26 Mayıs 2017 Cuma

SA4379/KY1-CÇ397: Hangisi Sen?/ Roman-Bölüm III-3

"Sevgi dünyası yekpare bir dünya ister."


Bölüm Üç
-3-

Gündönümü başlamıştır dünyasında sevenin, sevdiğinin adını söylemesiyle başlamıştır üçüncü değişim. Güz bitmiş, kış geçmiş bahar gelmiştir sevene sevdiğinin adını anması söylemesiyle. Büyük değişim başlamıştır. Gündönümü, sevginin üçüncü değişimi başlamıştır. Üçüncü adım, üçüncü değişim sevenin bir gündönümü yaşamasıdır Füsun! Gündönümü yaşamayan sevgi, sevene bir gündönümü yaşatmayan sevgi kadüktür Füsun. Hem kadük kalacaktır da. Sevgi sevgi olduğunu gündönümüyle kanıtlayacaktır. Sahte midir? Bir yanılsama mı, değil mi gündönümü gösterecektir.

Gündönümü geri dönülemez bir başlangıçtır Füsun. Yeni bir dünya için yeni bir başlangıçtır. Bu yenidünya, bu yeni evren seven tarafından bir gergef gibi, mermere oyulan bir figür gibi işlenecek, rüzgârlara, boralara, fırtınalara, kasırgalara, depremlere, savaşlara dayanıklı duvarlara sahip bir kale inşa edecektir. Bu yenidünya seven için bir barınak bir sığınak, olacaktır. Seven geçmiş evrende, önceki dünyasında, o köhnemiş, o duvarları kararmış, o çiçekleri solmuş mekânda yaşayamaz. Hiçbir devinimde bulunamaz, soluk alamaz. Yeni bir dünya inşa etmek zorundadır seven. Tıpkı kovanları ayılar tarafından parçalanıp yağmalanan arıların yeni bir mekâna kanatıp açıp, yeni bir kovan inşa etmeye yönelmeleri gibi. Eski kovanın artıklarından yeni bir kovan, eski kovanın molozları üstünde yeni bir kovanın olmayacağını, olsa da sağlam durmayacağını bilen yahut sezen arıların başlarını ötelere çevirip kanat açması gibidir gündönümü. 

Gündönümü seveni yeni mekânlara taşıyacak kanattır Füsun. Öyle bir kanattır ki gündönümü Füsun hiçbir yorgunluk, hiçbir bıkkınlık, hiçbir eprime ona yol bulamaz. O bir eşiktir ki o eşik aşıldıktan sonra hiçbir azgın su ona yetişemez. Yeter ki o eşik aşılıncaya kadar dişini sıkmayı bilsin seven. Yumurtadan sağ salim çıkmayı beceren bir kuş yavrusu gibi, bir civciv gibi sabretmesini bilir sevgi. Bilmelidir seven de. Bilecektir de! Sevgi gündönümü ile yelken açar yeni evrenlere bir yılgı duymadan, bir yılgı imi göstermeden. Erinçli bir yolculuktur artık.  Sevgiden özgesinin bilmediği, tatmadığı bir meyvedir gündönümü ve gündönümünün hem getirdikleri, hem getirecekleri de sevgiden özge değildir. 

Gündönümü yeni bir dünyaya açılan kapıdır. Hep aynı yerden geçişim, hep aynı yerde duruşum, hep aynı yerde bekleyişim Senin oradan geçme ihtimalindi Füsun. Bu eski dünyamda olan bitendi, bir yol senin içindi, bir yön seninle ilintili, ilişkiliydi eski dünyamda. Eski dünyam böyleydi ve fakat gündönümü bana yeni yollar, yeni yönler öğretti. Artık bilmedeyim ve görmedeyim ki her yolda, her yönde senden bir iz vardır. Senden bir iz olmayan yer var olan değildir. Var olacak olan değildir. Eski dünyam aldatıcı sabiteler üzerine kuruluydu, şimdi, şuanda, içinde bulunduğum şu mekânda huzur içindeyim zira gündönümünün sungusu olan sahici değişkenler ülkesinde soluk almaktayım. 

Değişimin öcü olarak bilindiği zamanların ötesindeyim. Değişimin gömüt olarak bilindiği mekânlardan fersah fersah ötedeyim Füsun. Değişime direnmek diye bir şey yoktur Füsun. O salt bir sanıdır. Aldatıcı bir sanıdır. Değişim yaşamın kendisidir. Özüdür. Kabuğudur. Öz kabuk ayrımı gibi bir şey varsa eğer yaşam her ikisidir de. Gündönümünün sungusu budur sevgili Füsun. Yaşamın kendisini sunar bize gündönümü. Yaşama karşı bir direniş olmaz Füsun. Ölmek, yok olmak çürümektir yaşama karşı direnmek. Hem bu görünüşte bir direniştir. Aldatıcı bir direniştir de. Gündönümü gelip çatmamışsa, gündönümü ayrımsanmamışsa sevginin ilk adımında kalmak yahut ikinci adımında tökezleyip yüz üstü yere kapanmaktır. Hüner gündönümünü ayrımsayıp yeni bir dünyaya uyanmaktır. Yeni bir dünya inşa etmektir. Yokoluşu aşmanın yoludur bu Füsun. 

Ölümsüzlüğe varmaktır bu Füsun. Çürümeyi aşmaktır. Ölümü öldürmek, çürümeyi boğmaktır bu Füsun! Gündönümünü yaşayamayan sözde bir sevginin çığırtkanlığını yaşamış demektir. 

Gündönümünü getirmeyen sevgi kısır bir sevgidir. Kısır bir sevgi adı sevgi olarak kalan kısır bir haldir. Geleceğe doğru atılmış bir adım değildir. Sinek kâğıdına yakalanmış bir sinek gibidir heybesinde gündönümü olmayan sevgi. Hep öyle kalacaktır. Böcek avlayan albenili vahşi bir çiçektir öylesi bir sevgi. Sevgi seveni kendinde var eden olmalı, birlikte bir oluş olmalı ki hakiki bir sevgi olsun. Evet sevginin de sahtesi hakikisi vardır Füsun. Seven de bir değişim gözlemlenmiyor ise, gözlemlenmemiş ise o sevgi sözde bir sevgidir, sahte bir sevgidir. Sevene gündönümü yaşatmayan sevgi sahtedir Füsun.

Bu arada parantez dışı söyleyeyim ki Füsun terliyorum. Evet kış mevsiminin en soğuk olduğu bir ayda olduğumuzu biliyorum. Hatta soğuğun bedenimde bulduğu çıplak bölgeleri aç bir kurt gibi ısırdığını duyumsamaktayım. Kulak memelerimin soğuktan sızladığını, burnumun soğuktan uyuştuğunu, göz kapaklarımın donduğunu biliyorum. Ve fakat filvaki terlemekteyim. Havanın it donduran bir ayazı içkin olduğunu hiçbir kanıta gereksinme duymaksızın biliyorum çünkü yaşıyorum ve fakat işte terliyorum. Soğuğun içime kadar işlediğini göğüs uçlarıma kadar canımı yaktığını yaşıyorum ve fakat bir hamamda göbek taşında yatmış bir insan gibi terlediğim de hakikat. Gerçeğin ta kendisi. Sen dahi buna tanıklık yaparsın, apaçık görüyorsun. Hoş soğuk görme yetisini insanın elinden alır bir güce sahip değil. Ben kimsenin soğuktan görme yetisini kaybettiğini ne duydum ne herhangi bir filmde izledim ne herhangi bir kitapta okudum. Belki donmanın ileri aşamalarında gözkapaklarını açmaya güç yetiremediği için insan görme yetisini yitiriyordur ve fakat ben bilmiyorum. Ve ne sen ne de ben şuan donmak üzereyiz. 

Evet soğuk var. Hem ne soğuk! İt titreten ayazla baş başayız ve fakat bu durum terlediğim gerçeğini değiştirecek değil. Bu ter sanırım heyecandan kaynaklanan bir durum. Heyecandan terliyorum. Hani belki başka bir şeyden de olmuş olabilir de ben yine de oyumu heyecandan yana kullanıyorum. Heyecanın insanı terleten bir duygu olduğunu bilmiyordum şimdi öğrendim. Belki benden başkası, başkaları heyecandan terlememiştir, terlemiyordu ve dahi heyecan kişiyi terleten bir duygu değildir ve fakat işte ben terliyorum ve böyle bir havada terlemenin başkaca bir izahı olamaz. Tek değişken senin varlığın! Terlemeyenlerle terleyen ben arasındaki tek değişken. Başkaları da üşüyor, sağımdan solumdan, önümden arkamdan gelip geçenlerin üşüdüğünü görüyorum ve terlemediklerini de görüyorum ki doğal olan onların hali. Bense terliyorum. 

Terliyorum çünkü senin karşındayım. Yahut senin karşına çıkacağım. Benden başka birilerinin heyecandan titrememesi sonucu değiştirmez, demek ki heyecan Sacit’i titreten bir duygudur. Kendime ait bir durumu, heyecanın bende titreten bir duygu olduğunu, bu gerçeği, bugün, bu an öğrenmiş oldum. Ve bunu yeni öğrendiğimi de eklemeliyim. İlk kez heyecanlanmamakla beraber böylesi yoğun bir heyecan yaşamadığımı da biliyorum. Hoş bunu inkâr edecek kadar da düşecek değilim. 

Hiç bu kadar heyecanlanmamıştım Füsun! Bu hali gündönümüne bağlıyorum. Sevginin üçüncü aşaması gündönümü duyguların, duyuşların daha bir yoğun yaşamasını sağlayandır Füsun. Kat be kat yaşamasını sağlayandır. Daha duyarlı kılandır. Daha daha.. bu arada yine parantez dışı şunu sormama izin ver Füsun doğum gününe hemen hemen bütün arkadaşlarını –bunların yalnız sınıftaki kız arkadaşlarının ve mahallenizden kız arkadaşlarının olduğunu biliyorum- davet ederken beni davet etmeyişini anlamış değilim! Sana bir sungumun olmayacağından hareketle böyle bir şey yapmış değilsin elbet! Böyle bir düşünce aklımdan bile geçmemiştir senin de geçmediğine adım gibi eminim. De niçin öylesine, yarım ağızla da olsa çağırır gibi yapmadın? Hani ‘ailem yanlış anlar diye buyur gel diyemiyorum, umarım anlayışla karşılarsın! Yoksa seni de doğum günümde görmek isterdim!’ demene engel olan nedir? 

Elbet o gün yahut başka bir gün sizin eve yalnız başıma gelecek kadar kendimi kaybedecek değilim. Hayır, hayır! Bana olması muhtemel şeylerin olabileceğinden ötürü değil, sana yapılması verilmesi muhtemel cezalardan ötürü bunu yapmam! Yapamam! Ama doğum günün olduğunu söylemenin ne sakıncası vardı ki Füsun? Söyleseydin bakmışsın sınıfta bir doğum günü kutlaması yapardık. Varsın mum yanan pasta olmasın – ‘ay.. o ne öyle.. mumlar falan.. hiç hazzetmiyor!’ demiştin de onun için diyorum- varsın pasta hiç olmasın varsın kimse sana hediye sunmak gibi bir şeyi akıl etmesin ben hazırlıklıyım. Hazırlıklıydım. Olmadı. Bana söylemedin. Bir başkasından duydum açık söyleyeyim içerledim. 

Aynı okulda, aynı sınıfta olmanın hiç mi anlamı yok? Şu kadarcık, şu küçük tırnağımın mini minnacık bir parçası kadar olsun bir anlamı yok mu? Hayır, ikram ettiğim çayları yahut sıcak çikolataları yahut tarçınları içmeyip gerçi çevirsen anlarım! Anlardım. Bak mesela Serpil hep bir bahane ile geçiştirir ikram önerimi. Benim gözümden kaçmadığı gibi senin de kaçmaz. 

Şimdi Serpil bana doğum gününü söylese ne söylemese ne? Hem kendisi hem ben biliriz bir anlamı olmadığını. Hayır, yani kabul ettiğin ikramlardan ötürü böyle bir hakkım olduğunu düşündüğümü düşünmeyesin. Bin kere hayır! Peki ‘nereden çıktı bu ikram konusu?’ diye sorsan inan ben de bilmiyorum. İhtimal soğuktan be Füsun! Yoksa ‘Gözüne dizine dursun içtiğin onca çay, onca tarçın, onca sıcak çikolata!’ gibi bir sözün söylenmesi için altyapı oluşturmaya matuf bir çaba değil. Böyle bir düşünceyi size dahi men ederim Füsun Hanım! 

Böyle bir alçaklığı benden beklemeye kimsenin hakkı yoktur. Olamaz. Olmamalıdır. Olmayacaktır. Biz ikram ederken ikramları cemiyetlerde sohbetlerde yâd edilsin diye yapan zavallı bir anlayıştan hep beri olduk. Bir elimizin verdiğini öteki elimizin görmediği, görmemesi gerektiği bir inancın yoğurduğu hamurdanız Füsun! Bunu sen de bilirsin! Nerden bileceğim? Demeyeceğini biliyorum. İzninle bu bilişin kaynağını da açıklamayayım. Konuşulsun diye etmeyiz ikramlarımızı. Günü gelir, düşüncesi aklımızın ucundan bile geçmez. Yol yordam bilmeyen, sonradan görmelerden değiliz biz Füsun. Bunu sen de bilirsin. Bildiğini bilirim. Bu bilişin kaynağı da müsaadenle ben de kalsın! 

Terliyorum Füsun! Boğazım kuruyor, nefesim kesilecek gibi oluyor ve fakat söylenecek, söylenmesi gereken o kadar çok şey var ki Füsun! Bir ima ile geçiştirilemez ki bunca şey! Dilerim tanrıdan ki sözlerimi bitirme gücü versin! Nefesim bu ana kadarmış olsa da son sözlerimi söyleme fırsatı versin diye secdeye kapanmışım Füsun! Bilmek senin de hakkın! Bilmelisin! Bileceksin! 

Şu ter nereden çıktı şimdi? Kahrolasıca ne diye gelip çöreklendi ki tepeme! Hangi hakla kara bir çalı gibi girdi ki aramıza? Hangi lanet büyücünün büyüsüdür bu? Hangi iblisin soluğu, nefesinin yalamasıdır bu? Hangi uğrunun yol kesme girişimidir? Bütün bunlara pabuç bırakacağım sanılıyorsa aldanıyorlar. Sana sevgili Füsun, sana söylenmesi gereken her bir şeyi söylemeden son nefesimi verecek değilim. Ustaca örülen ve üzerime salınan bu ağdan, bu zindandan çıkıp söylenecek ne varsa söyleyeceğim! Bilmek senin de hakkın Füsun! Bilmelisin! Yarınında ‘acaba!’ diye bir kuşku olmasın, öyle bir kuşku dünyana ilişmesin, öyle bir soru hiç filiz vermemesi için anlatmam gerek, söylemem gerek ve senin de dinlemen, duyman, bilmen gerek Füsun! Hem benim yarınım için, hem senin yarının için bu biliş zorunludur Füsun! Ne benim ne senin yarınında bir ‘acaba!’ yara açamayacaktır. Açmamalıdır. Açmamıştır.

Gündönümünün yeni bir başlangıç olduğunu bilmelisin Füsun! Yeni bilişlerin, taze bilgilerin muştucusudur gündönümü! Gündönümü salt günün kendisinin dönüşümü değildir Füsun! 

Gündönümü seni beni ve sen ve ben olmayanı ve fakat fark eden her şeyi herkesi dönüştürendir de. Ben ki taşlar arasında bir taş, otlar arasında bir ot, leşler arasında bir leş, süprüntüler arasında bir süprüntü, atıklar arasında bir atık, döküntüler arasında bir döküntüydüm ve beni bütün bunlardan sıyırıp yeniden var etti, üzerimdeki pası kiri alıp, etimle, kemiğimle, kanımla ruhumla yeniden inşa etti beni gündönümü. Tıpkı beni değiştirip dönüştürdüğü gibi her fark edeni de değiştirip dönüştürecektir gündönümü. Gündönümü yeniden bir yaratışın soluğudur Füsun!

Gündönümü niceliksel tartımın egemenliğine son vermektir. Niteliğin egemenliğinin başlangıcıdır. ‘tartılabilir imkânlar’ tümcesini duyduğunda usuna kantar geliyorsa yüzüne tükür usunun ve sonra kus. Geceleyin, beton duvarların gün boyu güneşten devşirdiği sıcaklığı kusuşu gibi. Gündönümü bu kusuntuya neden olan ortamın, o kusuntuyu sağlayan olanağın ortadan kaldırılmasını sağlayan manivelaları fark edene verendir Füsun! Hiçbir tartısı kantarla ilintili değildir. Mezurayla ölçülen duyguların kapı dışarı edilmesi bir daha hiç anılmamasının olanaklarını sağlayanadır gündönümü. 

Bunu ister sevgi. Bunun için didinir uğraşır. Noktayı, virgülü, ünlemi bilmez. Bilmemelidir de. Çoktan seçmeli değildir sevgi. Bir bütündür bir bütün olarak kalacaktır. Ruhunu iblise satıp tefrikaya düşmeyecektir. Gündönümü bunun koşullarını, olanaklarını sağlayacaktır. Sevgi dünyası yekpare bir dünya ister. Yekparedir dünyası sevginin Füsun! Sevenin dünyası da yekparedir. Değilse bir şeyler eksik demektir. Olmamış demektir. Yaşadığı hal sevgi değildir. Kuvözde bile düzelmeyecektir. 



<<Önceki                                     Sonraki>>


Cemal Çalık, 26.05.2017,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Kumpas, Roman 





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı