliyor, PKK’nın şiddetini eleştirmek nasıl oldu da o kafenin müşterileri arasında pek de şık bulunmamaya başladı?

Nasıl oldu da PKK’nın siyasi kanadı olan bir parti o kafenin müşterilerinin birinci partisi haline geldi?

Sanatçılar, yazarlar nasıl oluyor da PKK’nın saldırılarından Erdoğan’ı sorumlu tutan deli saçması bildirileri bile imzalayabiliyor ama PKK’yı eleştiremiyor. Ne ara şiddet etrafına böyle bir zırh kuşandı?

Tabii ki Erdoğan ve AK Parti karşıtlığından gözün dönmesinin bunda payı büyük.

Ama aynı zamanda bunun arkasında Türkiye’de bu çevrelere egemen olan sol kültürün bir parçası olan ve hiçbir zaman da tam olarak yüzleşilmemiş devrimci şiddetle mesafesizlik var. İstanbul’un ortasında bu kadar silahlı örgüt bunca yıldır medya, sivil toplum ve siyasetteki bu gönül ortaklıklarının destekleriyle varolabiliyor, eylemlerini meşrulaştırabiliyor, hak mücadeleleri verebiliyor.

Özellikle Batı’da entelektüeller arasında Kürt meselesindeki geç aydınlanma, yanlış bilgiler ve siyasi yorumlarla eş oluşan duyarlılıklar, PKK’yı anlamak, mazur görmek, anlayışla karşılamada ciddi sapmalara neden oldu.

Kürt siyaseti Türk solunu da uzun bir süredir kalabalıkları, imkânlarıyla hegemonize etti. AKP’den kaçan, cemaate tam kapağı atamamış liberal solcular da bir direniş mevzisi olarak PKK’nın yanına atıverdiler kendilerini.

Gezi’yle birlikte büyüyen AKP nefreti ve “Ne olursa olsun bunlar gitmeli'' arzusuyla birleşince bütün dengeyi bozabilecek Kürt siyaseti, asla eli bırakılmayacak müttefiklere döndü.

En ufak bir eleştiriye bile tahammülü olmayan, birden sizi “Devletin diliyle konuşmak”, “İçindeki milliyetçiliğin ortaya çıkmasıyla” suçlayabilecek bu alıngan müttefiklerin kalbini üç beş infaz, birkaç canlı bombalı saldırı, asker, polis cinayeti için kırıp, esas büyük düşmana karşı müttefikliklerini kaybetmeye lüzum yok diye düşünüyor bu kesimler.

Vicdani redden, eşcinsel haklarına kadar her konuda en ilerici pozisyonları savunan kesimlerin bu kadar açık bir şiddete karşı bu tahammülleri, tavırsızlıklarının arkasında böyle bir bagaj var.

O yüzden PKK’yı eleştirmek, AKP’yi eleştirmekten bu çevrelerde daha zor, riskli ve artık hiç popüler değil.

O yüzden İstanbul’un ortasında elitlerin gittiği bir kafede 20 yıl önce patlamış bir bombayla kaybolan hayatlar kimsenin artık umurunda değil. Benzer bombalar artık uzaklarda patlıyor nasıl olsa.

Kimse hatırlamak istemese de Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan’ın hatıraları ve bize hatırlattıkları için…

Yıldıray Oğur, 31.08.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yıldıray Oğur Belgeselleri
Yıldıray Oğur Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Yıldıray Oğur Beyefendi'den yazılarının yayını için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 05.07.2015


Yazının ilk yayınladığı yer: Türkiye Gazetesi

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/587533.aspx

Seçkin Deniz Twitter Akışı