5 Mayıs 2015 Salı

SA1303/KY5-PT58: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ B- Amelî Tasavvuf- Tasavvufçuların Yenileri de Eskileri Gibidir

 بسم الله الرحمن الرحيم
Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

***

Tasavvufçuların Yenileri de Eskileri Gibidir

Biri diyebilir ki, "Bize ne İbn Arabî’den, onlar gelip geçmiş ve ömürlerini doldurmuş insanlardır? Biz yenilerine ve yaşayanlara bakalım, geçmişi niye kurcalayalım?" 

Diyebilir. Tasavvufun büyüsüne aldanan ve bal diye zehirlerini yudumlayan böylelerine şunu belirtmek isteriz; Biz kişilerle değil, eski tasavvufçuların İslâm'ın ruhu ve özü olarak inandığı ve bununla Müslümanların inançlarını altüst ettikleri putperest bir kültürle savaşıyoruz. İslâm'ın ruhu ve zübdesi olarak kabul edilen ve efsanevi bir dünya oluşturan mitolojik düşünceler ve inançlarla mücadele ediyoruz. Yeni tasavvufçular da İbn Arabi, İbn el-Farıd gibi eskilerin inandığı şeylere inanmakta, tasavvuf kahinlerini takdis ve tebcil etmekte ve mest olmuş bir vaziyette onların putperest şarkılarını söylemektedirler. 

Aralarındaki post kavgaları ve nüfuz alanları çatışması dışında, seleflerinin bu putperest kültürünü ve mitolojik inançlarını red ettikleri müşahede edilmemektedir. Aksine bu sapıklıklara karşı çıkan ve tehlikelerinden Müslümanları sakındıran insanlara bütün fırka ve kollarıyla savaş açmakta, bin bir türlü hücumlar yöneltmekte ve insanların nazarında dinsiz imansız göstermeye çalışmaktadırlar. 

Bidat ve hurafelerini, şirk ve küfürlerini insanlara açıklayan ve bütün bu kötülükleri bırakmalarını tavsiye eden Müslümanlara emperyalistlerden daha amansız bir savaş açmakta, ortaçağ kilisesinin insanları aforoz ettiği gibi onları toplum içinde aforoz etmeğe çalışmaktadır. Dinin sarih ve kesin naslarına apaçık aykırı bulunan ve ne aklın, ne naklin kabul etmediği saçmalıklarını eleştiren insanları, onlara hak ve hidayeti açıklamaya çalışan kişileri dinin özünden ve ruhundan uzaklık, kabuk ve zevahir ehlinden olmakla suçlamakta ve saldırılara hedef yapmaktadırlar. 

İslâm'ın kesin naslarına aykırılığı apaçık olan sözlerini ve uygulamalarını eleştiren insanları düşman ilan etmek, bu aykırılıkları kendilerinin de eleştirip İslâm'dan olmadıklarını söyleyecekleri yerde, bunları söyliyen ve müslümanları bu tuzaklardan uzak tutmaya çalışan kişileri her türlü kötü sıfatla karalamağa çalışmaktadırlar. Bütün bunları yaparken seleflerinin en ufak bir yanlışını bile kabul etmeyen ve saçmalıklarına karşı çıkmıyan bu insanların evvelkilerin yolunda olmadıklarını kim söyleyebilir?

Bütün bunlar yeni tasavvufçuların eski tasavvufçuların yolunda olduklarını göstermiyor mu? Bütün bunlar yeni tasavvufçuların İbn Arabî ve eş-Şarani dininin enine boyuna bir devamı olduklarını ifade etmiyor mu? 

Çünkü yenileri onların bıraktığı putperest her şeyi benimsemekte, din olarak inanmakta ve savunmakta, ilahi ruhun tecellileri olarak insanlara tebliğ etmekte, aklı körelten, düşünmeyi öldüren, basireti karartan ve insanı materyalizmin en derin çukurlarına düşüren bir imanla kabullenmektedir. Bu sapık dine o kadar sıkı bağlı bulunmaktadırlar ki belki de Kur'ân'a herhangi bir şekilde dil uzatmaya göz yumarken, zındıklıkla dolu bir tasavvufçu kitabına dil uzatmaya kesinlikle müsaade etmemektedir. 

Kâhinlerinden birinin sözlerine veya mukaddes kitaplarına şu veya bu şekilde bir eleştiri yöneltecek olursanız küplere binmekte, kudurup azgınlaşmakta, öfkeden uddaklarından köpükler saçmaktadır. Putlarına hakaret edecek olsanız, size olan düşmanlıklarından dolayı savunduğunuz inançlara hakaret etmekte, belki de inandığınız Allah'a dil uzatacak olmaktadırlar. Mesela Allah'ın her şey veya her şeyin Allah olduğunu kendine felsefe ve inanç olarak kabul eden İbn Arabi'nin saçmalıklarını, cadde ortasında şeyhi hayvanlarla zina ettiren eş-Şarani'nin ahlaksızlıklarını eleştirecek olsanız, başınıza kıyametler koparır ve şeytan çarpmış gibi çılgına dönerler. Bunları cevaplandırmak için en kutsal İslâmî esaslara bile saldırır ve suçlamalarda bulunurlar.

Bütün bunlar her tasavvufçunun zındıklığında İbn Arabi, putperestliğinde İbn el-Farıd, ahmaklık ve bunaklığında eş-Şarani yolunda olduğunu göstermektedir. Kitaplarına, virdlerine ve zikir (dans) salonlarında okudukları gazellere bakan herkes bunu anlar. 

Hemen her an çürümüş kemikler ve kokuşmuş leşlerle oturup kalkmalarını, onlara verdikleri sıfatları düşünen herkes fark eder. "Medet ey tasarruf sahipleri! Medet ey gavs! Medet ey kutup! Medet ey hazret! Medet ey divan başkanı!" sözlerini duymuyor musunuz?  

Zikir halkalarından sonra gazelleriyle sakilik yapan meczupların "Yahudi, hıristiyan, mecûsî" deyişlerinde nasıl yarıştıklarını, dervişlerin de sevinçten "Daha, daha çok küfür" diye bağrışmalarını işitmiyor musunuz? 

Yukarıda belirttiğimiz gibi tasavvufçular eleştirilmekten şiddetle kaçınırlar. Kendilerini eleştirenlerin Allah'ın rahmetinden kovulacaklarını ve şeyhin feyizlerinden mahrum kalacaklarını iddia ederler. Boyunların tasavvuf boyunduruklarını atmamaları için dervişlerin elini kolunu bağlar ve kalbiyle de olsa şeyhleri şu veya bu şekilde eleştirmesini yasaklar. "Bu keşfin insanların çoğundan gizlenmesi gerekir. Çünkü o kadar derindir ki halka çıklanması iyi olmaz"  derler. 

Münafıkça bir batınilik ve hakkın çarpması karşısında sığındıkları bir riyakârlık! Tasavvufçular eleştirilmekten arslandan kaçar gibi kaçarlar. "Tasavvufu eleştiren birini görürsen ondan arslandan kaçar gibi kaçarsın"  derler. Adaletle yapılan eleştirilerden tasavvufçular acaba neden korkarlar? Neden bir eleştiriye katlanmaz ve hemen tüyleri ürpermeye başlar? Neden eleştiri karşısında bu kadar aciz ve paçaları tutuşmaktadır?

Yine şöyle derler: "Keşf ve müşahade yolunun tartışmaya ve red edilmeye tahammülü yoktur. Keşfi kabul etmeyenler ondan mahrum olurlar." 

Şüphesiz bütün bunlar tasavvuf tutsaklarının gözü kör, kalbi mühürlü ve kulakları sağır olarak kölelik sistemine bağlı kalmaları ve sömürücü şeyhlere karşı gözlerinin açılmaması içindir. Bütün bunlar tasavvufun herhangi bir batılını tartışan hak bir sözü kimseden işitmemeleri içindir. Bütün bunlar insanların şuursuzca şeyhlerin yörüngelerinde dönmeye devam etmeleri içindir. Ve nihayet bütün bunlar şeyhlerin oturdukları yerden insanların sırtından asalak olarak yaşamaya devam etmeleri içindir. 

Tasavvufçular bir eleştiri karşısında cevap vermekten aciz kaldıkları ve hakkın karşısında serseme döndükleri zaman o çıkmazdan kurtulmak için de "Zevk" masalını uydurmuşlardır. "Bu bir zevktir, tatmayan bilmez" tekerlemesini kendilerine paravan yaparak işin içinden ucuzca çıkmaya çalışırlar. Eleştirenleri de zevksiz ve maneviyatsız birer kabuk ehli olarak tanıtır ve hor gösterirler. 

Tıpkı Hıristiyanların teslis inancını tartışmaktan kaçındıkları için imanın akıl işi değil, kalp işi olduğunu iddia etmeleri ve birin üç ile üçün bir ile bir olup olamayacağını tartışmaktan kaçınmaları gibi. Bu inanç işidir, akılla değil kalple iman edeceksin, deyip insanların teslise üstünkörü inanmalarını istemeleri ve eleştirenlere iltifat etmemeleri gibi.

Tasavvufçulara şunu ifade etmek istiyoruz; Allah'ın izni ve yardımıyla putperest kültüründe, bozuk inançlarında ve bidat uygulamalarında tasavvufa kültürünün insanları nasıl uyuşturduğunu, onları hayatın gerçeklerinden uzaklaştırıp ruhlar âlemine ve hurafeler dünyasına nasıl bağladığını, onlara hakkı batıl ve batılı hak olarak nasıl gösterdiğini insanlara açıklamaya devam edeceğiz. Bundan da maksadımız, hakkı savunmak ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaktan başka bir şey olmayacaktır. 

Bugüne kadar söylediklerimizde de maksat bundan başkası olmamıştır. Allah yolunda haktan sapmış insanların tehditlerinden de korkmadığımızı belirtmek isteriz. 

Tasavvuf dini örnek gösterilerek veya benimsenerek Allah'ın dinine karşı çıkılmaması için mitoloji örümceklerinin ördüğü ve evham hayallerinin dokuduğu bu maskeleri her Müslüman’ın yırtmaya çalışması vaciptir. Hayalden dünyalar içinde yaşayan ve bidatlere boğulmuş tasavvuf kâhinlerinin yüzündeki maskeleri indirmeye her müslümanın gayret etmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Müslümanların hayır, hidayet ve saadetin sadece Allah'ın kitabına bağlanmak ve Resulü’nün sünnetine uymakta olduğuna inanması için bu maskelerin yırtılması gerekir. İnsanlar arasında Allah birlemede, ona inanmada, itaat etmede, ondan korkmada, kendisine indirilenleri anlamada ve Müslümanlara yol göstermede en mükemmel olan Rasûlullah'a tabi.      

Kurbanlıklara Bu Bir Sevgi Çağrısıdır!

Siz ey bedbaht ve zavallı kurbanlıklar! Siz ey tağutların şehvetlerine kurban olanlar! Unutmayınız ki kanlarınız azgın hevesler için akıtılmakta, putlara şirk kurbanları sizlerden sunulmaktadır. Ey gece karanlıklarında ve çöllerin ortalarında şaşkın dolaşanlar! Şöyle bir bakın. Etrafınıza iyi bakın. 

Gözleriniz önünde sevimli ve kerim bir davetçi durmaktadır. Yüzünde müjde gülümsemeleri bulunmaktadır. Sevgi ile sizleri çağırıyor. Çöllerde helak olmadan ve fırtınalarına kurban gitmeden önce bu davetçinin sesine kulak veriniz. 

Unutmayınız ki tövbe kapısı ardına kadar açıktır. Kapıda ancak sizleri selamlayan ve gelişinize sevinen kişiler durmaktadır. 

Hidayet ve kutsallık semalarından yüce Allah'ın şu çağrısını dinliyorsunuz:

"Ey kendileri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayan, çok esirgeyendir."  (Zümer Suresi 53)

"Ancak tövbe ve iman edip iyi amel işleyenler başka. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tövbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner."  (Furkan Suresi 70-72)
   
Ey tağutlara ve zalimlere tutsak düşmüş olanlar! Bu bir uyarıdır aynı zamanda. Onun için sakının. Çünkü yüce Allah buyuruyor: 

"Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında dilediğinin günahını bağışlar." (Nisa Suresi 48)

Allah'a gelin ey zavallılar! Unutmayınız ki ne İbn Arabî, ne el-Bedevi, ne de bir başkası tövbelerinizi kabul edebilir! Ne bunlar ve başkaları günahlarınızı bağışlayabilir veya kötülüklerinizi iyiliklere çevirebilir yahut bir tek hatanızı affedebilir. Yalvardığınız bütün bunlar o saat geldiğinde Allah'a yaklaştıracak bir vesile arayacaklardır!

Ey karanlık vadilerde yolunu yitirmiş olanlar! Bu çağrı sizedir. Allah'ın gerçek hidayeti olan hakka dönünüz. Allah'a dönüp onun hidayetiyle amel ettiğiniz zaman şöyle bir etrafınıza bakın. Göreceksiniz ki bütün insanlığın zirvesinde izzet ve şeref içinde İslâm'ın bayrağı dalgalanmakta ve her tarafa gölgesi uzanmaktadır. İslâm hidayetinin meltem rüzgârları doğudan batıya kadar her tarafta esmektedir. 

Hayatın berrak, hayır ve barış, müjde ve sevinç, emniyet ve şefkatle devam ettiğini görmüyor musunuz? Bütün kâinatın iman mihrapları, hak ve adalet vahaları, selamet ve mertlik alanları olduğunu müşahede etmiyor musunuz? Hayatın Allah yolunda çalışacak müminlere bağrını açtığını görmüyor musunuz?

Bütün bunları gördüğünüz zaman şaşmayınız. Çünkü bütün bunlar âlim ve kadir olan yüce Allah'ın bir va'didir. Şöyle buyuruyor: 

"Allah, sizlerden iman edip iyi amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını va'detti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır." (Nur Suresi 55)

Allah'a ihlâs ile inanır ve onun gösterdiği şekilde amel eder, din olarak sadece onun dinine bağlanır ve gereğini yaparlarsa, bütün bunları Allah müminleri için gerçekleştirecektir. Allah'ın vadi asla değişmez ve Allah asla vadinden dönmez. Çünkü kerim ve kadirdir. Va'dini Hz. Muhammed ve ashabına gerçekleştirmiş, Hz. Muhammed'in yoluna gerçekten bağlı kalmış insanlara da gerçekleştirmiştir. Sizler de Hz. Muhammed'in yoluna uyar ve gittiği yoldan giderseniz sizin için de gerçekleştirecektir.

 Ey şaşkınlar! Bu, sevgiden doğan bir çağrıdır. Hüzün ve ızdıraplarınızdan, rüzgâr önündeki yaprak gibi titrediğiniz korkulardan ve iliklerinize kadar işleyip tüylerinizi ürperten huzursuzluktan, aklınızı, ruhunuzu, kalbinizi ve beyninizi sarmış evham ve kuruntulardan ancak yüce Allah'ın emanına girdiğiniz takdirde kurtulabilirsiniz. Sadece ve sadece onun çizdiği yoldan gittiğiniz zaman ancak kurtulabilirsiniz. Ona iman edersiniz, ayetlerini düşünürsünüz, hidayetine sarılırsınız ve sadece O'nun Resûlü’ne uyarsınız. 

"Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere size çağırdığı zaman, Allah ve Resûlü’ne (onların çağrısına) uyunuz. Ve bilin ki Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız." (Enfâl Suresi 24)


<<Önceki                Sonraki>>


Puran Tilmiz, 05.05.2015, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü


Seçkin Deniz Twitter Akışı