10 Temmuz 2013 Çarşamba

SA281/PZ16: Çeyiz Hazırlamayan Kız Rüyasında Mutluluk Görmez

"Namusu olmayan toplum ne olur? Bir şey olmaz; namussuz toplum olur."


“Ekmek aslanın ağzındaydı, şimdi midesine indi!” derlerdi. Vakit, 80’lerin ortası. Etraf şenlikli, millet harıl harıl çalışıyor, amma sıkıntı çok. Kazanç var masraf da artıyor. 70’lerde bir su parası bilirdik bir de elektrik parası. O iki faturayı da zamanında ödeyen neredeyse yok. Zengin kısmı yokluk bilmez zaten, fatura derdi de yok. Fatura masraf demek; ekmeğimizi güç bela kazanıyoruz.

Çocuklar büyüdü çarşıdaki okullara gidiyorlar, yol parası harçlık derken gider kalemi büyüyor. Kızları evlendirdik; çeyiz hâkeza. Yatak yapılacak çeyizlik, kaput bezi derdik iç yüzü için, o alınacak, dış yüzü bezi alınacak, pamuk alınacak, yorgancılar çalışacak; bardak, tabak, çanak artık ne lazımsa temin edilecek… 

Kızların el işi örtüleri, kaneviçeleri, dantelleri, oyalı yalıkları, perdeleri hazır durur zaten… Kızlar büyürken elleriyle döşerler yuvalarını..severler sandıklarını açıp tek tek… Bu yüzden her şey kıymetlidir, göz nurudur.

Göz nuruyla kurulan yuva sıcaktır, saygı ve sevgi vardır; ar vardır haya vardır. Her takırtıya kavga çıkarılmaz; büyüklerden çekinilir. Ne derseniz artık, herkes yerini bilir. Boşanmalar nadirdir. Dayak… dayağı hiç sormayın. İnsanın sevdiği karısına, kızına, oğluna insana edeceği en büyük kötülüktür dayak. Fakat gel gör ki; insanın şeytanı eksik kalmaz.

İşinden yorgun argın gelmişsindir; bakarsın anan bir yerde karın bir yerde…suratları asık. Biri anandır diğeri karındır; amma ikisi de kadındır. İkisi de bilir seni arada bıraktıklarını, ama ikisi de adımını eksik atmaz. Sen kalırsın orta yerde. Anana darılsan, karın koltuklanacak; karına darılsan anan. Uyuyup yarın işe gideceksin, fakat senden sonra ne olacak bilmeyeceksin. Çözmek zorundasın. Anana sorarsın susar, karına sorarsın susar… Madem susacaktınız, suratınız niye asık?

Herkes kendi kabahatini bilir, ama derdini ağzıyla anlatmaz… Kadın kısmıdır erkeği zora sokan; ne kendisi çözer ne bırakır erkek çözsün. Ama kabahatli her zaman erkektir. İnsanoğlu hiç değişmedi, akılsızlık da değişmedi… akılsızlık değişmezse kavga da dayak da bitmez. Bir ana oğlunu döverse evladı da karısını döver. Bir ana kocasıyla kavga ederse kızı da kocasıyla kavga eder. Ha hep böyle mi olur; hep öyle olmaz, lakin dert bitmediğine göre demek ki çoğu zaman böyle olmuş.

Erkekle karısı arasına dayak girdi mi şeytan da girer…  Kadın erkeği dayak raddesine getirmeyecek. Dayak raddesine gelmiş bir işi erkek dayakla çözmeyecek. Nasıl olacak? Eğer çocuk varsa kadın daha bir sertleşiyor, kocam beni boşamaz diye. Analıkla çocuk büyütmez kocam der, kocasını hem kadınlığıyla hem çocuklarıyla terbiye etmeye kalkar. Bu cahilliğin, yer bilmezliğin neticesidir. Erkek sıkışmışsa elinden gelen artık dayaktır; boşayamaz, ikna edemez… Bildiği odur; onu da eskilerden öğrenmiştir.

Bu tek bizim millete has bir şey değildir. Kadınla erkeğin olduğu her yerde böyledir.  Tahsil bunu değiştirmez, din değiştirmez.  Fakir, cahil karısını ayda bir döverse zengin iki ayda döver, altı ayda döver; illaki döver. Niye? Öyle…

Niye harb eder insanlar, niye birbirini öldürürler? Niye dul kalır, yetim kalır insanlar. Babam niye dört sene askerlik yaptı? İkinci Dünya Harbi var ondan. Harb edenler kimler Avrupalılar, Amerikalılar. Müslüman harb etmedi o zaman. Birbirlerini öldüren Avrupalılar, kendileri de karılarını dövdükleri halde geldiler dediler siz karınızı dövüyorsunuz, geri memleketsiniz.  Menfaattir harbin, dayağın kökünde olan şeytanlık. 

Dayak harbden daha kötü değildir, ama öldürürler, dünyayı kana boğarlar; gelir senin kırk senede bir ettiğin kavgaya bakar sana derler sen geri kafalısın. Tamam geri kafalıyım da aynısını, daha beterini sen yapıyorsun. Senin şeklini, şemâlini, adetini aldık biz, o yüzden bizde haya, ar kalmadı, saygı kalmadı. Bunun  sebebi bir kere bizsek iki kere sensin. Askerlere darbe yaptırdın, bizi soydun, ekmeğimizi aslanın midesine indirdin, ne oldu? Aş isteyen, ihtiyacını söyleyen kadınlara yetemedik, dertlerin üstüne birde bu dert çıktı,  sonra da olan oldu.

Kim durduk yere kavga eder? Tüpü açık unutmuştur gelin, yağı çok koymuştur yemeğe, lamba boşa yanmıştır, çocuk bakkala gitmek için zırt pırt para istemiştir; sen bilmezsin bunu işteyken ama anan bilir, karın bilir; sinir küpü olur insanlar.  Faturalar ödenmemiştir, dükkanda mal kalmamıştır, toptancıya borç birikmiştir, sen onun derdindesin.

Anam 60 sene dul yaşadı. Bizi öyle büyüttü; yanılsa da ona yanılmışsın diyemedim. Hanım,  dul bir ablası var, ona gider gelir, suratını asar durur, evde hır gür çıkar. Ne zaman sonra anladım ki dert baldızda. Dul diye korur kollar, evine erzak gönderirdim; çocuklarına emanet nazarıyla bakardım. Meğer; evdeki ufak tefek şeyleri bahane ederek  bizim hanımı kışkırtırmış. Nice zaman sonra hanım da baktı ki bacısı kendisini kıskanıyor, elini ayağını kesti ablasından. 

Bacı bacıyı kıskanır mı, kıskanır? Kıskanır, hem de gelir yuvasını dağıtmaya kalkar. Öteki baldız, en büyükleri sessiz sedasız, dedikodu bilmez, o da dul. Üç tane kaynım var, birini aldım yanıma, bitişiğime getirdim hanım yalnız hissetmesin kendisini el yerde diye. Köyden yeni taşınmıştı. Bir gün karşılıklı oturup çay içmek nasip olmadı. O da karısının aklına uyar gelir bizim hanımla didişir durur. Öteki iki kaynım uzakta zaten. 

Kayınvalide 78’de vefat edene kadar ona da evimizde yer açtık.. Rahmetlik etliye sütlüye karışmazdı, amma  kocası onu kaçırdığında iki köyden epeyce adam vurulmuştu. O hep yüzüne söylendi durdu kadıncağızın.

Diyeceğim o ki; huzur yoksa bir evde kavga da olur, dayak da. Huzursuzluğun çoğu yoksulluktan gelir. Bu millet bugün bile dayaktan muzdaripse mektepte, evde dayak yiyen çocuklarına baksın, dayak atan anaya babaya baksın; sonra gelsin kocayı suçlasın. Öyle ağayım, paşayım ayrısı gayrısı yok bu işte. 

Gerçi şimdi mekteplerde dayak yok diyorlar; ama ya evde? Kaç çocuğa sorarsanız sorun, çocuklar en çok analarından yemişlerdir dayağı. Günah analarındır en çok; doğurmuşum, dövme hakkım vardır der analar. Cahilliktir bu; başka bir şey değildir.

Hem nasıl cahillik… kadınları tuttular illa çalışacak diye evden dışarı attılar. Evde çalışmıyor mu bu kadın? Akşama kadar onun bunun ağzının kokusunu çeken kadın, akşam çocuğuna mı sabredecek, yorgun argın gelen kocasına mı?  Kadın çalışmasın mı? Çalışsın da erkek ne iş yapacak, kadın erkeğin dışarıdaki işini yapacaksa? Kadına ne lazım şoförlük, ne lazım banka memurluğu, ne lazım vergi dairesi, ne lazım mühendislik? Başka iş mi yok?

Erkeğin yükünü alan kadın nasıl doğuracak, nasıl bakacak çocuğuna? Yorgun, bitmiş bir kadında sevgi mevgi kalmaz; bir uşak da o ister ayağına. Kazandığı üç beş kuruşu da bakıcıya verir, elde var sıfır, ama huzur bitmiş…  Sizin medeniyetiniz buysa, orada kalsın; lazım değil.

Avrupası, Amerikası bir erkeğin maaşıyla bir ev iki araba aldırıyor, ama sana gelince çocuk çocuk tüm sülale çalışıyorsun, ancak küllüstür bir araba, derme çatma bir ev alıyorsun. Ömrün borçla geçiyor. Sonra da akıl veriyorsun medeniyet budur diye. Kadını kadınlıktan çıkarıp merhametini yüreğinden çeken, odunlaştıran bir medeniyet bu. Batsın böyle bir medeniyet. Kadını huzursuz olan medeniyetten insanlık çıkmaz.

O günlerle bugünü mukayese ediyorum. O gün bugünden daha iyiydi. İki faturamız gelirdi; şimdi faturaların haddi hesabı yok.  İnsanlar o kadar meşguller ki; düşünecek zamanları yok. Kavgalardan vakit ayırıp da ailesine iki güzel kelam edemiyorlar, çocuklarına merhamet duyamıyorlar. Öfke her yeri kaplamış, sabırsızlık semaya varacak. Deli dana gibi koşturuyor insanlar. O ona laf yetiştiriyor, yetmiyor işinden gücünden ediyor, dinine, elbisesine karışıyor, yalığına bahane buluyor…

Çıplaklık, namusu kapının önüne bırakmış, gitmiş. Kadın kendini sakınmıyor, tam tersi en güzel neresi varsa alın bakın diye çıkıyor sokağa…   Sonra?  Sonrası işte; görüyorsunuz. Kıskanmayan erkek kedi bile yok bu dünyada. Olmayacak da. Çeyiz hazırlamayan kız, rüyasında mutluluk görmez. Onun en büyük çeyizi de bedenidir, namusudur.

Namusu olmayan toplum ne olur? Bir şey olmaz; namussuz toplum olur. Namus hem erkeğe hem kadına lazımdır. Bizim geri kafalılığımız namuslu oluşumuzdandır; varsın öyle olsun.

Huzur, Allah’ı anmakla mümkün. Başka türlüsü yok; hırsı da törpüleyen kavgalara da mani olan Allah’tır. Yeter ki; insan bunu istesin. O zaman mübarek olur yüzünüz, o zaman aslanın midesinden de ağzından da uzak olur ekmeğiniz; zehir olmaz hayatınız.




 Piro Zaza, Sonsuz Ark, 09.07.2013


Seçkin Deniz Twitter Akışı