19 Şubat 2013 Salı

SA183/AS19: Yalvaç Sözü Öykünmeleri

"Süzülmüş Sözlerden Artakalan Düşünceler"


"Kırkı aşmış aklı başında bir adam kitaplığının önünde durup düşünmelidir. Tümel’e ve tikellere hükmeden Allah’a itaat edeceği yerde, tikelleşip çoğullaşarak yalnızlaşacağını ve tümellere tek başına ulaşamayacağını bildiği halde süzülmüş sözün en güzelini bulduğu yerden, Kur’an’dan beslenmeden Allah’a çağırabilir mi? İyi iş yapabilir mi? “Ben Müslümanlardanım”, diyebilir mi?"

Kitaplığının önünde durup kitaplara bakan yaşı kırkı geçmiş bir adam ne düşünür?
***
Kırkı geçmiş bir adam ve kitaplar. Sözün inceldiği yerleri öğrenmiş bir adam ve sözün inceldiği yerleri bin bir zahmet ve kaygıyla süsleyip adamın zihnine damıtan kitaplar. Ve o kitapları yazan adamlar. Evrensel değerler, söylemler iddiasında olup da ardı ardına ödül verilen, konferanslara davet edilen, adlarına cilt cilt analizler, çözümlemeler ve kritikler yapılan, akımlar oluşturup klikler devşiren ve derin/akademik tartışmaların en gözde objeleri olan adamlar. Kırkını aşmış kitap düşkünü bir adam kitaplığının önünde durup ince sözlü adamların yazdığı kitaplara bakarken ne düşünür?
***
Dünyevî tiyatroda ‘Yalvaç Sözü’ imalâtında birbiriyle yarışan söz yazarlarının yaşadığı kaotik çalkalanmaları mı? ‘Yalvaç (Peygamber) Sözü’ süzülmüşlüğüne ulaşmak isteyenlerin yalvaçlık hayallerini mi? ‘Yalvaç Sözü’ne karşı geliştirilmiş her türden nev-i şahsına münhasır eseri mi? Yalvaçlık pâyesi almadan bir Yalvaç gibi hürmet görme beklentisi mi? ‘Yalvaç Sözü’nün benzersizliğini mi? Ya yoksa ‘Yalvaç Sözü’nün beşerî elbisesinin ardına saklanarak bir ‘Tanrı Sözü’ üretme peşinde çürütülen ömürleri mi?
***
Kırkını aşmış bir adam, eğer çalkantılı dönemlerden sapasağlam/bütünlüğünü koruyarak çıkabilmiş ise çok sert düşünmeye de başlamış demektir. Henüz sertlik/yumuşaklık öğretilerine alışmamış bir çocuk kadar sert ve tavizsiz olacaktır düşündükleri. Çocuk İbrahim gibi, kırkında peygamber olan Hz. Muhammed gibi. Ancak; haddini bilerek, beşerî sınırlılığının farkında olarak, ‘Yalvaç Sözü’nün evrensel sertliğinin/tavizsizliğinin farkına varacaktır. Yalvaç Sözü’ne özenen sözlerin arasından sıyrılıp çıkmış bir aklın başka türlü düşünmesi mümkün değildir.
***
Ki; eğer, gecelerin ve gündüzlerin birbiri ardına sıkışıp giden sürgitliğinde erimişse kırkını aşmış bir adam, kitaplığının karşısında durduğunda, ayırmaya çalıştığı sözlerin hemen hepsinin içinde ‘Yalvaç Sözü’ne benzer sözler olduğunu düşünecek ve her bir yalvacımsı beşerin sözlerine vurgun bir çatışıklıkla, kaosların içinde yuvarlanmaya devam ettiğini fark etmeyerek, bizzat kendisi ‘Yalçav Sözü’ süzülmüşlüğünde sözler imâl etmeyi hayal edecektir. Farkında değildir; kendisi yalvacımsı beşerin çatıp durduğu söz dizilişlerinden beslenmiş ve hakikatin bu sözlerin evrensel mesajlarında gizli olduğunu kabullenmiştir. Farkında değildir; yaşadığı tekil tikelliklerin, çoğul tümelliklerle bir bağı kalmamıştır. Tikellerin çoğullaşması panik ataklarının hızını da arttırmıştır -Bazıları birbirinden koparak, yaşlı kürenin sarı topraklarında çölleşerek çoğalmışlardır-. Yalnızdır; dağınıktır ve yeni alt düzenler kuramayacak kadar kaotik bir ruh hâli içindedir. Varlığını borçlu olduğu yalvacımsı sözlerin, kendisi ile ‘Yalvaç Sözü’ne evrileceğini ummaktadır; varlığını sürdürebilmenin yegâne itici gücü sadece budur; kendisi için kendisi adına ummak.
***
Oysa, her beşer Yalvaç değildir. Allah tarafından seçilmiş beşere ‘Yalvaç (Peygamber-Elçi)’ deniyor. Bu hakikat değişmedikçe, seçilmemiş bir beşerin, seçilmiş beşerin söylediği ‘Yalvaç Sözü’nü sarf edebilmesi mümkün değildir. Seçilmiş beşerin/Yalvaç’ın sarf ettiği söz de bizatihi kendi sözü değildir. Evreni yaratan ve evrenin her bir nesnesini yarattığı üzere bilen ve yarattıktan sonra da izleyen Allah’ın Yalvaç’a bildirdiği sözdür ‘Yalvaç’ın Sözü’. Yalvaç, evrensele dair (Kur’an) sözlerini kendiliğinden konuşmaz, konuşamaz.

“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız sapmadı ve azmadı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. Ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü(Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken doğruldu. Sonra yaklaştı, derken sarkıp daha da yakın oldu. İki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.” Necm/1-10

“And olsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman batılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.” Mü’min/40

"De ki: “Bundan dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.” Sâd/86
***
'Yalvaç Sözü’ne öykünenlere kim sarkıp, iki yay aralığı yahut daha az yakın olabilir? Üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü Cebrail artık mesaj getirmeyeceğine göre, İblis mi? Ölümsüzlüğü vaadeden süslü sözlerin Adem’i ve Havva’yı aldattığını bilen beşer, sarkıp yakın olanın İblis olabileceğini düşünmeden nasıl 'Yalvaç Sözü’ne öykünebilir?

“Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” Neml/24

“Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.” Fussilet/25
***
Kırkı aşmış aklı başında bir adam, süslü sözlerin, sahibine getirdiği kürkün, makamın ve itibarın nasıl olduğunu da bilir; bu bilgisi onu beşerden üremeyen, kendisinden başka Tanrı olmadığına iman ettiği Allah’tan gelen söze, en büyük söze imana götürür. Bu en güzel sözün köklerinin sağlam olduğunu ve bu sözden üreyen her şeyin dallarının göğe yükseldiğine iman eder. Küçük-büyük her şeyi yaratan Allah’a tutunarak var olacağını bilir; köklerinin böylelikle sağlamlaşacağını bir kez daha bilir.

“Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye layık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.” Hac/24

“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.” İbrahim/24-25
***
Kırkı aşmış tikellerin çoğulluğunda yalnızlaşmış bir adam ise süslü sözlerin kendisini çıkardığı kristal kulelerde kendisine yakınlaştıkça yakınlaşan İblis ile sık sık hemhâl olur. Kibrin, sözündeki güce sarınıp toplum içinde caka satmasından duyduğu hâz, gelip geçmiş benzerlerinin aldığı hâzdan başka bir şey değildir. O kendine göre, kurulduğu kristal kulelerde bir tanrı gibi oturup durmaktadır. Yalvaç’ın sözlerine de yukarıdan bakıp Yalvaç’ı da bir haberci gibi küçümsemekte ve getirdiği söz olmadıktan sonra onun hiçbir değeri olmadığını söyleyip, kendisinden üreyen sözlerin daha büyük olduğunu düşünmektedir. O eskilerin masallarıyla değil, modern ve çağdaş fikirlerle meşgûldur.

“Onlara karşı âyetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” dediler. “ Enfâl /31
***
İblis’in yakınlaşmasından mülhem süslü sözlerin ahvâli besbellidir. Adına ödüller konan, bu ödüller uğruna necip ve mahfuz hiçbir özgül değerine sahip çıkamayan adamların süslü sözlerindeki inkâr, şehvet, zekâ ve söz manivelalarının, hikâyelerde, romanlarda, makalelerde, denemelerde ve şiirlerde yayılıp gitmesi, onları ölümsüz yapmaz. Ki; eğer söz, kötülüğü besleyen söz ise kökleri yerden koparılmış kötü bir ağaçtan başka bir şey değildir.

“Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” İbrahim/26
***
“Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir. Onları da Allah'a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.” Fâtır/10

İzzet ve şeref, kendisiyle müşerref olunan en güzel sözden sâdır olur.

“Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.” Bakara/2

Allah’ın bildirdiklerinin dışında insanlar, Allah’ın ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. Fizik, matematik, psikoloji, biyoloji ve daha niceleri bundan muâf değildir. Ki; zaten bugün beşerin ulaştığı noktada bildiği her bir bilgi kırıntısı evren bilgisinden eksiktir, nâkıstır.
***
Ya diğerleri… Sözlerin kitaplaşıp raflara dizilmiş hâli? Hele bir de en güzel sözün köklerine tutunmamış dalların her biri?

“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” Cum’a/5
***
Biriktirilmiş sözlerden etkilenip, ‘Yalvaç Sözü’ne öykünenlerin ve durdukları yerde tavsif ettikleri ‘eskilerin masalları’nı beğenmeyip, en güzel sözün benzerini, hatta ondan güzelini söyleyip yazacaklarını söyleyenlerin hâli?

“Eğer kulumuza indirdiğimiz hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın.” Bakara 23

“Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.” Yûnus/38

“De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” İsrâ/88
***
Cilt cilt taksim edilmiş süslü sözlerinin kendilerine Allah tarafından ilham edildiğini de söyleyenler yok mu? Bu söyledikleriyle mal/mülk/itibar çatanlar yok mu?

“Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!” En’âm/93
***
İyi işlerin sürekli çerçeve değiştirdiğini ve kendi kâbiliyetleri ile evrenin bilgisine vakıf olmasının mümkün olmadığını bilip de evrensel söz söyleyemeyeceğine kâni olan kırkını aşmış aklı başında bir adam, kitaplığının önünde durup ne düşünür? Ne düşünmelidir? İncelmiş, süzülmüş Yalvaç Sözü’ne öykünme cesareti olabilir mi? O sözü söyleyemeyeceğini bilen biri, ancak o sözden beslenerek gündelik sözler söyleyebileceğini bildiği halde başka türlü sözün şehvetine mağlup olabilir mi?
***
Kırkı aşmış aklı başında bir adam kitaplığının önünde durup düşünmelidir. Tümel’e ve tikellere hükmeden Allah’a itaat edeceği yerde, tikelleşip çoğullaşarak yalnızlaşacağını ve tümellere tek başına ulaşamayacağını bildiği halde süzülmüş sözün en güzelini bulduğu yerden, Kur’an’dan beslenmeden Allah’a çağırabilir mi? İyi iş yapabilir mi? “Ben Müslümanlardanım”, diyebilir mi?

“Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden kimin sözü daha güzeldir?” Fussilet/33


Alper Selçuk, 03.12.2010, Antiseptik Anafor 32

Seçkin Deniz Twitter Akışı